Neler yeni

Yeni mesajlar Yeni konular En çok mesaj En çok tepki En çok görüntülenen

Hayat - Deneme

Erkan ERGEN

🏆Pro Tasarımcı🏆
Katılım
29 Ara 2007
Mesajlar
843
Tepkime puanı
26
Affa sığınarak kendi denememi paylaşıyorum.


HAYAT
Hayat 4 ayakla yola çıkılıp üç ayakla sona eren bir maceradır sadece.
Doğarız. Gözlerimizi daha açarken ilk tokat gelir popomuza ve başlarız ağlamaya tepetaklak halde görebildiğimiz dünyaya. Büyüklerin hiçbir şeye aklımızın ermediğini düşündükleri dönemlerde ailelerimize eziyet eden birer küçük piskopatızdır aslında. Yemek isterken, oyun isterken, canımız sıkılırken, annemizi kıskanıp başkalarıyla paylaşmak istemezken az gelişmiş vücudumuzun yüksek oktavlı ses telleri ile avazımız çıktığı kadar ağlarız. O sıralar öğreniriz ağlamayana meme verilmeyeceğini.

Büyürüz bebek yerine çocuk oluruz ve ağlamamıza aldanmayan ailemiz için artık konuşmaya karar veririz. Dünyaya küçük bir pencereden bakarak onun yenebileceğimiz kadar ufak olduğunu düşünürüz. Aileden ilk kopmayla en kalabalık ortamımıza kavuşuruz. Eğitimin geniş sıralarda tekil oturarak daha iyi olacağına savunanlara inat kırk kişilik sınıflarda daracık sıralarda solak ya da sağlak arkadaşların birbirlerinin dirseklerini dürterek çizdikleri eğik çizgileri bozmalara rağmen öğreniriz okumayı yazmayı. Çarpım tablolarını sayarız anne babalarımıza. İki kere dokuz ve dokuz kere ikinin aynı olup olmadığını soran büyüklerimize yanlış cevaplar vererek onların bizimle dalga geçtiklerini düşünüp mutlu olmalarıyla dalga geçeriz.

İlköğretimin sonlarına geldiğimizde pencereye biraz daha yaklaşırız. Yavaş yavaş dünya gözümüzde büyür. Kız gördüğümüzde kaçan, öptüğünde kızaran bizler yavaş yavaş saç çekmeleri ve kızlarla didişmeyi bırakmaya başlarız. Anlamını bilmediğimiz halde büyüklerimizin modasına uyarak sevgili olmaya ve aşık olmaya başlarız. Aşkın birer çikolatayı paylaşıp yenilen çikolatanın ardından kahverengiye boyanmış dudaklarla yanaklarımızı kirletmek olduğunu düşünürüz.

Liseye geldiğimizde, bıyıklarımız daha yeni yeni terlerken, erkek olduğumuzu düşünerek henüz çikolata yenmiş ve silinmemiş gibi belli belirsiz olan kıllarımızla övünmeye başlarız ayna karşısında. Büyüdüğümüzü ve delikanlı olduğumuzu dile getirdikçe insanlar; göğüslerimizi dışarı doğru itip karnı içeri çekerek, bir tek ayakkabılarımızın topuklarını ezmeyerek, külhanbeyi edasıyla dolaşmaya başlarız sokaklarda. Artık o saç baş çektiğimiz, çikolata yediğimiz ya da kovalayıp kızdırdığımız arkadaşlarımız birer özlem olmaya başlar kalplerimizde. İlk çıkmalarımızı, ilk aşklarımızı yaşamaya başlarız; uzak caddelerde el ele ve yakın topraklarda ayrı kaldırımlarda ama birbirine bakan gözlerle. Dünya penceresine çok yakından bakmaya başlarız ve çerçevenin içine sığdırılmış küçük tepelerin ardında koskoca dağların olduğunu fark ederiz. Kimi zaman üzülürüz üzüldüğümüzü belli etmeyiz. Erkekler ağlamaz tabusuna inanıp ağlamayı erkekliğe yediremez ve kimse görmesin diye kuytu bir köşeye geçer ağlarız ve yine kimse görmesin diye saklanırken yine de birilerine yakalanırız.
Futbol maçlarında gol attıkça sevinen güzel bir taraftar ararız ya da düğün ortasında güzel oynadı desinler diye oyun havalarında ritmik hareketler öğreniriz.

Hayata atılırız. Meslek ediniriz, kariyer yaparız, evlenmeye yönelik bir yürek ararız. Bulduğumuzda ise ondan kopmamak üzere bağlanırız. Yaşamımızın dostudur sonuçta. Yıllarca destek olan aileyi yavaş yavaş geride bırakmaya başlar ve sadece düğün ve bayramlarda başlarız hatırlamaya. Ve bizi geleceğe hazırlayanlar yavaş yavaş aramızdan ayrılırken arkadaşlarla kafelerde geçirilen vakitlerin, halısahalarda harcanan zamanların ya da kahve köşelerinde birer kare as bulmak için geçen yılların aslında ne kadar anlamsız ne kadar gereksiz olduğunu öğreniriz.

Yaşlanırız. Artık çarşıdan eve giden yolda tak tuk sesleriyle bir arkadaş daha olur yanımızda. Bahçeden eve giden patika yolda eve geldiğimizi zil çalmadan belli eden bastonu almışızdır elimize bir daha bırakmamak üzere. Evimizin kader ortağı artık çocuklukta saçını çektiğimiz kovaladığımız arkadaşlarımız gibi olmasa da birer dosta dönüşür artık. Ellerimizdeki poşetlerin ağırlıklarından sıkıldığımızda eski bir yöntemimizi hatırlar ve yine acındırma silahımızı kullanmaya başlarız. Yorgunluk bahanesi ile otobüslerde koltuk zapteder, torun ziyaretlerimizde sanki başka yatak yokmuş gibi ille torunumuzun yatağını gasp ederiz. Sofraya gelen tavuk yahnisinde etlerin en güzel yerlerini ister, olmayan dişlerimiz yüzünden tadına varamadan bütün yutarız.

Hayat dört ayakla dünyaya gelinen ve üç ayakla sona eren bir macera sadece. Teker teker silinenlerin ardından aynı oyunu aynı şekilde ve bir önceki oyuncudan hiçbir ders almamışçasına aynı hatalarla oynanır.

1 Kasım 2011 Salı / Karabük
 

Benzer konular

Üst