a.g.s.l
👑Efsanevi Grafiker👑
- Katılım
- 1 Eki 2008
- Mesajlar
- 2,444
- Tepkime puanı
- 134
HİİKMET ONAT
Manzara resimleriyle tanınan 1914 Kuşağı ressamlarından Hikmet Onat 14 Mart 1977’de İstanbul’da öldü. Bir açık hava ressamı olan Onat’ın en önemli tabloları arasında deniz ve sun görünümlerini betimlediği “Kabataş’tan Manzara”, “Derede Sandal” ve “Salacak” sayılabilir. 1882’de İstanbul’da doğan sanatçı, babası deniz binbaşısı Kanlıcalı Murat Bey’in yönlendirmesiyle Heybeliada Bahriye Mektebi’ne girdi. Daha sonra Sanayi-i Nefise’nin resim bölümünde okudu ve 1910’da Avrupa sınavını kazanarak Paris’e gitti.Burada Fernand Cormon’un atölyesinde çalışmasına rağmen izlenimciliğe yakınlık duydu. 1914’te Türkiye’ye dönen Onat, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin düzenlediği geleneksel Galatasaray sergilerine katıldı. Cormon’dan öğrendiği koyu renkler ve fotoğrafik desenlerin İstanbul’da geçerli olmadığını gören ressam, “Buranın havası beni değiştirdi” diyerek kendini İstanbul’un berrak, güneşli havasına ve deniz kıyılarına adadı. Güzel Sanatlar Akademisi’nde 1915’ten yaş haddinden emekli olduğu 1949’a değin hocalık yapan Hikmet Onat, kişisel sergi açmaktan kaçınmış, ancak ölümünden birkaç ay önce Ankara’da bir sergi gerçekleştirmişti. Hikmet Onat İstanbul’u en çok resimleyen sanatçı oldu ve “gerçek bir İstanbul ressamı” olarak nitelendi...
_________________________________________________
__________________________
Bir açık hava ressamı olarak tanınan sanatçı, özellikle İstanbul’un renk ve ışık zenginliğini, pitoresk görünümlerini yansı tan tablolarıyla ünlenir. Boğazın olanca renk zenginliği içinde mavnalarla kayıkların dinlendiği kıyı lar, Kanlıca, Beykoz, Büyükdere sırtlarından ve her köşesinden görkemli bir görünümün, yaşam tadının duyulduğu, sınırsız erinç veren atmosferini günümüze değin bıkıp usanmadan tablolarında derlemektedir. İstanbul’un peyzaj değerlerini sağlam bir desenle bileştiren karşıt renklerin perspektif gücü, boyama tekniğinin yetkinliğiyle karşımıza çıkarır.
“Gerçek içindeki şiiri arıyorum” diyen sanatçı Boğaziçi tutkusunu şöyle anlatıyor:
‘Resim anlayışı insanlar da hayat anlayışıyla birlikte yürür Ben tabloda daima Tanrı’yı görmek kanaatine sahibim ve tabiat şıkıyım. Biz harikulade müzeler için de yaşıyoruz, fakat alışkanlığımızdan dolayı bunları alelade sanıyoruz. Halbuki tabiat harikalardan ibarettir. Bunun için güzelliğe olan sevgim beni bu yola itmiştir. Bahriyeli olduğum günlerden başlayan deniz sevgisiyle kıyılara ve sevki tabii ile daha yükseklere gitmişimdir. Bugün bile ilk gün baş gibi tabiatı anlamaya, tahlile çalışmaktayım. Her gün yeni şeyler öğreniyor, yeni güzellikler farkediyorum. Hâlâ etüd devresindeymiş gibi bildiğimle, öğrendiğimle yetinmiyorum. Yeni yeni şeyler öğrenmek istiyorum. .
‘Tabiat sevgisi en başta sağlığım için de iyi oluyor, erken kalkıyorum, yürüyorum, sürekli bir değişiklik ve hareket sağlık getiriyor.
Hikmet Onat’ın 1910’lardan başlayarak günümüze değin 65 yılı geçen oldukça geniş bir zaman kesitinden seçilmiş ürünlerini bir araya getiren sergi, onun sanat ki duyulan saygının bir belirtisi olduğu kadar, resim tarihimizde yer tutmuş bir dönemin temsilcilerinden bir ustanın gelişme çizgilerini de başlıca özellikleriyle tanıma olanağını veriyor.
Manzara resimleriyle tanınan 1914 Kuşağı ressamlarından Hikmet Onat 14 Mart 1977’de İstanbul’da öldü. Bir açık hava ressamı olan Onat’ın en önemli tabloları arasında deniz ve sun görünümlerini betimlediği “Kabataş’tan Manzara”, “Derede Sandal” ve “Salacak” sayılabilir. 1882’de İstanbul’da doğan sanatçı, babası deniz binbaşısı Kanlıcalı Murat Bey’in yönlendirmesiyle Heybeliada Bahriye Mektebi’ne girdi. Daha sonra Sanayi-i Nefise’nin resim bölümünde okudu ve 1910’da Avrupa sınavını kazanarak Paris’e gitti.Burada Fernand Cormon’un atölyesinde çalışmasına rağmen izlenimciliğe yakınlık duydu. 1914’te Türkiye’ye dönen Onat, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin düzenlediği geleneksel Galatasaray sergilerine katıldı. Cormon’dan öğrendiği koyu renkler ve fotoğrafik desenlerin İstanbul’da geçerli olmadığını gören ressam, “Buranın havası beni değiştirdi” diyerek kendini İstanbul’un berrak, güneşli havasına ve deniz kıyılarına adadı. Güzel Sanatlar Akademisi’nde 1915’ten yaş haddinden emekli olduğu 1949’a değin hocalık yapan Hikmet Onat, kişisel sergi açmaktan kaçınmış, ancak ölümünden birkaç ay önce Ankara’da bir sergi gerçekleştirmişti. Hikmet Onat İstanbul’u en çok resimleyen sanatçı oldu ve “gerçek bir İstanbul ressamı” olarak nitelendi...
_________________________________________________
__________________________
Bir açık hava ressamı olarak tanınan sanatçı, özellikle İstanbul’un renk ve ışık zenginliğini, pitoresk görünümlerini yansı tan tablolarıyla ünlenir. Boğazın olanca renk zenginliği içinde mavnalarla kayıkların dinlendiği kıyı lar, Kanlıca, Beykoz, Büyükdere sırtlarından ve her köşesinden görkemli bir görünümün, yaşam tadının duyulduğu, sınırsız erinç veren atmosferini günümüze değin bıkıp usanmadan tablolarında derlemektedir. İstanbul’un peyzaj değerlerini sağlam bir desenle bileştiren karşıt renklerin perspektif gücü, boyama tekniğinin yetkinliğiyle karşımıza çıkarır.
“Gerçek içindeki şiiri arıyorum” diyen sanatçı Boğaziçi tutkusunu şöyle anlatıyor:
‘Resim anlayışı insanlar da hayat anlayışıyla birlikte yürür Ben tabloda daima Tanrı’yı görmek kanaatine sahibim ve tabiat şıkıyım. Biz harikulade müzeler için de yaşıyoruz, fakat alışkanlığımızdan dolayı bunları alelade sanıyoruz. Halbuki tabiat harikalardan ibarettir. Bunun için güzelliğe olan sevgim beni bu yola itmiştir. Bahriyeli olduğum günlerden başlayan deniz sevgisiyle kıyılara ve sevki tabii ile daha yükseklere gitmişimdir. Bugün bile ilk gün baş gibi tabiatı anlamaya, tahlile çalışmaktayım. Her gün yeni şeyler öğreniyor, yeni güzellikler farkediyorum. Hâlâ etüd devresindeymiş gibi bildiğimle, öğrendiğimle yetinmiyorum. Yeni yeni şeyler öğrenmek istiyorum. .
‘Tabiat sevgisi en başta sağlığım için de iyi oluyor, erken kalkıyorum, yürüyorum, sürekli bir değişiklik ve hareket sağlık getiriyor.
Hikmet Onat’ın 1910’lardan başlayarak günümüze değin 65 yılı geçen oldukça geniş bir zaman kesitinden seçilmiş ürünlerini bir araya getiren sergi, onun sanat ki duyulan saygının bir belirtisi olduğu kadar, resim tarihimizde yer tutmuş bir dönemin temsilcilerinden bir ustanın gelişme çizgilerini de başlıca özellikleriyle tanıma olanağını veriyor.