the_one
♾️Grafik Gurusu♾️
- Katılım
- 17 Şub 2008
- Mesajlar
- 1,864
- Tepkime puanı
- 83
Abdullah Taşçı afiş, kitap-dergi kapağı, ambalaj, amblem, logo ve kurum kimliği gibi işlere dünden bugüne emek vermiş bir sanatçı ama font tasarımının onun için özel bir yeri var…
PM: Bize önce biraz kendinizi tanıtır mısınız?
Abdullah Taşçı: 1967 yılında o günkü ismiyle Güzel Sanatlar Akademisine girdim.
1972 yılında Grafik bölümünden mezun oldum. Aynı yıl Asistanlık sınavını kazanarak göreve başladım. 1970 yılında Türkiye Sakatlar Derneği'nin açmış olduğu afiş yarışmasında 1.lik ödülü aldım. Bu benim aldığım ilk ödüldü. Daha sonraki yıllarda özellikle amblem olmak üzere, afiş, ambalaj tasarımı konularında çok sayıda ödül aldım.
Danışmanlığını yazı hocam rahmetli Prof. Emin Barın'ın yaptığı ve 5 sene süren araştırmalarımla Türk Yazma Eserlerde Grafik Düzen ve Çağdaş Kitap Grafiği konulu yerlik tezimi tamamladım. 1982 yılında Yardımcı Doçent oldum. 1999 yılında kendi isteğimle emekli oldum. 2000 yılında Maltepe Üniversitesi Grafik Bölümü'nde tekrar göreve başladım. Kızım Elif Taşçı, Mimar Sinan Üniversitesi Grafik Bölümü'nde, Zeynep Taşçı, Maltepe Üniversitesi Grafik Bölümü'nde öğrencim oldular. Halen Doğuş Üniversitesi Grafik Bölümü'nde Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktayım.
PM: Font konusuna ilginiz nasıl başladı, aldığınız eğitimlerin bunda bir etkisi oldu mu yoksa farklı
nedenler mi sizi yönlendirdi?
AT: Ben ilk, orta ve lise eğitimimi Kırıkkale'de tamamladım. İlkokulun ilk yıllarındayken,
babamdan defterime bir kedi resmi çizmesini istemiştim. O çizerken içimden geçen duyguları
şimdi bile tarif edemiyorum. Babam ilkokul mezunuydu, çok iyi deseni vardı. Şiir yazar,
resim çizer, hat çalışmaları yapardı. Bunlar beni de çok etkilemiştir. Hiç unutmadığım bir anımdır; ilkokulda yazı dersindeyiz. Hocamız tahtaya harferi yazıyor, biz de deferlerimize divit ve
mürekkeple yazıyoruz, sonra da hocamızın masasına götürüp gösteriyoruz. Ben de yazımı gösterdim.
Hoca çok güzel derken arkadaşlarım, hocam biz de bakalım, bizde bakalım diye etrafımı sardılar.
Ben heyecandan bayılmışım. Gözümü evde açtım. Lise yıllarında tabela çalışmalarım oldu. Yazı
kataloğu bulamadığımız için yabancı dergilerin manşet yazılarını toplayıp katalog yapardım. Eksik olan harfleri de diğerlerine benzetmeye çalışırdım. Akademiye başlayana kadar Bakırköy'de Akademi Resim Bölümü mezunu birisinin yanında tabela çalışmalarım oldu.
Akademide yazı dersinde ödevimdeki şiirin ilk harfini büyük, renkli ve farklı karakterle (Inicial) yazmıştım. Hocam Emin Barın, Sen önce yazıyı öğren, sonra bunu yaparsın demişti. Ben yazıyı bildiğimi sanıyordum. Yıl sonunda hocamın ne demek istediğini anlayabildim. Akademide çok köklü bir yazı eğitimi aldık. Aldığım grafik eğitiminin yazıyı daha çok sevmemdeki katkısı çok büyüktür. Yeterlik tezimin konusu gereği hat sanatını da araştırdım. Hat sanatı yazı çeşitlerini, hatatların üslup farklarını grafik açıdan yorumlama fırsatım oldu. Emin Barın hocamın atölyesinde her Perşembe toplantı yapılırdı. Tez çalışmalarında bu toplantıya ben de katılıyordum. Kaligraf çalışmalarım vardı. Perşembe toplantılarına katılan Hatat Kemal Batanay'dan hat dersi almaya başladım fakat devam ettiremedim. Hat kaligrafiye kıyasla çok daha zor. Ülkemiz Hat Sanatı örnekleri açısından dünyada ilk sıradadır. Bursa Ulu Camii, yazı örnekleri ile müze konumundadır.
PM: Siz 400'ün üzerinde fontu Türkçeleştiren bir tasarımcısınız. Bu çalışmanız ne kadar zamandan
beri devam ediyor, halen sürüyor mu?
AT: Önce font nedir? Font dijital ortamda kullandığımız yazı karakterinin arayüzüdür. Masaüstü yayıncılıktan önce yazıları dizgicide hurufatla (kurşun döküm harfer) dizilir ve prova baskısı yapılır, sonra bunların mizanpajı yapılıp filme gönderilirdi. Özel başlık yazıları ise Letraset'le (transfer harflerle) yazılırdı. Sonra foto dizgi çıktı. Dizgi font katalogları ile tanıştık. Her grafik tasarımcı bir dizgici ile iyi ilişkiler içinde olmak zorunda idi ki dizgiyi çabuk alsın. Masaüstü yayıncılıkla birlikte dizgicilik de sona erdi. İlk tanıştığım Macintosh bilgisayarı SE modeliydi. Sistemle gelen birkaç font dışında kullanabileceğimiz her font ailesi için 250$ ödememiz gerekiyordu. İlk kişisel bilgisayara (macintosh LC 630), kızım Elif'in öğrencilik yıllarında sahip oldum.
Akademi Grafik Bölümüne de aynı bilgisayarlardan birkaç adet alınmıştı. Kullandığımız fontlar PostSript fontlardı. Yani ekran fontu farklı, yazıcı fontu farklı. Bir arkadaşımdan çok sayıda font almıştım. Hangi makineyi görsem font topluyordum. Hatta Helvetica ailesindeki fontlar 50 adedi geçmiş, fontları topladığım klasör tam anlamıyla arap saçına dönmüştü. Aynı fontun yazıcı fontu ile ekran fontu adet olarak da farklı durumdaydı. Tabii ki sonuçta gördüğüm karakterle, baskı aldığım karakter farklı oluyordu. Fontları Türkçeleştirenler kendilerince isim veriyorlardı Helvetica Türk gibi. Her fontun bir ID numarası (kimlik numarası) olduğunu, makinaların fontu adı ne olursa olsun onunla tanıdığını, uzun araştırmalardan sonra öğrendim. Bu arada birçok defa sistem çökerttim, donanımın sökmediğim parçası kalmadı (Bu benim özel merakım Bir yıl içinde artık sistem ve donanım benim için problem değildi. Daha sonra hem yazıcı hem de ekran fontunu bir arada toplayan TrueType fontlar çıktı ve font karmaşası büyük oranda çözüldü.
Reklam ajansında tanıştığım grafik tasarımcıda Fontographer 4.0 programını gördüm. Fontlardan konuştuk. Bana programı anlatı. Ben de 1965 yılında Beyoğlu'nda sokak sergisinden aldığım, binden fazla karakter içeren, 1920 Torino baskılı Nebiola yazı kataloğundan bahsetim. Birkaç gün bakmak için istedi. Ben de ertesi gün kataloğu getirdim. Birkaç gün sonra ajansa gitiğimde o kişinin ajanstan ayrılmış (katalog ile birlikte) olduğunu öğrendim. Bir daha o kişiye ve kataloğa ulaşamadım. Bu nedenle benim için Fontographer hayatımda tanıdığım en pahalı program oldu. Sonra aynı ajans FreeHand 7.0 seti ile Fontographer 4.1.5 versiyonunu satın aldı ve Fontographer programını bana hediye etti. O günden sonra ben fontları diğer fontlardan ayrılması amacıyla Font[T] adıyla Türkçeleştirmeye ve kendi fontlarımı tasarlamaya başladım.
PM: Profesyonel font tasarım sürecinden bahseder misiniz? Bu işin aşamaları nelerdir? Nerede başlıyor ve nasıl sonuçlanıyor?
AT: İsterseniz önce Türkçe fontlardan biraz bahsedelim. Sistemle birlikte gelen fontların bir kısmı Türkçeleştirilmiştir. Bu Türkçeleştirilmiş fontların da tasarım veya kullanım açısından pek azı doğru. Şekil 1 Bazı Türkçeleştirilmiş fontlar convert yapılınca majiskül ve miniskül Ç ve Ş harferin çengellerinde (Cedilla) beyaz boşluklar oluşuyor. Bunun nedeni Fontographer programında iki formun üst üste gelen kısmı beyaz olarak gözükür. Overlap yapılması gerekir. Bazı Türkçe karakterlerde Ğ, Ü, Ö ve İ harfleri ekranda diğer majiskül harflerden daha kısa (basık) görülmekte, convert yapılınca düzelmektedir. Fontu Türkçeleştiren veya tasarlayan kişi, harfin üst alan çizgisini (Ascender) taştığını bilmemektedir. Bu tipografi'de sorunlar oluşturur. Yine bazı Türkçeleştirmelerde ğ ve Ğ harfleri üzerindeki şekil (Breve) yerine (Tilde) kullanılmaktadır veya ğ ve Ğ harfleri üzerindeki şekil siyahlık değeri, oranı açısından yanlış kullanılmıştır. Örneğin Bold veya ExtraBold harfle ancak Medium değerdeki Breve görebiliyoruz. Bir çoğumuz bunu görmüyor bile, sadece okuyup geçiyoruz.
Font tasarımı yapabilmek, hatta Türkçeleştirmek için bile grafik eğitimi almak, tasarımcısı olmak gerekir. Fontun bir tasarım amacı vardır. Tasarlayacağımız fontu hangi amaçla nerede kullanacağız. Her fontun kullanım alanı farklıdır. En zoru da metinde kullanılacak olan fontların tasarımıdır.
Günümüzde bilinçli olarak bir metin yazmak için font aradığınız zaman binlerce font arasından otuz tane font çıkmaz. Her makinada kullanılan Times karakteri bile çok küçük nüanslarla dört defa değişikliğe uğramıştır. Helvetica, Futura bazı küçük değişiklikle, farklı isimler altında yeniden tasarlanmıştır. Ben de çok istememe ve yazı bilgime rağmen henüz metin fontu tasarlayamadım. Serifi ve serifsiz metin fontu tasarlamayı istemişimdir.
Hermann Zapf'ın Zapfino kaligrafik fontu çok güzel, dinamizmi, harflerin strüktürleri çok iyi. Fakat bazı harflerin üç varyasyonu olmasına rağmen bazı kelimelerde özellikle türkçe kelimelerde başarılı değil. Türkiyede çok kullanıldı ve eskime sürecine girdi bile.
Font tasarımına başlarken bütün bu anlatıklarım dikkate alınarak, her harfin birbiriyle uyumu ve tasarım konseptine uygun olarak taslaklar hazırlanır. Bu taslaklar vektörel bir programda çok hassas bir şekilde çizilip EPS formatında Export edilir. Bu EPS formatındaki çizimler bir font programında (Fontographer veya FontLab) her harf kendi hücrelerine (Gylphlerine) Import edilir.
PM: Anadolu Güzel Sanatlar Liselerinde yazı dersi var. Burada yazının, harflerin temel kuralları, ölçüler, harflerin birbirleriyle dengeleri öğretiliyor. Yani kaligrafi'nin temelleri veriliyor. Ancak bu temel eğitime rağmen, artı teknoloji imkanlarına, alternatif programlara rağmen grafik tasarımcılar font tasarımına neden yeterince ilgi göstermiyor?
AT: Anadolu Güzel Sanatlar Liselerindeki yazı dersi müfredatında sanıyorum (Üniversitelerimiz Grafik Bölümlerinde olduğu gibi) yazının anatomik yapısı, espas ve kullanım özellikleri gibi konular anlatılıyordur. Tabii ki bunlar günlük hayatımızda kullandığımız kitap, dergi vb. alanlarda kullanılan Latin alfabesinin özellikleridir. Kaligrafik (Kursiv) yazı özel el yazısıdır ki Grafik Bölümlerinde seçmeli olarak gösterilmektedir. İhtisas alanı olarak yazı disiplinini seçen öğrenciler, kaligrafi ve font tasarımı çalışmaları yapmaktadır. Aynen İllüstrasyonu veya fotoğrafı seçen öğrenciler gibi. Bu bir tercih sorunudur.
İlgi konusuna gelince fontun tasarımı çok zor, kopyalanması çok kolay. Ayrıca internette çok sayıda free download fontları bulunmaktadır. Ülkemizde Grafik tasarımda kullanılan fontun önemi dikkate alınmıyor. Birkaç gün önce büyük bir firmanın yarım sayfaya yakın ilanı vardı. Bu ilanı bir ajans yapmış. Manşetteki 200punto Ş harfinin Türkçe işareti en çok 30 puntoyla uyum sağlayacak büyüklükte ve kötü idi. Sadece okunulabiliyor. Yani toplumumuzda yazı kültürü yok denecek düzeyde. Genelde çok kötü Türkçeleştirilmiş fontlar kullanılmaktadır. Ayrıca iyi fontu bile condensini kullanması gerekirken, çok sıkıştırıp formunu bozup kullanıyoruz. Derste öğrencilerime % 3-5 oranından fazla yatay sıkıştırma font cinayetidir diye anlatıyorum.
Kurum kimliği olan firmalar, fontlarını ajanslara kendileri veriyorlar veya ajansların önerdiği fontları satın alarak, Türkçeleştirilmesine de ayrıca ücret ödeyerek kullanıyorlar. Fakat bunların sayısı oldukça az. Ayrıca günümüzde aynı fontu kurum kimliği gibi tüm işlerinde kullanan büyük kuruluşlar var.
Ülkemizde maalesef Trafik plakalarında kullanılan fontlar çok kötü. Bir kaç karakter kullanılıyor. Condens olanında örneğin A harfi çok tıkanıyor. Uygulamalar da kötü. Bazen merdane ile boyayı fazla verince harfler iyice şişiyor ve tıkanıyor. Araba plakaları da ülkelerin kurum kimliğinin bir parçası. Gelişmiş ülkelerin bir kısmında pasaport ve trafik araba plakalarında aynı fontu kullanıyorlar. Ülkemizin de bu konularda yeniden bir font belirlemesi, hatta yeniden bize özgü bir font tasarımı yapılması gerekiyor.
PM: Bir font tasarımcısı olmak için neler yapmak gerekiyor? Yani ilk ve orta öğretim anlamında çok az okulda tipografi eğitimi veriliyor. Bir de bugün font tasarımı için birçok program da var. Font tasarımcısı olmak isteyen bir kişi için bu tarz eğitimler sizce ne kadar önemli ?
AT: Font tasarımcısı olmak için orta eğitimde alınan disiplinin yeterli olacağına inanmıyorum. Çünkü buradaki müfredat bilgilendirme amaçlı. Bunun grafik tasarımla desteklenmesi gerekmektedir. Bu da üniversitelerdeki eğitimle olabilir.Ülkemizde Türkçe font tasarımı kitabı bulunmamaktadır. (Macworld'da Türkçeleştirme konusunda birkaç yazı çıkmıştı.) Programın olması bile tam doğru bir font yapmaya yetmemektedir. Bende Fontographer 4.1.5 programı ve kitabı var. Kitap İngilizce. Türkçe'ye çevirecek kişinin İngilizceyi bilmesi yetmiyor, yazı ve terminolojisini de bilmesi gerekiyor. Ben de İngilizce bilmediğim için programın % 40'ını ancak kullanabiliyorum.
PM: Bizim de font olarak olmasa da kaligrafik anlamda kadim bir kültürümüz var. Bu az çok günümüzde de devam ettirilen bir sanat. Ancak dünyada bu yönümüz ne kadar biliniyor?
AT: Kültürümüzde, Harf Devriminden önce kullandığımız yazı ile çok güzel örnekler bulunmaktadır. Arapça el yazısına Hat, yazan kişiye de Hatat denilir. (Kaligrafi Latin kökenli el yazısıdır.) Bunların örneklerini el yazma eserlerde, mimarideki kitabelerde hatta mezar taşlarında görmekteyiz. Bunlar bazı yabancı ressamlara esin kaynağı bile olmuştur. Yabancılar bunların değerini çok iyi biliyorlar. Zaten bu eserlerin en iyi örneklerini onların yayınlarında bulabiliyoruz. Tek eksiklikleri bu yazının özelliklerini bilmemeleri ve bu kültüre yabancı olmaları.
Arapça fontları inceledim. Çok fazla font yok. Onlar da basında kullanılan fontlar. Ülkemizdeki eserlerde kullanılan yazı örnekleriyle kıyaslanamaz bile. Günümüzde geleneksel olarak hat örneklerini devam ettiren, çok iyi yazan genç kuşak hatatların yazılarını görmekteyim. Biz Arap kökenli yazıyı aynen kullanmadık. Kendi yazımızı kendimiz tasarlamıştık. Harf devrimiyle kabul ettiğimiz yazıda ise olmamız gereken seviyeye çıkamadık. Hatta Türkçe'de ki bize özgü harfleri bile çözmüş değiliz. Bazı grafik işlerimle birlikte font tasarımlarımı Emigre'ye gönderdim. Gelen mail'de İşleriniz iyi, sizi niçin daha önce tanımadık, batı değerlerinde işler. Bunlar iyi de niçin ülkeniz kültüründen bir şeyler yok, bu çok kötü. diye yazıyordu.
PM: Sizin kendinize ait tasarladığınız fontlar var mı?
AT: Evet. Kendi tasarladığım 6-7 adet font var. En beğendiğim TasciSerif. Fakat fontlarımın hiç biri metin fontu değil. Başlık veya az sayfalı özel işlerde kullanılmak üzere tasarlanmış fontlar. Çalışmalarım devam etmekte. Bu konudaki en büyük arzum bir adat serifsiz ve serifi metin fontu tasarlayabilmek.
PM: Eskiden, yani bu işin elle yapıldığı dönemde çırayla, kamışla, fırçayla yazı yazan ustalar vardı. Bir kısmı tabelacı olarak biliniyordu. Elini titretmeden, harf aralarındaki boşlukları göz kararı tayin ederek, harf karakterini tüm harflerde uygun şekilde devam ettirerek yazılarını yazıyorlardı. Ve bilgisayardan folyo çıkışı kadar başarılı işlerdi bunlar... Bugün dünyada hala bu tarz çalışan, örneğin Intel gibi global firmaların logosunu el yazısıyla hazırlayan kaligrafi ustaları var. Ne dersiniz, bir süre sonra bilgisayara doygunluk başlayıp bu tarz çalışmalar yeniden moda olabilir mi?
AT: Matbaanın icadından önce tüm dünyada yazı tek tek elle yazılıyordu. Yazı batıda kesik uç (****l) ve mürekkep-boya ile yazılıyordu. Bizde ve Arap ülkelerinde kamış kalemle yazılıyordu. Teknoloji farkı. Bizim kullandığımız kamış kalemler özel işlemlerden geçirilerek ****lden daha kullanışlı şekle dönüştürülmüştür. Ayrıca kalem ucunu istenildiği genişlikte açarak daha pratik şekle getirmişlerdir. Günümüzde de hatatlar hala kamış kalemi ve kendi üretikleri mürekkepleri kullanmaktadırlar. Tabii ki hangi kültürde olursa olsun bu yazım şekli (elle yazma) özel kabiliyet ve eğitim gerektirmektedir. Emin Barın hocamdan, Akademide hocalık yapmış bir hattatın, kenarları tezhip (süslemesi) yapılmış bir işin hiç eskizsiz ve hatasız besmele yazdığını duymuştum.
Geleneksel Türk Sanatları bazı üniversitelerde bölüm olarak eğitimini sürdürmekte. Özel olarak da kurslar şeklinde çalışmalar yapılmakta. Belki birisi bizdeki yazı örneklerinden font üretir ama dediğim gibi bu iş çok büyük emek ve bilgi işi. Logo grafik tasarımın bir konusu. Tasarımcı da önce tasarımını tabi ki elle çizer, ama sonuçta günün teknolojisini kullanır. Bu süreç geriye doğru çalışmaz.
PM: Dijital font tasarımı sürecinde en çok hangi programlar tercih ediliyor ? Siz aynı zamanda grafik tasarımcısısınız. Bize biraz bu yönünüzden de söz eder misiniz?
AT: Fontlar vektörel oldukları için çalıştığımız programlar da dolayısıyla vektörel programlar. Yalnız tasarladığımız fontun formunu yakalayabilmek için yardımcı programlarda kullanabiliriz. Mesela Photoshop' ta ki bazı filtreler, efektler bize yeni form bulmada yardımcı olabilir. Blur fontunda olduğu gibi. Yine de tasarlanan formun vektörel olarak çizilmesi gerekmektedir. Ben akademiden 1972 yılında mezun oldum. O yılların eğitim sistemi ile günümüz eğitim sistemi çok değişti. O yılların grafik anlayışı ile günümüz grafik anlayışı çok farklı. Ayrıca teknoloji çok gelişti. Önceleri çalışmalarda el becerisinin etkileri çok fazlaydı.
Her şey minimum 1/1 boyutunda elle hazırlanır, matbaaya gönderilirdi. Hazırladığınız bir amblemin birkaç adet fotoğrafını siyah beyaz basar, üzerinden guaj boyayla renklendirirdik. Sakatlar derneği afişim basılacaktı. Jüri afişin zemin rengini bir ton koyultmamı istedi. Bütün afişteki zemin rengini tekrar guajla üzerinden boyadım. Afiş basıldı. Orijinali almaya gittim. Afişimi üç parça buldum. Renk ayırımında yazılar fazla film harcanmasın diye kesilip, yan yana getirilerek çekilmiş. Afiş spot renklerden oluştuğu için siyah-beyaz film çekip rengi baskıda hazırlamışlar. Hem afişin orijinalinden oldum, hem de gereksizce bir kat daha zemin boyadım. Bu açıdan günümüz grafik tasarımcıları çok şanslı. Fakat üretilen fikir, bilgi çok arttı. Her konuda çok iyi grafik tasarımlar üretildi. Yeni bir şeyler yapmak için, günümüzde yapılanları çok iyi takip etmek, çok yorum yapmak gerekmektedir.
Mezun olduğum yıl asistanlığa başladım. Dolayısıyla eğitimden hiç kopmadım. Gençlerin baktığı pencereden bakmaya çalıştım. Buna deneyimlerimi ekledim. Afiş, kitap-dergi kapağı, ambalaj, özellikle amblem, logo ve kurum kimliği gibi konularda grafik işler ürettim. Bunların büyük bir kısmı yarışmalardı. Serbest olarak font tasarımı dışında Emin Barın hocamın bıraktığı yerden gelenekselimizin günümüz grafik çalışmalarını da sürdürmekteyim.
PM: Font tasarımı konusunda üretkenliğiyle, sektörel yaygınlığıyla dünyada başı çeken ülkeler hangisidir?
AT: Font tasarımında ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, İsviçre gibi ülkeler ilk sıralarda yer alır. Almanya yazı tasarımında çok önemli bir ülkedir. Matbaanın da başlangıcı oradadır. Alman yazı tasarımcıları çok disiplinli çalışmışlardır. Fransızlar, İtalyanlar ve diğer ülke tasarımcıları yazıda kendi kültürlerinden bir şeyler eklemişlerdir. Font tasarımında ülkelerden önce font ve tasarımcılarına bakmamız gerekir. Fontlardan, Times- İngiltere (Stanley Morison), Gill Sans-Eric Gill (İngiltere), Helvetica-İsviçre (Max Miedinger), Univers, Frutiger, OCR-B, Avenir-İsviçre (Adrian Frutiger), Eras-Albert Boton (Fransa), Avant Garde-Herb Lubalin (ABD), Optima, Palatino, Melior, Zapf Chancery, Zapfno-Hermann Zapf (Almanya), ****, Ofcina-Erik Spieker (Almanya), Blur, Industria, Insignia-Neville Brody (İngiltere), Modula,Emigre, Matrix, Lunatix, Triplex, Variex, Elektrik, Dogma, Base...-Zuzane Licko (Çekoslovakya doğumlu, ABD).
Font üreten kuruluşlar ise, Adobe, Emigre, ITC, U&lc, House Industries, Agfa, MonotypeTypography, Linotype, Fon-tWorks, The Font Bureau, T-26, David Carson, FSI(FontShop International, Apply, Solotech, Peter Bilak, Font Font, URW++, Font Fabrik, Creative Alliance.
PM: Çalışmalarınızda başka hangi programları kullanıyorsunuz, Photoshop'un çalışmalarınızda yeri nedir ?
AT: Çalışmalarımda vektörel olarak FreeHand kullandım. Akademi Grafik Bölümüne ilk program olarak Adobe Illustrator'ın sanırım ilk versiyon 1.1 alınmıştı. Fakat fazla kullanılmadı. Bir anda FreeHand 3.0 la karşılaştık. Sonra da onunla devam etti. Adobe Illustrator FreeHand'a göre daha olanaklı. Yurtdışında çok kullanılıyor fakat ülkemizde nedenini bilmediğim bir şekilde FreeHand kullanılmakta. Eğitimde de FreeHand ve Adobe Photoshop dersleri ilk yıllarda gösterilmekte. Tabii ki Adobe Photoshop'un alternatifi yok. Adobe Acrobat ve PowerPoint ile de işlerimizin sunumunda yararlanmaktayız. Quark XPres'in mantığı anlatılıyor. Grafik tasarımcılar çok sayfalı işlerin layout'unu hazırlayıp operatöre bıraktıkları için çok fazla kullanmıyorlar. Ajanslarda yardımcı grafik tasarımcıları veya operatörler kullanıyor.
PM: Son olarak okurlarımıza bir mesajınız var mı?
AT: Yazı bir sevgi, tutku işidir. Yazıyı seven bir milletiz. Bilgi eksikliğimiz ve bilgi yanlışlıklarımız var. Okullarda öğretilen yazı eğitimi uygulamada yaygınlaşamıyor. Yayınlarımıza bakalım. Okuduğumuz gazete ve süreli yayınların kaç tanesinin yazısı, tipografisi doğru. Font Türkçeleştirmeleri de başka bir sorun. İyi ürünün yazısı ve tipografisi de iyidir diyorum. Çevremizde yazılı her şeye iyi bakalım. Tarihi kitabelerden, mağaza cephe yazılarına kadar. Bir de işi uzmanına bırakalım.
Kaynak : Photoshop Magazin