Öncelikle logolar siyah-beyaz (tenk renk) olarak da algılanacak nitelikte tasarlanmalıdırlar:
https://www.nbcsportsagency.com/sta...ORTS_NETWORK/NBCS_NETWORK_Logo_Guidelines.pdf Mutlak şart olmasa da orjinal bir fikir aramak yerinde olurdu...
Sonrasında ise logo tasarımları yalın olmalıdırlar. Halbuki logolarda gereğinde fazla kullanılan parçalar arasında,
biçimsel/lekesel ve tipografik ilişki kurulamamış; kompozisyonlar dağınık. Mesela soldaki logodaki "Cin Ali"lerden biri sağ tarafa kopyalanarak ve fazlalıklar atılarak "simetrik düzen" sağlanabilirdi belki:
Yine gereğinden fazla kullanılan renkler; özellikle açık yeşil ve gökyüzü mavileri gayet çiğ, algılanmıyor maalesef (güneşin ve kuşun rengi yeşil olmamalıdır).
Soldaki logodaki
Yaşam Parkı alt ifadesi MAJİSKÜL olmalıydı. Arada anlamsız boşluklar kalmış.
Şu da var ki;
DOĞAL YAŞAM PARKI, özel bir marka isminden ziyade açıklayıcı/destekleyici bir ifadedir:
https://www.izmirdogalyasamparki.org.tr/ Daha da önemlisi, marka adı özgün ve az bulunur (hatta hiç bulunmaz) olmalıdır. Beğenin veya beğenmeyin, Tayyip böyle bir marka adıdır. Oysa Mehmet öyle değildir. Strateji-Mori’nin yaptığı araştırmaya göre Mehmet adı Türkiye’de kullanılan erkek adlarının oransal olarak başında yer alıyor. Hem de açık ara farkla... https://selimtuncer.blogspot.com/2011/08/mehmet-mi-tayyip-mi.html Beyazcılar kadar olmasa bile, kırmızı et sektörü de bu sürü psikolojisinden kendini kurtarabilmiş değildir. Birkaç isim sayalım: Maret, Danet, Vanet, Oret, Namet, Alet, Hüret, Bonet, Tanet... Ya bu nasıl? Vahdet!
Yine “sürü psikolojisi sendromu” PVC kapı ve pencere sektöründe de hakim. Zavallı Pimapen! Koca marka sürüden ayrılmak için Dr. Pimapen diye kıvranıp, patinaj yapıp duruyor. Bir zamanlar avantaj olan rekabet silahının namlusu, şimdi kendisine dönmüş durumda. Ne var? Hepsi pen... Kimi şupen, kimi bupen! https://selimtuncer.blogspot.com/2010/09/marka-adlarnda-suru-psikolojisi.html