Neler yeni

Yeni mesajlar Yeni konular En çok mesaj En çok tepki En çok görüntülenen

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
55
Arkadaslar,

Kişisel Gelişim başlığı altında, iş hayatında başarılı olmak için verilen eğitimlerden detayları sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Eğitimler ve kişisel gelişim programlarıyla ilgilenen arkadaşların da katılımlarını bekliyorum.

Not: Moderatörlerimiz bu konuyu daha uygun bir sabit başlık altına taşıyabilirlerse sevinirim.

YÖNETİCİLİK EĞİTİMİ


  1. Ekiple 'ortak akıl'da buluşun. Sizin hedefleriniz, ekibin hedefleri ve şirket hedeflerinin ortak noktasını bulun. Ekibe bunu anlatın, tanıtın, satın, ikna edin...
  2. İşimiz iletmek! Kendimizle ve ekibimizle açık, net sonuca odaklı iletişim kurmalıyız. Üç boyutlu, taraflar için kazan-kazan olan iletişim istenilen sonuca ekibi daha ivedi ulaştırır.
  3. Hedefe yürüyebilmek için önce ekibinizle uyum ve ahenk içerisinde olmalı ve güveni yakalamalıyız. Ekibi etkilemenin ilk koşulu onları anladığınızı, dinlediğinizi anlatabilmektir. Uyumu, sözlü, yazılı ve beden diliyle çok kısa bir sürede de yakalayabiliriz, bu daha uzun bir sürede alabilir. Önemli olan uyum ve güveni yakalayana kadar ikna etmeye, etkilemeye, hedefe yöneltmeye kalkmamak.
  4. Ekibinizin performansını değerlendirirken çalışan, bulunduğu çevre, sahip olduğu beceri/kapasite, taşıdığı misyon ve vizyona göre değerlendirilmelidir. Değerlendirmenin sonuçlarının çalışana gelişim ve öğrenim kazandırması önemlidir.
  5. Ekibinizle bir gelişim yolculuğuna beraberce girin. Aynı gemide olup farklı yönlere gitmek mümkün mü? Her elemanınız için bir gelişim yol planınız olsun ve bunu takibini yapın. Siz ilerledikçe onların da ilerlemesini sağlayın.
  6. Çatışma, itiraz, endişeleri izleyin, gözlemleyin. Koçluk şapkanızı giyip gerekli olduğu zamanlarda bu durumları ekibin yakınlaşması, uzlaşması için bir fırsat olarak kullanmanın yollarını arayın.
  7. Değişimden korkmayın! İsterseniz yenilik deyin. Değişimi inceleyin, tanıyın. Değişimi sizinle beraber tanıtacak mini bir ekip kurun, değişime sponsor bulun: kim bu değişimin rahat kabul edilmesinde etkili olur? Sonra aynı yeni bir ürün gibi paketleyin gerekli reklam ve pazarlama ile ekibinizi bu ürünü satın almaya, kullanmaya ikna edin.
  8. İyi yönetici hem zamana hem strese mağlup olmamalı! Her ikisi de doğru kullanılırsa performansa zarar vermez. Vakit nakit ise yönetici aynı bütçesine uyguladığı özeni zamanının kullanımına da uyarlamalı.
  9. Stres ise tuz gibi... azı karar çoğu zarar. Stressiz iş ortamı mümkün değil, ancak stresi algılamak, yönlendirmek, olumluya çevirmek mümkün. İşini bilen yönetici stresi dallanıp budaklanmadan algılama becerisine sahip olmalı ve gerekli önlemleri alarak ekibe zarar vermeden stresi kontrol altına alabilmelidir.
  10. Ekibiniz olmadan soluk alabilir misiniz? Ekibinizi etkilemek, motive etmek ve onlara örnek olmak için önce kendinizi tanımalısınız. Hedeflerinizi belirlemeli, şu an nerede durduğunuzu farkına varmalısınız. Sonra nereye ve kiminle gitmek istediğinizi belirlemelisiniz. Ekiple de bunu paylaşmalı ve yol boyunca hedefinize ulaşmak için gerekli değişiklikleri beraberce yapabilecek güven ve uyum ortamında varolabilmelisiniz...

Biraz da eğlence :)

PSIKOLOJIDE YONETME

Yaşlı bir adam emekliye ayrılır ve kendine bir lisenin yanında küçük bir ev alır. Emekliliğinin ilk bir kaç haftasını huzur içinde geçirir, ama sonra ders yılı baslar. Okulların açıldığı ilk gün, dersten çıkan öğrenciler yollarının üzerindeki her çöp bidonunu bağırıp, çağırarak tekmelerler. Bu çekilmez gürültü günler sürer ve yaşlı adam bir önlem almaya karar verir. Ertesi gün çocuklar gürültüyle evine doğru yaklaşırken, kapısının önüne çıkar onları durdurur ve: "Çok tatlı çocuklarsınız, çok da eğleniyorsunuz. Bu neşenizi sürdürmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yasındayken ayni şekilde gürültüler çıkarmaktan hoşlanırdım, bana gençliğimi hatırlatıyorsunuz. Eğer her gün buradan geçer ve gürültü yaparsanız size her gün 5 YTL vereceğim" der. Bu teklif çocukların çok hoşuna gider ve ürültüyü sürdürürler. Birkaç gün sonra yaşlı adam yine çocukların önüne çıkar ve onlara şöyle der: "Çocuklar enflasyon beni de etkilemeye başladı bundan böyle size sadece 1 YTL verebilirim." Cocuklar pek hoşlanmazlar ama yine devam ederler gürültüye. Aradan birkaç gün daha geçer ve yaşlı adam yine karşılar onları: "Bakin" der, "Henüz maaşımı alamadım, bu yüzden size günde ancak 25 Kuruş verebilirim, tamam mı?", "Olanaksız bayım" der içlerinden biri, "Günde 25 kuruş için bu işi yapacağımızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. BİZ İŞİ BIRAKIYORUZ...! "
 

Benzer konular

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
55
BAŞARININ 7 KURALI

1. Tutkulu Olun:
Tutku, insanların başarılarını tetikleyen en temel itici güç olarak tanımlanabilir. Tutku olmadan yaşam belirli bir yöne doğru istikrarlı bir şekilde akmayacak, bu da bireyi yaşamda sürekli bir amaç arayışına itecektir.

2. Kendinize İnanmayı Öğrenin: Akıl, aslında büyük bir kaldıraçtır. Ne düşünürseniz osunuz, bu nedenle sizin için büyük şeylerin mümkün olduğuna inanarak kendinize yardım edin. Öz-inanç sadece sizden gelebilir, böylece de yaşamınızın anlamı ve yönü size bağlıdır, başka kimseye değil.

3. Fazlasını Yapın: Başarılı insanlar genellikle diğerlerinden daha fazla şey yapanlardır. Bu durum Albert Einstein'ın "Hareket olmazsa hiçbirşey olmaz" ilkesiyle tamamen uygunluk içindedir. Başarı bir şans oyunu değildir. Tamamen kararlılık ve çalışmayla ilgilidir. Ayrıca, başarılı insanlar zamanı nasıl kullanacaklarını bilirler. Zamanlarını bekleyerek harcamayıp, eyleme geçerler.

4. Daha Fazla Risk Alın: Korkulardan uzak durmak ve riskler alma konusunda cesur davranmak, başarıya ulaşmak için elzemdir. Bazen kendinizi bir sürü şey hayal ederken yakalayabilirsiniz, ama ilk adımı atmadan o hayallere asla ulaşamazsınız. Başarısızlığa basitçe başarısızlık olarak yaklaşmamalı, onu, öğrenmek için bir araç olarak kullanmalısınız. Asla kendinizi başarısız olarak nitelemeyin; böyle yaparsanız etrafınızdakilere de kötü örnek olursunuz.

5. Başkalarına İlham Verin: Herşeyi kendi başınıza yapamazsınız. Belirli noktalarda diğerlerinin işbirliğine ihtiyaç duymak zorundasınızdır. Bunu yapabilmek için diğerlerine kendi amacınız doğrultusunda ilham kaynağı olmalısınız. Başkalarına iş yaptırmanın yolu, doğrudan ve kaba talepler değildir. Bunun yerine onları, kendi amacınıza yönelik olarak kişisel bakımdan arzular hale getirmelisinizdir. Aksi halde, amacınıza giden yolda insanlardan istediğiniz performansı elde edemezsiniz.

6. Dirençli Olun: Hayat her zaman gül bahçesi değildir. Zor durumların her an karşınıza çıkabileceğini bilmeli ve buna rağmen olumlu tutumunuzu sürdürmelisiniz. Olası zorluklara karşı hazırlıklı olun ve koşullar planladığınız ya da umduğunuz gibi oluşmadığında kaybetmeyin. İlk aşamalar ne kadar hayalkırıklığı yaratırsa yaratsın, direncinizi asla yitirmeyin.

7. Cömert Olun: Cömertlik insana kendini iyi hissettiren bir özelliktir. Paranın asla satın alamayacağı bir tatmin duygusu sağlar. Yapılan araştırmalar, gönüllü çalışmalara katılan insanların, kendilerinin ve başkalarının yaşamlarına kattığı farklılık nedeniyle, daha mutlu hissettiklerini ortaya koymaktadır.
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
55
STRES VE STRESLE BAŞA ÇIKMA


Stres insanın ortaya çıktığı ilk zamandan beri var olmasına rağmen özellikle son otuz yıl içerisinde evrensel bir ilgi odağı haline gelmiştir. Bu ilginin nedenleri stresin insan sağlığı ve iş yaşamındaki performansını olumsuz yönde etkilemesinden kaynaklanmaktadır.

Bugün çalışma hayatındaki bireyler, başarılı olmanın yarattığı bir baskı ve gerilimin altındadır ve bu baskı ve gerilimler en üst düzey çalışandan en alt düzey çalışana kadar herkes için geçerlidir. Öyleyse stres bir zorlanma, bir yüklenmedir. Ancak stres aynı zamanda yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır. Bazı araştırıcılara göre stresten kurtulmak ancak ölümle mümkün olmaktadır. Buradan çıkarılacak sonuç ise, stresin her zaman var olduğu ve ancak bizler onun farkında olup yönetebildiğimiz zaman bizim için yararlı olduğudur.

Bir başka özellik ise, stresin bireye özgü bir olay olmasıdır. Şöyle ki aynı stres yaratıcısına iki kişinin verdikleri cevaplar farklı olacaktır, zira aralarında bireysel farklılıklar bulunmaktadır. Hal böyle olunca kişilerden biri strese girerken diğeri girmeyebilecektir. Dolayısıyla stres bireylerin onu algılama durumlarıyla sıkı sıkıya bağlıdır. Peki o zaman hangi faktörler bizlerde strese neden olur diye soracak olursak, hemen hemen her faktör bunun cevabıdır diyebiliriz. Şöyle ki:

1. FİZİKSEL STRES KAYNAKLARI

  • Sıcak
  • Soğuk
  • Gürültü
  • Kötü çalışma şartları ve donanım
  • Yangın
  • Trafik
  • Şiddet
  • Kişinin hasta veya rahatsız olması

2. SOSYAL STRES KAYNAKLARI

A) Sosyal, ekonomik ve politik koşullar
  • İşsizlik
  • Enflasyon
  • Kira sorunu
  • Vergiler
  • Yüksek suç oranı
  • Çevre kirliliği
  • Teknolojik değişiklikler

B) Aile ortamı
  • İş yükünün paylaşılması
  • Kıskançlık
  • Cinsiyet rolleri
  • Farklı değerler
  • Ailede ölüm veya hastalık
  • Farklı yaşam tarzları
  • Maddi sorunlar

C) İş ve kariyer
  • Yetiştirilmesi gereken işler
  • Yanlış anlaşılmalar
  • İş seyahatleri
  • İşin bölünmesi
  • Rekabet
  • Kendini kabul ettirme çabası
  • Eğitim

D) Kişilerarası ve çevresel ilişkiler
  • Farklı değer yargıları
  • Zorunluluklar
  • Bekleme ile geçen zaman
  • Kötü servis
  • Sigara içen ve içmeyenler
  • Kötü araba kullanma alışkanlıkları
  • Sosyal beklentiler

Görüldüğü üzere yukarıda da belirttiğimiz gibi çevremizdeki hemen hemen her şey bizlerde stres yaratıcı bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Peki 'bir stres uyarıcıyla karşılaştığımız zaman nasıl bir tepki vermekteyiz?' sorusunu soracak olursak cevabımız şu olacaktır:

Öncelikle strese maruz kalma iki farklı açıdan ele alınmalıdır. Bunlardan birincisi anlık stresle karşı karşıya kalma ikincisi ise devamlı stresle karşı karşıya kalmadır. Burada şunu da açıklamakta fayda vardır. Anlık strese maruz kalmanın etkileri devamlı maruz kalmanın etkilerinden çok daha hafiftir. Streste önemli olan stres uyarıcılarına ne sürede maruz kaldığımızdır. En uzun süre en fazla zararı en kısa sürede en az zararı ifade eder. Tabi bu noktada bireysel farlılıkları hiçbir zaman unutmamamız gerekir. Şöyle ki bir birey strese uzun bir zaman maruz kalır ancak az etkilenirken, diğer birey az bir zaman maruz kalır ama çok etkilenebilir. Tabi olarak da böyle durumlarda stresin insan vücudundaki etkileri de farklılaşmaktadır.

Anlık stres uyarıcısıyla karşılaştığımız zaman vücudumuzda ortaya çıkan tepkiler şunlardır:


  • Soluma, hızlı nefes alma
  • Daha fazla adrenalin üretme
  • Daha hızlı kalp atışı
  • Kan basıncındaki artış
  • El ve ayaklardaki kanın çekilmesi
  • Daha hızlı kan pıhtılaşması
  • Mide ve karın bölgesine giden kanda azalma
  • Kaslara giden kan akışında artma
  • Kas gerginliği
  • Tüm duyuların hassaslaşması
  • Mide ve ağırsak fonksiyonunda azalma
  • Beynin daha hızlı çalışması
  • Kısa sürede yargılama
  • Daha hızlı karar verme
  • Gelişmiş bellek gücü
  • Daha keskin bir dikkat

Bu sıralamadan da görüleceği üzere bireyin anlık stres uyarıcısıyla karşılaşması durumunda vücudun karın, mide, bağırsak bölgelerindeki kan çekilerek kaslara gönderilmektedir. Bunun nedeni ise uyarana karşı tepki verebilme yeteneğimizin artırılması daha doğrusu 'Savaş veya kaç' cevabının verilebilmesidir.

Anlık streste beyin fonksiyonlarının hızlanmasının altında yatan faktör ise, daha hızlı yargılama ve karar verme süreciyle birlikte anlık stres tehlikesine karşın en kısa sürede nasıl yanıt verileceğinin bulunmaya çalışılmasıdır ki yine burada savaş veya kaç cevaplarından en uygun olarak hangisinin verilebileceği önemlidir.

Bizler ister anlık isterse uzun süreli olsun stres uyarıcılarıyla karşılaştığımız zaman bedenimizde bazı değişiklikler olmaktadır.Bu değişikliklerin tamamı az önce sözünü ettiğimiz savaş veya kaç cevabının verilebilmesi için önemlidir. Öncelikle bir stres uyarıcısını algılarız. Sonra bu uyarıcının yorumlaması oluşur ve yorumlamaya bağlı olarak bizde negatif veya pozitif bir duygu ortaya çıkar. Bu duygu pozitifse motivasyon, negatifse stres duygusu oluşur. Negatif duygunun ortaya çıkışı beyindeki hipotalamusu etkiler, hipotalamusta vücudumuzdaki iki temel sistem olan sempatik ve adrenal-kortikal (hormonal) sistemleri harekete geçirir. Otonom sistem sempatik sistem koluyla düz kasları ve iç organları etkilerken, hormonal sistemde troid gibi iç salgı bezlerini harekete geçirir. Böylece birer böbrek üstü bezleri olan adrenal medulla ve adrenal korteksten adrenalin, noradrenalin ve kortizol hormonları salgılanır. Bu hormonların salgılanmasıyla vücutta bazı değişiklikler olur. Bunlar arasında kan şekeri, kalp atışları, mide bağırsak faaliyetleri ve kaygı düzeyinde artış, kalp damarlarında büyüme, yorgunluk duygularında azalma görülür. Stres altında ortaya çıkan bütün bu değişiklikler işlevseldir. Yani tehlike altındaki bireyi korumaya ve onun hayatını kurtarmaya yöneliktir.

Bu arada şunu da belirtmekte fayda vardır, algılanan bu hormonların belirli bir miktarı organizma için yararlı iken uzun süreli ve fazla miktarda salgılanması yarardan çok zarar verici özelliğe sahip olmaktadır.

Peki 'bizler stres altında olduğumuzu nasıl anlayabiliriz?' Sorusuna verilebilecek cevap sudur: Stres altında iken bizlerde farklı başlıklar altında toplanabilecek cevaplar davranış ve duygular ortaya çıkmaktadır, bunlar:

A) FİZİKSEL

  • Soluk alıp vermede değişiklik
  • Gerilmiş ve ağrılı kas
  • Baş ağrısı
  • Terleme
  • Soğuk el ve ayaklar
  • İştah değişikliği
  • Mide problemleri ve mide ekşimesi

B) RUHSAL

  • Konsantrasyon zayıflığı
  • Daha sık hata yapma
  • Unutkanlık, dalgınlık
  • Aşırı tepki verme eğilimi
  • Yargılama zayıflığı

C) DUYGUSAL

  • Gerginlik, çabuk kızma
  • Sinirlilik
  • Depresyon, sessizlik
  • Duygusal patlamalar ve ağlama

D) DAVRANIŞSAL
  • Uykusuzluk
  • Aşırı sigara, içki ve yemek yeme
  • İşe gitmeme
  • Sakarlık

Görüldüğü gibi strese maruz kalmanın ortaya çıkardığı bir çok faklı cevaplar vardır. Bu noktada önemli olan bizlerin stres altında olduğunu bilebilmemiz için bu cevaplardan hangilerini yaşıyor olduğumuzu bilmeliyiz. Örneğin ayda bir kutu bira içimi giderek yirmi günde bire daha sonra da haftada da bire iniyorsa şundan emin olmalıyız ki bizi rahatsız eden bir şeyler var ve bu şeylerde büyük olasılıkla stres yaratıcı faktörlerdir. Bundan sonra artık ne yapıp ne yapamayacağımız tamamen bize kalmaktadır.
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
55
İŞ STRESİ

Stres hayatımızın her devresindedir. Özellikle de çalışan ve günün 8 saatini işyerlerinde geçiren bireyler için iş stresi önem kazanmaktadır. İş stresinin önemi bireyi olumsuz etkileyerek iş performansının düşmesine, işe yabancılaşmasına, kalitenin azalmasına, ıskartanın çoğalmasına, iş kazalarına sebep olmasıdır. İş stresinin nedenleri ise:

A) ÇEVRESEL KOŞULLAR VE İŞİN DOĞASINDAN KAYNAKLANAN FAKTÖRLER


  • Kötü çalışma koşulları
  • Vardiyalı çalışma
  • Uzun çalışma saatleri
  • Sürekli seyahat
  • Tehlikeli ve riskli işler
  • İş yükü fazlalığı-azlığı

B) ÖRGÜTSEL ROLLERDEN KAYNAKLANAN FAKTÖRLER


  • Rol belirsizliği
  • Rol çatışması

Rol belirsizliği kişinin örgüt içinde hangi işleri yapması gerektiğinin açık seçik ortaya konmadığı durumlarda görülür. Kısaca birey görevinin ne olduğunu tam olarak bilemez. Rol belirsizliği ise örgüt içinde birey birbiriyle çatışan iki durumla karşılaştığı zaman oluşur. Bu durumda kişi ne yapması gerektiğini tam olarak bilemez. Örneğin amiri aynı anda yapılmasını istediği iki işi bir anda verip tamamlanmasını isteyebilir ya da amir özel problemleri olduğunu bildiği çalışanının işi aksattığını bilir ama ona sempati duyduğu için ceza vermekten kaçınır, ama işletme kuralları ceza vermesini gerektirmektedir.

C) KARİYER GELİŞİM İLE İLGİLİ FAKTÖRLER


  • Terfi etme
  • Hak ettiğine inanma ama elde edememe
  • İşini kaybetme korkusu

Terfi edildiği zaman da stres ortaya çıkabilmektedir. Zira daha üst kademedeki göreve gelen birey bilgi ve yeteneklerinin bu görev için ne derece uygun olduğunu bilemez, ya hata yaparsam ve astlarım bana gülerlerse yaklaşımı kişiyi strese sokar.

D) ÖRGÜT YAPISI İLE İLGİLİ OLAN FAKTÖRLER


  • Amaçlar
  • İş bölümü
  • Uzmanlık derecesi
  • Kademe sayısı
  • Örgüt büyüklüğü
  • İletişim kanalları

Bu faktörler bütünüyle örgütün dizaynı ve çalışma prensipleriyle ilgili olsa bile o örgütte çalışan bireyleri de dolaylı yoldan etkiler.


İŞ STRESİNİN NEDEN OLDUĞU OLUMSUZLUKLAR


  • Kalp hastalıkları
  • Sinir ve kas hastalıları
  • Psikolojik rahatsızlılar
  • İş kazaları
  • İntihar
  • Kanser
  • Ülser
  • Bağışıklık sisteminin zayıflaması


STRESLE BAŞA ÇIKMAYI ZORLAŞTIRAN DÜŞÜNCE BİÇİMLERİ

Pek çoğumuz, hayatımızdaki diğer insanların ve olayların duygu ve düşüncelerimizi belirlediğine inanırız. Bu sebeple bizi gerginliğe iten ve duygusal açıdan sıkıntı veren olayları ve insanları suçlarız. Bunu yaparken de çoğunlukla sadece strese yol açmakla kalmayan aynı zamanda stresle başa çıkmayı da güçleştiren önemli bir unsuru gözden kaçırırız. Bu önemli unsur hayatımızdaki olayları değerlendirme ve yorumlama biçimimizdir. Bu düşünce biçimlerinden bazıları şunlardır:

Bir insanın herkes tarafından sevilmesi gerekir.
Bir insanın herkes tarafında sevilmesi ve sayılması çok güzeldir ama uygulamada pek mümkün değildir. İçinde bulunduğumuz konumlar gereği çoğu zaman birçok kişiyle problemler yaşarız. Dolayısıyla böyle bir inanç bizi mutsuz kılar.

Her zaman mükemmel olmak gerekir.
Böyle bir inanca sahip bir insan her zaman kendini suçlar. Hatasızlık iyidir ama bunu başarabilmek imkansızdır. Önemli olan hatalarımızdan ders alıp aynı hatayı tekrarlamamaktır.

Bütün kötü olaylar benim başıma gelir.
Bunun sebebi tek taraflı bakış açımızdır. Kendimizle çok içi içe olduğumuzdan başkalarının başına gelenlerin farkına bile varmayız. Oysa insanların bir çoğu bizimle aynı sıkıntıları yaşar.

Olaylar her zaman benim istediğim şekilde gelişmelidir.
Olayların her zaman beklentilerimiz doğrultusunda gerçekleşmemesi olasıdır. Bizim bir şeyi istememiz yeterli değildir. Çünkü her zaman işin içine başka faktörlerde girecektir.

Yaşamış olduğum terslikler gelecekte de devam edecek.
Tüm insanlar gibi geçmişte bazı konularla ilgili terslikler yaşamış olabiliriz. Ama gelecekte mutlu olabiliriz. Yaşanan terslikler bazı kişilerin dünyaya kötümser bir bakış açısı geliştirmelerine yol açar.

Bir şey ya iyidir ya kötü
Olayları ve diğer insanları tümden iyi ya da tümden kötü olarak değerlendirmek genellikle daha kolay gelir. Ancak bu gerçekçi bir yaklaşım değildir.

Diğer insanların istediği gibi olmasam yalnız kalırım
Bu inanç insanların kendi isteklerinden fedakarlık etmelerine ve yaşamlarını başka insanların mutlulukları doğrultusunda sürdürmelerine neden olur. Bunun sonucu da anlamlı olmayan bir yaşamdır.

Önce kendi mutluluğumuzu değil başkalarının mutluluğunu düşünmeliyiz.
Her birey başkalarının mutluluğunu engellemediği sürece kendi mutluluğunu düşünme hakkına sahiptir.

Yalnız olmak korkunçtur
İnsan sosyal bir varlıktır ve başka insanların varlığı dünyamıza renk katar. Ama her zaman etrafımızda başkalarının olmasını beklemek pek gerçekçi değildir. Yalnız kaldığımız zaman düşünerek, okuyarak, dış dünyayla ilgili değerlendirmelerde bulunarak kendi başımıza yapacağımız etkinliklerde bulunabiliriz.


STRESLE BAŞA ÇIKMAK İÇİN YAPILABİLECEKLER


1) Problem veya içinde bulunulan duygusal duruma odaklanarak başa çıkma.

Probleme odaklanarak başa çıkma tarzında var olan bir olayı değiştirmeye çalışırız. Böylece yeni bilgiler elde ederek stres yaratan faktör veya faktörleri elimine etmeye çalışırız. Örneğin trafik sıkışıklığında kalmışsak, alternatif yol güzergahları belirleyip bu güzergahları kullanabiliriz. Dikkat edilirse bu yöntemle stresimizin üstesinden gelmekte başarılı oluruz. Duygusal duruma odaklı başa çıkma da ise birey stresin verdiği olumsuz duyguları ortadan kaldırmak için duygularını değiştirmeye çalışır. Örneğin iyi ki trafik tıkandı, bugün işe gitmeyi hiç istemiyordum. Oysa işe gitmek bizim bir sorumluluğumuzdur. Bu örnekte birey kendisini geçici olarak duygusal anlamda rahatlatmaktadır. Bu başa çıkma tarzı bizi kesin çözüme ulaştırmaz.

2) Stres kaynağını kontrol ederek veya kaçarak başa çıkma.

Bir problemin varlığını kabul edip bunu çözmek üzere bir plan yapabiliriz. Bu durumda stres kaynağını kontrol etmekteyiz. Bunun terside stres kaynağını görmezden gelmek, unutmaya çalışmak, arkamızı dönmek veya başka ortamlara geçmek şeklinde kaçma davranışı olarak da ortaya çıkabilir. Örneğin iş yerinde kavgalı olduğumuz bir arkadaşımız var. Biz bu kavganın önemli olmadığı üzerinde durabiliriz, onunla mümkün olduğu kadar az iletişime girebiliriz veya başka bir bölüme alınmamızı isteyebiliriz. Görülüyor ki stres kaynağını kontrol etmek bir kalıcı çözüm iken, kaçmak, yok saymak, ilgilenmemek stresi ortadan kaldırmamaktadır.

3) Sosyal destek arayarak veya yalnız başına başa çıkma.

Bazı durumlarda strese karşı yalnız başına mücadele etmek iyi iken bazı durumlarda da sosyal destek alarak mücadele etmek iyidir. Şöyle ki sorunumuz kimseye anlatılamayacak kadar özel ise o zaman yalnız başına bir çare aramak daha iyidir. Eğer durum sosyal destek almamıza engel teşkil etmiyorsa o zaman özellikle iş stresine çare olarak iş arkadaşlarından sosyal destek almak çok iyi sonuçlar vermektedir. Ama burada dikkat edilmesi gereken nokta kimden ne kadar destek alacağımızdır. Sorunlarımızın çözümü için aldığımız destek kariyer ilerlememizde önümüze engel olarak çıkmamalıdır.

4) Bilişsel ve davranışsal stratejiler.

Aşamalı gevşeme teknikleri
Bu metod, stresin neden olduğu kas gerginliği ile aynı kasın tam gevşek durumu arasındaki farkı ayırt edebilme yeteneğimizin kazanılmasıdır. Madem ki stres kaslarda gerginliğe (tonus) neden oluyor o zaman kasın gevşek durumunu bilirsek stres altında olduğumuzu bilir ve gevşeme yöntemini kullanabiliriz. Bu yöntemde sırasıyla eller ve kollar daha sonra yüz, boyun, omuzlar ve sırtın üst bölümü sonra göğüs, karın ve sırtın alt bölümü ve son olarak ta kalça kasları, bacaklar, ayaklar ve tüm vücut gevşetilmelidir.
Örneğin sağ yumruğunuzu sıkın bir süre böyle tutun sonra yumruğunuzu gevşetin. Tekrar aynısını yapın. Yumruğunuz sıkılı ve gevşek durumları arasındaki farkı hissedin. Bunu sırasıyla tüm vücut bölgeleri için uygulayın. Bunu başardığınız taktirde kaslarınızdaki gerginliği hissedebilir ve buna göre gevşeme tekniğini kullanarak stresinizle baş edebilirsiniz.

Otojenik eğitim
Bu eğitimde kişi telkin yöntemiyle bir çeşit hipnoz durumuna girebilir. Ancak bu yöntem sabır ve konsantrasyon gerektirmektedir. Öncelikle baskın olarak kullanılan kol ve bacaktan başlanarak kol ve bacakta ağırlık hissine yoğunlaşma. Örneğin 'sağ kolumda ağırlık hissediyorum, sol kolumda ağırlık hissediyorum, her iki kolumda ağırlık hissediyorum, sağ bacağımda ağırlık hissediyorum, sol bacağımda ağırlık hissediyorum her iki bacağım da ağırlaştı' gibi. Daha sonra aynı sırayla bu kez kol ve bacaklarda sıcaklık hissine yoğunlaşılır. Bundan sonraki aşama kalp üzerinedir ve 'kalp atışlarım sakin ve düzenli'. Bunu 4-5 kez tekrarlayın. Daha sonraki aşama solunum üzerinedir. 'solumam sakin ve gevşek'. Daha sonra karın gelir. 'Karnım sıcak' ve son olarak alın gelmektedir. 'Alnım serin'. 4-5 kere tekrarlayın.

Stresle başa çıkmayı zorlaştıran düşünce yapısının değiştirilmesi
Daha önce söylediğimiz ve bizim için faydası olmayan düşünce yapılarını bırakmamız gerekir.

5) Nefes egzersizleri

Nefes egzersizleri vücudu rahatlatıp, gevşettiği için stresle başa çıkmada etkili bir yöntemdir. Bu yöntemlerden bir tanesi de birden sekize sayma egzersizidir. Bu egzersiz için önce soluk verilir,sonra derin bir soluk alınarak aynı zamanda gözler kapatılarak, gözlerimizin önünde bir sayısı içsel söylenerek canlandırılmaya çalışılır. Nefes 3 saniye tutulur sonra yavaş yavaş bütünüyle verilirken iki sayısı canlandırılır. Sırasıyla üçte nefes alınır 3 saniye tutulur, dört denilerek verilir. Beş alınır, altı verilir, yedi alınır, sekiz verilir. Bu egzersiz sakin, gürültüsüz bir ortamda, yere yatarak veya iskemlede oturularak yapılabilir.

6) Fiziksel egzersiz ve spor

'Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur'. Hiç şüphe yok ki fiziksel egzersiz ve spor kendimizi zinde tutmak için gereklidir. Ayrıca bu etkinlikler stresle başa çıkmamızı kolaylaştırıcı alt yapıyı hazırlayarak vücudumuzun bu türden tehlikelere olan direncini de artırır. Kolaylık olarak yürüyüş, koşu, bisiklete binme ve yüzme yapılabilecek sporlar içinde en kolaylarındandır.

7) Sağlıklı beslenme

Sağlıklı beslenme vücudumuzun içsel ve dışsal tehditlere karşı direncini arttıracağından çok önemlidir. Bunu sağlamak için özellikle kafein, alkol, sigara, şeker, tuz ve yağ gibi maddelerden mümkün olabildiğince uzak durarak sebze ağırlıklı ve karbonhidrat, mineral ve vitamin bakımından dengeli bir beslenme alışkanlığını edinmemiz bizler için vazgeçilmez olmalıdır.


İŞ STRESİNDE ÖRGÜTLERİN KULLANABİLECEĞİ STRATEJİLER

İş tasarımı
Bu nokta işin çalışan bireyler için daha cazip hale getirilmesini ifade etmektedir. Örneğin çalışana sorumluk verme veya arttırma, işinin önemli olduğunu ve toplum gözünde saygın bir iş yaptığının hissettirme gibi.

İş çevresinin tasarımı
Bu faktör çalışanın işyerinde karşılaştığı tüm fiziksel, çevresel ve ergonomik sorunların elimine edilmesi anlamındadır.

Rollerin analizi, hedeflerin belirlenmesi, çalışana geri bildirim sağlama
Bu noktada çalışana neleri yapması gerektiğinin açık seçik bildirilmesi, ulaşması gereken hedeflerin belirtilerek bu hedeflere varmak için gösterdiği performansı hakkında kendisine bilgi verilmesidir her açıdan gereklidir.

Örgütsel sosyal destek
Örgütsel sosyal destek çalışana kreş hizmetinden tutun da verilecek yemekler, servis olanakları gibi bir çok etkeni kapsar. Ayrıca çalışanların boş zamanlarında örgütün düzenleyeceği sosyal aktivitelere katılması da bir nevi destektir.

Stresimizle başa çıkmayı kolaylaştırıcı unsurlardan olan pozitif enerjinizi toplamamıza yardımcı olacak on maddelik reçetemiz ise şunlardan oluşmaktadır:


  • Sahip olduklarınızın farkında olun
  • Hedeflerinizi belirleyin ve plan yapın
  • Değiştiremeyeceğiniz şeyler üzerinde israr etmeyin
  • Daha iyi bir dünya düşleyin
  • Altından kalkamayacağınız işlerin altına girmeyin
  • Problemlerinizle yüzyüze gelmeye çalışın
  • İşinizin çok önemli olduğu üzerinde durun
  • Dinlenmek için zaman ayırın
  • Dikkatinizi içinde bulunduğunuz durum ve zamanda toplayın
  • Başkalarına güvenin, gerektiğinde sorumluluklarınızı devredin.
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
55
ZAMAN YÖNETİMİ

Etkileyebileceğiniz tek zaman dilimi ŞİMDİKİ ZAMANdır.
Peter Drucker

Sürekli zaman bulamadığınızı mı söylüyorsunuz? Zamanı iyi programlayamadığınız için işleriniz içinden çıkılmaz bir hal mi alıyor? Cevabınız evet ise, zamanınızı etkin bir şekilde yönetemiyorsunuz demektir.

Eşsiz bir kaynak olan zamanı nasıl harcayacağımıza kendimiz karar veririz. Tıpkı öteki kaynaklar gibi zaman da çok etkili biçimde değerlendirilebilir veya boşa harcanabilir. Yazar ve danışman Peter Drucker şu gözlemde bulunuyor: "Zaman en az bulunan kaynaktır. Eğer doğru yönetilmiyorsa, hiçbir şey yönetilmiş sayılmaz." Zamanın yönetimi konusu neden ihmal ediliyor? Çünkü bütün kaynaklar arasında en az anlaşılan ve en kötü yönetileni zamandır. Aslında burada önemli olan konu ne kadar zamanımız olduğu değil. Sorun elimizdeki süre içerisinde neler yaptığımız ve zamanı ne kadar doğru kullandığımız.

Aslında pek çok zaman tuzağı insanın kendisinden kaynaklanır. Kendinize bazı sorular sorduğunuzda aslında bazı zaman tuzaklarını kendinizin yarattığını göreceksiniz. Zaman tuzaklarından hangilerine siz neden oluyorsunuz? Hangilerini başkaları veya dış kaynaklar oluşturuyor? Bu dış kaynaklardan hangilerini kontrol altına alabilir, hangilerini ortadan kaldırabilirsiniz?

İşte çalışma yaşamındaki zaman tuzaklarından bazıları:


  • Başkalarına sorumluluk vermemek
  • Birkaç işi birden yapmaya çalışmak
  • Boş işlerin peşinden koşmak, önemsiz işleri önce yapmak
  • Dağınık masa, düzensiz çalışma ve düzensiz ortam
  • Dinlenme saatlerinin düzensizliği
  • Dış ortamlara fazla açık olmak
  • Gereğinden fazla kırtasiye ile uğraşmak
  • Gündemsiz, programsız toplantılar
  • Belirlenmiş toplantı harici iş arkadaşları ile uzun konuşmak
  • Hayır diyememek
  • Bilgisayarı gereksiz yere kullanmak (Chat / internet gezintileri)
  • İşleri yarım bırakmak
  • Konsantrasyon eksikliği
  • Telefon görüşmeleri (gereğinden uzun/kişisel/boş yere uzatmak)
  • Tutamayacağımız sözler vermek
  • Ajanda tutmamak (Günlük / haftalık / aylık / yıllık planlama yapmamak)

Önemli ve acil konuların arasındaki farkı belirlemeniz gerekmektedir. Kendinize sık sık şu soruyu sorun: Benim için işimde önemli olan nedir? Aklınıza gelenleri bir kağıda yazınız. Bu yazdıklarınız size işiniz ile ilgili değerlerinizi verecektir. Genellike yazılanlar şöyledir; başarı, tatmin, kariyer, başkalarına yardım & eğitme, para, güç... Siz işiniz hakkında sizin için en önemli olan 3 tanesini belirleyiniz. Bu sayede işinizde sizi en çok neyin motive ettiğini de öğrenmiş olacaksınız. Yapmanız gereken işleri önemli ve acil sıralamasına dizip, bitirene dek başkalarının araya girmesine izin vermeyin ve daha önce yapılacak işleri yazdığınız listede her bitirdiğiniz işin üzerine bir çizgi çekerek o işi bitirmiş olmanın başarısını yaşayın. Zaman yönetimi sizin bütün performanısınızı etkiler, zamanınızı iyi kullandığınızda hem kendinizi hem ekibinizi iyi yönetir ve başarılı olursunuz.
Lütfen hatırlayın; "Gideceğiniz yeri bilmiyorsanız varacağınız yerin önemi yoktur."

Zamanınızı doğru yöneterek iyi bir hafta geçirmenizi dilerim.
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
55
DİNLEMEK


İletişimden aldığınız tepki kastettiğinizden farklı olabilir?

Bu ara çevremde pek çok kişiden duyduğum bir şey var; "Beni anlamıyorlar!" "Beni dinlemiyorlar!" veya "Kimseye derdimi anlatamıyorum!" Merak ediyorum size de oluyor mu? Peki hiç düşündünüz mü? Siz acaba ne kadar iyi bir dinleyicisiniz?

Araştırmalar gösteriyor ki, birçoğumuz söylenenlerin yaklaşık olarak yüzde 50'sini anlıyor, değerlendiriyor ve aklında tutuyor. İki gün sonra ise bunların sadece yarısını hatırlıyoruz. Yani sonuç olarak söylenenlerin sadece yüzde 25'ini idrak edip akılda tutuyoruz. İş yaşamında verimli dinlememe hem maddi hem manevi zararlara yol açabiliyor. Yanlış dinleme yüzünden kaybedilen zamanı ve tekrar yapılan işleri düşünün. İlişkide olduğumuz insanları verimli bir şekilde dinlememe ya da dinlemeyen insanlarla ilişkide olma, kişisel yaşamımızda da zararını görebileceğimiz bir durum. Hepimizin fikirlerimizi, ideallerimizi ve duygularımızı paylaşacak insanlara ihtiyacı vardır. Aksi taktirde yalnız ve izole edilmiş olduğumuzu hissetmeye başlarız. En iyi arkadaşlıkların temelinde iyi bir dinleyici olma yatar. Dinleyen insanlara daha fazla yakınlık duyarız çünkü onlar bizi dinler ve destekler. Eğer karşımızdakini dinleme bu kadar önemliyse neden daha iyi dinleyiciler olamıyoruz?

Dinleme zorluğu çekmenin altında yatan neden aslında fizyolojik. Dakikada 400-600 kelime dinleme kapasitesine sahipken konuşma kapasitemiz yaklaşık 125 kelime. Bu da bize karşımızdaki kişi konuşurken başka şeyler düşünme fırsatı veriyor.

İyi bir dinleyici olmamamızın en önemli nedenlerinden biri de yetersiz eğitim. Okullarda çocuklara okuma, yazma ve konuşma öğretiyoruz. Yetişkinler hızlı okuma, topluluk önünde konuşma gibi kurslara katılıyorlar. İletişimi artırmak için yaptığımız bunca çabanın yanında, iletişimin en önemli unsurlarından biri olan dinlemeyi nedense unutuyoruz.

Başka bir neden de karşımızdakinin beklentisini yanlış anlamamızdan kaynaklanıyor olabilir. Bazen karşımızdakini dinlemek istemeyiz çünkü problemlerini çözmemizi istediklerini zannederiz. Elbette ki bunun geçerli olduğu durumlar da vardır. Yakın çevreniz maddi ya da manevi problemlerinde sizden yardım isteyebilirler. Ya da işyerindeki çalışma arkadaşınız onu desteklemenizi isteyebilir. Ancak genellike insanlar sadece fikirlerini ve duygularını bizimle paylaşmak isterler. Tek istedikleri onları anlamamızı ve neler yaşadıklarını bilmemizdir. Ünlü yazar ve psikolog Leo Buscaglia, bu durumu şu cümlesiyle açıklar: ?Beni dinlemeni istediğimde, bana öğüt vermeye başlıyorsun, senden istediğimi yapmamış oluyorsun.? Bazen insanlar sadece onu dinlememizi isterler, fazlasını değil.

Kendimizi karşımızdakinin yerine koyarak onun neler hissettiğini anlamak empati göstererek dinleme olarak bilinir. Karşımızdakinin ne hissettiği hakkında düşündüklerimizi söylemek onu dinlediğimizi ve anladığımızı gösterir.
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
55
DİNLEME KONTROLLERİ

Dinleme yeteneğinizin biraz gelişmesi gerektiğini düşünüyor olabilirsiniz. Bu alışkanlıklarınızı bir gecede değiştiremeyeceğiniz için, daha iyi bir dinleyici olmak istiyorsanız hayatınız boyunca biraz çaba göstermelisiniz. Unutmayın ki, dinleme, önemli bir iletişim aracıdır. Hiçbirimiz mükemmel bir dinleyici olamasak da, dinleme yeteneğimizi olabildiğince geliştirebiliriz.

Dinleme Kontrolleri

Netleştirme;


  • Söylenenleri netleştirmek, gerçekleri öğrenmek
  • Varsayımları kontrol etmek
  • Kim, ne, nerede, nasıl, ne zaman?
  • "Nasıl?" ve "Ne?" soruları, "Niçin?" sorusunu sormaktan daha sağlıklıdır.
  • İnsanlar "niçin?" sorusunda, savunmaya geçebilirler veya o konuda düşünmemiş olabilirler veya herhangi bir fikri olmayabilir.

Doğrulama, tekrarlama;

  • Doğru dinlediğinizi kontrol etmek ve konuşmanın devamını teşvik etmek istediğinizde
  • Kişiye konuyu kavradığınızı göstermek istediğinizde

Duygu durumunu gösterme;

  • Kişinin gerçek duygularını anladığınızı göstermek için
  • Olumsuz duyguları azaltmak için
  • İletişimin kopmasına engel olmak, aktif düşünceyi yaratmak için

Özetleme;

  • Konuşmayı odaklamak ya da farklı bir düzeye taşımak için
  • Önemli fikirleri ve verileri toparlamak
  • Gelişmeyi gözden geçirmek için

Onaylama;

  • Kişiye cesaret verip, devamını sağlamak için
  • İlgilendiğinizi belli etmek için
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
55
PERFORMANS

Yaptığınız işe yaramıyorsa farklı bir şey yapın. Her zaman aynı davranışı yaparsanız, her zaman aynı sonucu alırsınız.

Başarısızlık yoktur, sadece geribildirim vardır. Ne olursa olsun, bir daha sefere davranışın geliştirilmesi için pozitif geribildirim veriniz.

Yapacağınız değişiklikler için bütün kaynaklara sahipsiniz. Her zaman yapılacak farklı bir şey vardır ve bu kaynağı içinizde bulacaksınız.

Hepimiz kendi gerçeğimizi kendimiz yaratıyoruz. Dünyaya duyularımızla bakıp hepimiz olayları farklı algılıyoruz.

Başkalarını değiştirmektense kendimizi değiştirmek daha kolaydır. Kendimizi değiştirince başkalarının bize davranışları da değişecektir.

Gelişiminiz için ilk adım hayal gücünüzü kullanmaya başlamaktır. Gelişim düşünce ile başlar, iletişim ile devam eder ve davranışlar ile oluşur.
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
55
İNSANLARLA BAŞEDEBİLMEK


Stres mi rahat bir yaşam mı? Hangisini tercih ediyorsunuz?

Hayat seçimlerden ibarettir. İletişim de... Günlerinizi stres dolu da geçirebilirsiniz, düşük stresli ve verimli iletişim de kurabilirsiniz. Çalışma arkadaşlarınızla hatta zor insanlarla nasıl iletişim kurduğunuz sizin seçiminizdir. Sakin olup çözüm aramak yapacağınız bir seçimdir. Maalesef sürüde bir koyun olup kalabalığı takip etmek tabii ki daha kolay. Ama bunun yerine kendinizi ortaya koyun ve çözüm bulmada ne kadar becerikli olduğunuzu gösterin.

Davranışın ardındaki olumlu niyeti bulun

Eğer kaba, negatif, görgüsüz biriyle konuşuyorsanız, rahatsız, sinirli ve agresif olmanız çok kolay. Ancak bu, durumu daha da zorlaştıracaktır. Onun yerine başka bir yol deneyin. Konuştuğunuz kişinin olumlu niyetini bulmaya çalışın. Yani kendinize şunu sorun: "Bu davranışın ardındaki ne gibi bir olumlu neden olabilir?"
Konuştuğunuz kişi sinirliyse, acısını ve sinirini ifade ettiğini düşünebilirsiniz. Doğru cevabı bulamayabilirsiniz ama önemli olan olumlu bir yön bulmaktır.
Karşınızdaki kişinin negatif davranışının altında aslında pozitif bir mesaj olduğunu varsayarak, ona daha sabırlı yaklaşabilir, hatta sempati duyabilirsiniz. Böylece daha az stresli bir iletişim kurmuş olursunuz.

Pozitif duygusal konumunuzu seçin

Duygusal yerinizi seçmek yani olaylar karşısında nasıl davranacağınıza karar vermek bir yetenektir. Stresli bir durumun içindeyseniz ve etrafınızdaki herkes gerginse onlara katılmanız gerekmiyor. Sakin ve objektif olursanız daha fazla şey başarabilirsiniz. Nerede ve ne zaman en mutluydunuz? O anı hatırlayın, neredeydiniz? Ne hissediyordunuz? Yanınızda birisi var mıydı?

Konudan uzaklaşın

Kendinizi yüksek tansiyonlu bir tartışmanın içinde bulduğunuzda, kendinizi konudan biraz uzaklaştırın, dışarıdan bakmaya çalışın. Şöyle düşünün: odanın başka bir köşesindesiniz, tarafsız bir gözlemci olarak uzaktan kendinizi başkalarıyla iletişim kurarken izliyorsunuz.
Örneğin ya deyin ki ben tavandaki lambayım, ya da şöyle düşünün .......... olsa ne yapardı ? O olsa ne yapardı diye düşüneceğiniz kişi içinde ister çok sevdiğiniz bir yazar, ister bir düşünür ister bir bilim adamı isterseniz ise en çok takdir ettiğiniz kişiyi seçin ve sorun kendinize o seçtiğiniz kişi ne yapardı bu durum karşısında nasıl davranırdı?
Bunu yaptığınız zaman durumu idare etmek için daha iyi çözümler bulacak, kendinizi daha az rahatsız hissedeceksiniz. Ayrıca bu yaklaşım, başkalarının özellikle zor insanların yol açtığı stresten daha az etkilenmenizi sağlayacak.

Bu 3 ipucu günlük konuşmalarınızda kullanabileceğiniz birkaç örnek. Bir kere alıştığınızda, insanlarla konuşurken olaylara dışarıdan bakmak daha da kolaylaşacak.
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
55
KARAR VERME


Yaşamımız aldığımız kararlarla şekillenir. Sağlıklı kararlar alabildiğimiz sürece kendi hayatımızın sorumluluğunu elimizde tutabiliriz. Bazı kararlar önemlidir, bazıları önemsiz. Bazı kararlarımızı kendimiz alabiliriz, bazılarını ise sosyal baskılar şekillendirir.

Karar verme bir beceridir. Bisiklete binmek, yeni bir dil öğrenmek, ayakkabı bağlamak gibi bir beceri. Ve tıpkı onları öğrendiğimiz gibi karar verme becerisi de öğrenilebilir.

Yapılan araştırmalar başarılı kararlar verenlerin tüm bilgileri ve gerçekleri topladıklarını, karar verme güçlüğü çekenlerin ise karar verme anında sürekli bir sorundan diğerine atladıklarını göstermektedir.

Tüm başarılı karar verme yöntemleri genellikle aynı süreci izler:


  1. Sorunu ve hedefleri net bir şekilde belirlemek.
  2. Mümkün olduğunca çok çözüm alternatifi üretmek.
  3. Her alternatifin olası sonuçlarıyla ilgili mümkün olduğunca çok bilgi toplamak.
  4. Her alternatifin olumlu ve olumsuz yanlarını değerlendirdikten sonra en uygun olanını seçmek.

Karar verme süreci

1. Sorunu Tanımlamak: Eski bir deyiş şöyle der: "Sorunun ne olduğu biliyorsanız yarı yarıya çözülmüş demektir." Sorunu tam olarak belirlemek karar vermenin en önemli adımlarındandır. Bazen semptomları yani belirtileri problem olarak görebiliriz. Mesela ders çalışamamak bir problem olarak görünebilir ama bazen temelde daha farklı sorunlar olabilir: net bir amacınızın olmaması ya da kişisel bir sorununuzun olması gibi. Sorunun ne olduğunu tam olarak belirleyebilmek için kendinize şu soruları sorabilirsiniz:

  • Bir sorun olduğunu size düşündürten nedir?
  • Ne oluyor?
  • Ne zaman oluyor?
  • Nasıl oluyor?
  • Neden oluyor?
  • Kiminle oluyor? (Hemen "bu soruna kim neden oluyor?" dememeliyiz. Gergin ve kaygılı olduğumuzda başkalarını suçlamaya eğilimli olabiliriz. Bunu fark edip kendimizi kişilerden çok duruma odaklamalıyız).

Sorunun ne olduğunu netleştirmek için önce kendinizi konuyla ilgili uzman haline getirebilirsiniz. Probleminizle ilgili bilgi toplarken bilgi alabileceğiniz bütün kaynakları harekete geçirin. Benzer durumları yaşamış kişilerle konuşun. Bazen duruma dışardan bir bakış görmediğiniz pek çok ayrıntıyı görmenize yardımcı olabilir.

2. Hedeflerinizi ve değerlerinizi belirlemek: Kendinizi daha iyi tanımanız, değerlerinizi, ve hayat felsefenizi belirlemeniz karar verme sürecinizi oldukça kolaylaştıracaktır.

Hayatınızda nelere öncelik ve değer veriyorsunuz? Sosyal hayat, kariyer, cinsellik, aile, para, sağlık, güç, güzellik, din, eğitim, sosyal adalet.... Bu sorunun cevabına "hepsini istiyorum" demek kolaydır ama hepsini elde etmek çoğu zaman mümkün değildir. Büyük bir şirkette genel müdür olarak çalışıp, ailenizle zaman geçirip, akşamları spor yapıp, aynı zamanda da yeni yerleri görmek için sık sık seyahat etmeniz çok gerçekçi ve mümkün değildir.

Hedeflerinizi bilmek ulaşacağınız adresi belirlemek gibidir. Yan yollara girip zaman kaybetmenize engel olur. Karar vereceğiniz ya da seçim yapacağınız ihtimalleri değerlendirirken hedefinize uzak ya da hedefinize uygun olarak kısa sürede ayırabilirsiniz. Bunu yaparken de hedeflerinizin somut, gerçekçi ve değerlerinize uygun olması önemlidir. Örneğin mutlu olmak oldukça soyut bir hedeftir. Sizi nelerin mutlu edeceğini somutlaştırmak hedefinize ulaşmanızda yardımcı olacaktır.

3. Çözüm alternatifleri üretmek: "Gerçekçi değil, aptalca," vs demeden mümkün olduğunca çok çözüm alternatifi üretmeye çalışın. Bunun için beyin fırtınası yapabilirsiniz. Aklınıza gelen alternatifleri, etrafınızdakilerin de önerilerini alarak yazın. Bunu yaparken "ya ..., ya da... " şeklindeki düşüncelerden uzak durmaya çalışın. Örneğin "Ya çocuk doğururum, ya da kariyerime devam ederim." Çocuk yaptıktan sonra, işinize bir süre ara verdikten sonra geri dönmek ya da yarı-zamanlı bir işe geçmek mümkün olabilir. Sonuç olarak birini seçmek adına öbür isteğinizden tamamen fedakarlık etmeniz gerekmeyebilir.

4. Sağlıklı karar vermeyi engelleyen psikolojik faktörlerin farkına varmak: Kendine aşırı güven, kaygı, depresif bir ruh hali, başkalarına bağımlı olmak (etrafındakiler tarafından sevilmek ve kabul görmek için kendi istediklerini değil, onların istediklerini yapmak), mükemmeliyetçilik (hata yapmayı kabul etmemek, her şeyi aynı anda istemek gibi) sağlıklı kararlar almamızı engelleyebilir.

Çoğu zaman bu duygusal engellerin farkında değilizdir. Fark ettiğimiz zaman ise bu duygularla baş etmek zor olabilir. Böyle bir durumda mümkünse karar vermeyi ertelemek ve kendi başımıza halledemediğimiz konular için bir uzman yardımı almak iyi olabilir.
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
55
KARAR VERME 2



5. Çözüm alternatiflerini değerlendirmek: Çözüm alternatiflerini değerlendirirken her seçenekle ilgili gerçekleri ve her seçeneğin size sunduğu gelecekle ilgili duygularınız/hissettiklerinizi göz önünde bulundurmalısınız.

İlk olarak her alternatifin yararlarını ve zararlarını topladığınız tüm nesnel bilgileri ekleyerek yazın. Daha sonra her alternatif için kendinize şu soruları sorun:


  1. Ne olur?
  2. Nasıl hissederim?
  3. Başkaları nasıl hisseder?
  4. Olabilecek en iyi ve en kötü şeyler neler?
  5. Hedefime ulaşmamda nasıl yardımcı olur?
  6. Önümdeki engeller neler?
  7. Ne kadar zaman, enerji, maddi kaynak gerekli?

Her alternatifi değerlendirirken olumsuz gibi görünen taraflarının değiştirilip, değiştirilemeyeceğini, bunlarla baş edip edemeyeceğinizi de göz önünde bulundurun. Mesela tıp ya da psikoloji mesleklerini değerlendirirken pek çok insan "Ben insanların acı çekmesini görmeye dayanamam" ya da "Danışanların/hastaların sorunlarının içine çok girer, etkilenirim," diye düşünüp, kendileri için çok uygun olabilecek meslekleri seçmez. Ya bu zorluklarla baş etme yolları bulunabilirse? Bu nedenle ani ve dürtüsel kararlar vermekten kaçının.

6. Alternatiflerden en uygun olanı seçmek: Şimdilik sizde olmayan beceri ve kaynakları gerektirdiği için uygulanamayacak olan seçenekleri elimine ederek seçim yapabilirsiniz.

Bazı seçimler ve kararlar karmaşık olabilir. Pek çok alternatif ve düşünülmesi gereken pek çok avantaj ve dezavantaj olabilir. Mesela kariyer seçiminde pek çok faktörü göz önünde bulundurmak gerekebilir: eğitim süresi, iş bulma oranı, gelir, çalışma saatleri ve şartları, mesleki tatmin, statü gibi. Bu nedenle seçimizi yaparken en uygulanabilir olanını belirlemek önemlidir.

7. Seçilen alternatifi kabullenmek: Bir seçim yaptıktan sonra diğer seçeneklere takılmamaya çalışmak çok önemlidir yoksa uygulamaya geçmek uzayabilir ve karar verme süreci gereğinden fazla uzayabilir. Bilmemiz gereken yaşamda "mükemmel seçim" diye bir şey olmadığı gibi, karmaşık kararların çoğunda mükemmel bir alternatifin de olmadığıdır.

8. Seçimi uygulamak: Uygulama olmadıktan sonra karar da bir işe yaramaz. Başarmak ve olası engellerin/zorlukların üstesinden gelebilmek için detaylı bir plan yapmanız iyi olacaktır. Planın tüm adımlarını önceden belirleyin, nasıl davranacağınızı, neler söyleyeceğinizi önceden prova edin, hayal edin. Böylece uygun olmadığını düşündüğünüz noktaları değiştirme fırsatınız olacaktır.


KARARSIZLIKLA BAŞ ETMEK

Çoğu zaman kararsızlık yanlış bir karar vermekten daha zararlı ya da yorucu olabiliyor. Bu süreç içinde karar vermekte geç kalabiliriz ya da kararımız oldukça yorucu bir süreç sonrası ortaya çıkabilir. Kararsızlık anında yaşadığımız belirsizlik, çözümü geciktirmeye, seçimi bizim değil koşulların belirlemesine neden olabilir. Bunun için:

  • Sorumluluk almaktan çekinmeyin.
  • Yeni fikirler yaratmak için sahip olduğunuz zamanı kullanın.
  • Karar verme ve hatalardan öğrenme yeteneğinize güvenin.
  • Kendiniz için gerçekçi olmayan beklentiler belirlemeyin.
  • Çok gerekmediği sürece, ani kararlar vermeyin.
  • Kendinizi kandırmayın: sadece daha çabuk ve rahat ulaşacağınız bir sonuç için daha az uygun bir seçim yapmayın.
  • Gereksiz yere harekete geçmeyin, bazen de hiç bir şey yapmamak ve beklemek en iyi çözümdür.
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
55
İŞ GÖRÜŞMELERİ 1


Bir iş başvurusu yaptınız ve bir süre sonra görüşme için arandınız, bu ilk elemeden başarıyla geçtiniz demektir. Çünkü iş için başvuran herkes görüşmeye kabul edilmez. Günümüzde iş mülakatları çok karmaşık bir hal almış durumdadır. İşverenler çeşitli psikolojik testler, rol paylaşımları, hızlı zeka testleri ile kendilerine en uygun adayı seçmeye çalışmaktadırlar.

  • Görüşmenin hedefi işi almanızdır.
  • İlk yaratacağınız etki çok önemlidir; genellikle görüşmenin ilk beş dakikası görüşmede en önemli andır.
  • İş görüşmesi yetkinliğinizi, eğitiminizi, yeteneğinizi ve hevesinizi göstereceğiniz, sunacağınız bir arenadır.
  • Eğer hazırlanmamışsanız kağıt üstünde nasıl göründüğünüzün bir önemi yoktur. İşvereni, kuruma sunacak özel bir şeyiniz olduğu konusunda ikna etmelisiniz. Bu şansla ilgili değil hazırlanma ile ilgili bir konudur.
  • Hazırlanın, hazırlanın ve hazırlanın... Sizi zor durumda bırakacak her türlü soruya hazırlıklı olun ve cevaplarınızı belirleyip rahatça ifade edene kadar öncesinde pratik yapın.
  • Unutulmaması gereken bu işi alabilecek miyim? iş beni tatmin edecek mi? gibi kaygılarınız varken, işverenin de "doğru kişiyi mi işe alıyorum" kaygısında olduğudur. Bu düşünceden hareketle, adayın da "doğru kişi" olduğuna dair bir ikna yöntemi kullanması yararlı olacaktır. Yanlış seçim ile iş başına getirilen çalışanların firmalara yüklüce para, zaman kaybettirdikleri, firmaların başarı grafiklerinin düştüğü ve en önemlisi firmanın piyasadaki prestijinin çalışanların kalitesinin düşmesiyle azaldığı gözlemlenmiştir. Bunun firmalar için anlamı ise sahip olduğu müşterilerini kaybetmektir. Bu noktadan yola çıkarak işverenin de hata yapma ve hata yapmaktan korkma ihtimali nedeniyle son derece temkinli davrandığını unutmamak gerekir.

Sanılanın aksine iş görüşmeleri sadece işverenin sizi tanıyacağı bir ortam değil, sizin de işle ilgili bilgi sahibi olacağınız iki yönlü bir alış veriştir
İş görüşmeleri işverenin sizin sahip olduğunuz: Yetenek, ilgi, kişilik özellikleriniz, iş deneyiminiz, eğitiminiz, motivasyon düzeyiniz hakkında bilgi sahibi olmasını sağlar. Sizin ise görüşmeye gittiğiniz kurum veya kişi ile ilgili: İhtiyaçları, firmanın tarihçesi, iş ortamı, iş etkinlikleri ve kurumun gelecek planları hakkında bilgi sahibi olmanızı sağlar.

İstediğimiz işte çalışmak yaşantımız boyunca bizi en zorlayan konulardan birisidir. İş bulma başarısı için aşağıdaki soruları cevaplamak işinizi kolaylaştıracaktır:

Hedefiniz:
Ne tür bir çalışma şekli sizi heyecanlandırıyor? Ne tür bir işi gerçekten istiyorsunuz?

Becerileriniz:
Ne tür becerileriniz var? Neler yapabileceğinize inanıyorsunuz?

Eğitiminiz:
Diploma, sertifika ve benzeri eğitimleriniz nelerdir?

Deneyiminiz:
Daha önce çalıştığınız yerler ve yaptığınız görevler?

Değerleriniz:
Kendiniz diğer insanlar ve dünya ile ilgili çevrenizle, hangi temel düşüncelere sahipsiniz?

Geliştirilebilir ve güçlü yanlarınız:
Hangi alanlarda iyisiniz? istediğiniz işi elde etmede hangi yanlarınızı geliştirmelisiniz?

Hedeflerinizi bilin:
Kendinize 5 yıl sonra nerede olmak ve ne yapmak istediğinizi sorun. Bu sorunun cevabını verdiğinizde aslında iş görüşmesi kendinizden daha emin ve ne yapmak istediğini bilen biri olarak görünürsünüz. Kısa ve uzun süreli hedeflerinizi belirleyin.


İş görüşmesine giderken:
Uygun profesyonel giyim ve tutumunuz çok önemlidir. Pozitif bir ilk etki için uygun kıyafet seçin. Şık giyinin ancak abartılı makyaj, takılar, parfüm kullanımından kaçının.
Baylarda; koyu renk takım elbise, koyu renk çorap ve koyu renk ayakkabı, uçuk mavi ya da beyaz gömlek, lacivert ya da koyu gri kravat, saç ve traş yapılmış, bayanlarda hafif makyaj, ince çorap, kapalı ayakkabı, etek/ceket veya pantalon/ceket, içine beyaz gömlek, hafif bir koku veya sadece deodorant). Görünüşle ilgili önemli bir başka konu da sağlığınızın iyi görünmesidir.

Zamanında orada olun:
10-15 dakika önce randevu yerinde olmanız yeterli olacaktır. Eğer herhangi bir sebeple görüşmeye geç kalacak veya katılamayacaksınız muhakkak önceden telefonla haber verin.

Gördüğünüz herkese kibar ve nazik olun-unutmayın bu kişiler de görüşmecinin bilgi kaynakları içinde olabilir.


  • Görüşmeye başlamadan önce bir bilgi formu doldurmanız istenebilir. Çok dikkatlice doldurun ve bazı sorular için "CV'ye bakabilirsiniz" gibi cevaplar yazmayın. Ayrıca yanınızda bu formlar için fotoğraf bulundurun.

Görüşmeye gittiğinizde yanınıza fazla sayıda CV alın.

Görüşmeye gittiğiniz firma ve pozisyon ile ilgili mutlaka önceden bilgi toplayın. Bunun için internet, sektörel dergi ve yayınlardan yararlanabilirsiniz.
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
55
İŞ GÖRÜŞMELERİ 2

İş görüşmesi sırasında:

Dostça olun: Görüşmeciye "...." Bey ya da Hanım şeklinde ismiyle hitap edin. Nazik ve profesyonel tarzda yaklaşın.

Hevesli olduğunuzu gösterin: Pek çok işveren karşılarındaki adayı yaşam enerjilerinin düşük olmasından dolayı elemektedirler. Hevesli olmak ve mizahı kullanmak iyi bir etki oluşturmanızı sağlayacaktır.

Göz temasını sağlayın: Göz teması, ilişki kurmanın ve karşı tarafta güven oluşturmanın anahtarıdır.

Beden dili: Beden dili, çoğu zaman kelimelerden daha önemlidir. Kollarınızı bağlamanız, telaşlı ya da sürekli bacağınızı sallamanız gibi davranışlar görüşmeci tarafından olumsuz algılanacaktır. Düşük omuzlar ve öne eğilerek oturmak yerine dik bir şekilde oturmanız sizi daha dinamik gösterir. Elinizi veya kolunuzu görüşmecinin masasına dayamayın, karşı taraf için çok hoş bir görüntü oluşturmayabilir. Görüşmeci size bir şey ikram etmek isterse, en pratik olanı tercih edin, örn. sadece su.

İyi bir dinleyici olun: Görüşmecinin anlattıklarını dinlerken göz temasınızı kaybetmeyin ve başınızla küçük hareketlerle takip ettiğinizi gösterin.

Kendiniz olun: Kişiliğinizi değiştirmeye çalışmayın. Görüşmecinin sizi tanımasını sağlayın.

İpuçlarını yakalayın: Siz giyiminizle, konuşmanızla nasıl izlenim yaratıyorsanız, görüşmeci de masa düzeni, fotoğraflar gibi kişisel eşyalarıyla size bir izlenim verir. Kısa bir süre içinde görüşmecinin ne tip cevaplardan hoşlandığını anlayabilirseniz, vereceğiniz karşılıkları bu şekle sokarak başarı şansınızı arttırabilirsiniz.


  • Görüşmeden önce tipik görüşme sorularına hazırlanın.
  • Herkese kibar ve nazik olun ve herkesle tanışın.
  • Görüşmeye güven vererek girin. Görüşeceğiniz kişinin elini güven verecek şekilde sıkın ve görüşme boyunca göz kontağınızı kaybetmemeye çalışın.
  • Size sorulan soruya konsantre olun ve eğitiminizle, iş deneyimleriniz, gönüllülük/dernek faaliyetlerinizle ilgili somut cevaplar verin.
  • Kurum için uygun ve faydalı olacak eğitim, beceri ve yeteneklerinizi tanıtın ve pazarlayın.
  • Görüşmenin sonunda görüşmeciye sormak için iş ve kurumla ilgili 2-3 soru hazırlayın.

Rahat olun: İş görüşmesi sırasında rahat olmak ve sorulan sorulara doğru cevaplar vermek çok önemlidir. Görüşme öncesinde veya sırasında çok heyecanlanabilirsiniz bu normaldir. Derin nefes alın ve sakin kalmaya çaba gösterin. İş görüşmeleri, her gün yapmakta olduğumuz bir faaliyet değildir; yeni bir durum olduğundan, kendimizi baskı altında hissedebiliriz. Üstelik görüşmecilerin bize karşı avantajlı olduğunu, onların karşısında sınandığımızı düşünür biraz daha heyecanlanırız. Baba, eş, öğrenci, uzman veya arkadaş rollerimizi iyi biliriz. İş görüşmelerinde ise bizden, çok iyi bilmediğimiz bir rolü canlandırırız. Yoğun hissettiğimiz bu rol belirsizliği korkumuzun asıl nedenidir. Bundan kurtulmak için, ne kadar çok prova yaparsanız o kadar rahatlarsınız. Eğer eski işinizin kötü yönlerinden bahsediyorsanız, birkaç iyi yönünden de bahsetmeye özen gösterin. Eski işiniz ya da çalışma arkadaşlarınız hakkında durmadan şikayet etmeniz, karşı tarafta sizin hakkınızda olumsuz bir fikir doğurabilir.
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
55
İŞ GÖRÜŞMELERİ 3


İş görüşmesi soruları;


Görüşmecilerin karşılarındaki adayları değerlendirirken ya da sordukları soruların arkasında aşağıdaki soruların cevabını bulma istekleri yatar:
  1. Bu kişi bu işi yapabilir mi?
  2. Bu kişi bu işi yapacak mı?
  3. Bu kişi kuruma uyum sağlayacak mı?
Bu yüzden sadece sorulan sorunun cevabıyla yetinmeyin. Cevabınızı, sorunun cevabıyla birlikte görüşmecinin yukarıdaki kuşkularını da giderecek şekilde oluşturmanız daha uygun olacaktır.

Ayrıca:

Sorulan sorulara kısa fakat soruya tam karşılık gelen bir cevap verin ve soru gerektirmedikçe "Evet-Hayır" şeklinde kestirme cevaplardan kaçının.

Sorulara cevap vermek için acele etmeyin. Cevap vermeden önce kısa bir duraklama soruyu değerlendirdiğiniz ve düşündüğünüz şeklinde yorumlanacaktır ancak duraksamanın uzamamasına dikkat edin.

Cevabını bilmediğiniz sorularla karşılaştığınızda, bunu itiraf edin ama bu tip durumların sayısının mümkün olduğunca az olmasına gayret edin.

Bazı görüşmeciler size sorduğu soruları o sorunun cevabına ulaşmak için değil sizi konuşturmak ve tanımak amacıyla sorar. Görüşmeciler onlara verdiğiniz bilgi kadarını öğrenirler.

İş görüşmesi sonunda görüşmenin iyi geçmediğini düşünseniz bile görüşme yerinden güler yüzlü ve soğukkanlı olarak ayrılın.

Görüşmeciye size ayırdığı zaman için teşekkür edin. Görüşmeyi çok yararlı bulduğunuzu ve memnun kaldığınızı belirtin.

Soru örnekleri:

Sizi neden işe alalım?

Bu soruyu çok genel olarak cevaplamaktan kaçının. Bu soru kendinizi tanıtmanız için bir fırsat. Güçlü yönlerinizi, özelliklerinizi, yapabileceklerinizi aktarabilirsiniz. Herkes çok çalışkan olduğunu veya dürüst olduğunu söyler. Siz, kişisel özelliklerinizden bahsedin. Yeteneklerinizi vitrine çıkaracağınıza karar verin, görüşmeciyi kendi dünyanıza çekin. Kısaca, iş için ideal kişi olduğunuz söylemek yerine bunu gösterin.

Neden burada çalışmak istiyorsunuz?
Bu, dersinize çalışıp çalışmadığınızı anlamak için sorulan bir sorudur. Şaka bir yana, şirket ve sektör hakkında bilgi edinmeden görüşmeye katılmak, tüpsüz dalış yapmak gibidir, nefesiniz bitince yapacak bir şeyiniz kalmaz. Eğer bir araştırma yaptıysanız, bilginiz varsa, bu soruyu deneyimleriniz ve özelliklerinizin işe uygunluğunu anlatmak için bir fırsat olarak görebilirsiniz.

En zayıf yönünüz nedir?
Bu soruya vermemeniz gereken tek cevap "Zayıf bir yönüm yok" cevabıdır. Görüşmeci bu soruyu sorarken sinirli olup olmadığınızı, kendiniz hakkında bilgi sahibi olup olmadığınızı, ve en sonunda da zayıf yönlerinizi yenmek için bir şeyler yapıp yapmadığınızı öğrenmeye çalışmaktadır. Bu soruyu cevaplarken sadece zayıflığınızı belirtmekle yetinmeyin. Bunu nasıl olumlu yöne çevirdiğinizden bahsedebilirsiniz. Ör. Fazla mükemmeliyetçiyim ancak bunu zaman kaybı yaşamadan daha iyiyi üretmek için kullanmaya çalışıyorum. Ya da eski işyerinizde yaşadığınız bir problemi, iş üretmek için motive edici bir unsur olarak gördüm demek.

Karşılaştığınız zor bir durum veya problem karşısında ne yaparsanız?
Bu soruya cevap bulmak zor gelebilir. Görüşmeci, bu soruyu sorarken sizin sorun çözme yeteneğinizi görmek ister. Cevabınızı bunu bilerek oluşturabilirsiniz.

Kendinizi başarılı bulduğunuz yanlarınız, güçlü yanlarınız nelerdir?
Bu soruya cevap oluştururken sektörün ve görüştüğünüz kurumun ihtiyaçlarını gözeterek cevap verebilirsiniz.

Bana kendinizden bahsedin.
Çok kolay bir soru gibi görünse de, cevaplanması aslında çok zor bir soru çünkü alanı çok geniş. Önemli olan şu, görüşme yaptığınız kişi sizin hafta sonları ne yaptığınızı öğrenmekten çok sizi kişisel olarak tanımak istiyor. Kendinizle ilgili birkaç nokta belirleyin, profesyonel deneyimlerinizden, kariyer hedeflerinizden bahsedin ve bu konulara bağlı kalın. Konuyu toparlayıp sonucu o şirkette çalışmak istediğinize getirin.

Bu sektörde daha önce çalıştınız mı?
Cevap hayırsa cevabınızı sadece "hayır" ile bırakmayın. Verdiğiniz bilgiyi olumsuz bir yönünüzden, olumlu bir özelliğinize doğru kaydırmaya çalışmanız lehinize olacaktır.
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
55
İŞ GÖRÜŞMELERİ 4


Karşılaşabileceğiniz bazı sorular



  • Bu işin size en ilginç gelen yönü hangisidir?
  • Bu çok stresli/gerilimli bir iştir. Altından kalkabileceğinize inanıyor musunuz?
  • ... konusunda bilginiz/tecrübeniz olmaması beni düşündürüyor.
  • Biz çok sık gece geç saatlere kadar çalışırız. Bu sizin için bir problem yaratır mı?
  • Boş zamanlarınızda ne yapmayı seversiniz?
  • Sizi harekete geçiren/motive eden nedir?
  • Uzun vadede amaçlarınız nelerdir?
  • Ne kadar yaratıcı? Ya da Ne kadar bir sorun çözücüsünüz?
  • Başkalarını harekete geçirebilir misiniz? motive edebilir misiniz?
  • Bir lider olarak kendinize 10 üzerinden kaç puan verirsiniz?
  • Okulda en çok sevdiğiniz konu/ders neydi?
  • Okuldaki notlarınız nasıldı?
  • Hangi tip kimselerle birlikte çalışmaktan hoşlanırsınız?
  • Sinirli mizaçlı biri misiniz?
  • Kendi kendine harekete geçebilen bir kimse misiniz?
  • Bir üst pozisyona terfi etmeden, bu işi ne kadar süre ile yapmak sizi mutlu edecektir?
  • Sağlığınızla ilgili bir probleminiz var mı?
  • Çalışmayı gerçekten sever misiniz?
  • Eleştiriye ne kadar duyarlısınız? Eleştirilmekten hoşlanır mısınız?
  • Şu anda, kişiliğinizi/şahsi değerinizi geliştirmek için ne yapıyorsunuz?

Size soru sorulduktan sonra, cevabınızı düşünerek cevap verin.

Genellikle görüşmenin sonunda bize sormak istediğiniz bir şey var mı? diye sorulur. Burada dikkat etmeniz gereken, gerçekten bir soru sormanız isteniyor mu yoksa görüşmeci kibarlık mı yapıyor. Burada işle ilgili merak ettiklerinizi çekinmeden sorabilirsiniz. Örneğin; Çalışma saatleri, Şirket kültürü, Şirket öncelikleri.

Görüşmeciyi işi alma şansınızın ne olabileceği ile ilgili cevap vermesi için zorlamayın, "Bana şirketinizden biraz bahseder misiniz?" sorusunu sormayın, Görüşmeci ikram etse de sigara içmeyin. Ayrıca soruları cevaplarken savunma pozisyonuna geçmekten her zaman kaçının, soru bombardımanı altında kaldığınızı düşündüğünüzde siz de saldırmayın, ya da kendinizi savunma pozisyonuna almayın. Sakin ve uzlaşmacı bir ses tonu ve tavırla cevap verin. İş için uygun olduğunuzu yaşantınızdan örneklerle anlatın, "Neden bu iş için uygunsun?" denildiğinde sadece CV bilgilerinizi değil yaşantınızdan yaptıklarınızdan örneklerle cevaplamanız etkileyici olacaktır.

Eğer görüşme performansınızı etkileyecek düzeyde gerginseniz, görüşme başında mülakatı yapan kişiye bunu söyleyebilirsiniz. Bunun iki getirisi olur: hem aranızdaki ilişkinin daha samimi olmasını sağlar hem gerginlik ve çekingenliğiniz nedeniyle mülakatı yapan kişinin bir sorununuz olduğunu veya içine kapanık biri olduğunuz şeklinde düşünmesini engellemiş olursunuz.
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
55
İŞ GÖRÜŞMELERİ 5


Maaş

Hatırlamanız gereken iş aramanın ayıp olmadığı, gelişmesi gereken yönlerinizi geliştirerek gurur duyacağınız ve tatmin olarak mutlu çalışacağınız bir işiniz olacak olması.

İş görüşmesi esnasında veya 'İş başvuru formu' doldururken her zaman en çok tereddüt edilen veya boş bırakılan bölüm 'ücret belirtmek' için ayrılan kısımdır. 'Ya verebileceklerinden daha az bir maaş ister ve daha çok para kazanma fırsatını kaçırırsam', 'Ya çok yüksek bir maaş istediğim için beni değerlendirmeye almazlarsa', 'Sektördeki fiyatları hiç bilmiyorum, ya çok mantıksız bir rakam söylersem.' Bunlar genellikle ilk aşamada aklınıza gelen ve ücret belirtmemenize sebep olan etkenlerden bazıları. Belki de iki taraf için de iş görüşmelerinin en zorlayıcı kısmıdır maaş pazarlıkları. İş görüşmeleri, genelde birden fazla basamaklı olmaktadır. Maaş görüşmeleri, genellikle ikinci görüşmede yapılır.

"Düşündüğünüz ücret nedir?" sorusuyla maaş konusuna girilmiş olur. Bu, özellikle iş deneyimi az olanlar için çok zor yanıtlanacak bir soru. İş görüşmesine gitmeden önce, piyasayla ilgili bir araştırma yapın ve bu iş veya benzeri pozisyonlardaki ücret aralığını belirleyin. Burada maaş konusunda gücünüz kadar pazarlık edebilirsiniz. 100 aday içinde güçlü sayılmazsınız. Sonraki aşamalara geçtiyseniz pazarlık gücünüz artar. Eğer ki kalan tek aday konumunda iseniz çok daha büyük bir gücünüz var demektir. Ancak bunu yaparken ince bir çizgidesiniz, pazarlık yapar bir tarzda değil hakkınızı isteyin. Aksi halde işveren taraf sizin yeteneklerinizden şüphe edebilir ya da onunla pazarlık yapmak istediğiniz fikrine kapılabilir.

İş teklifini almadan önce maaş konusunu konuşmaktan uzak durun. Size ücret sorulduğunda cevap vermek yerine siz karşı tarafa bu pozisyon için en azından ne kadar bir bütçe düşünmüş olduklarını sorabilirsiniz. Verilen cevaba yönelik sizin düşündüğünüz bedeli söyleyebilirsiniz. Tatmin edici bir maaş olmazsa sonraki adımda kaç ayda bir zam alındığını sorabilirsiniz (6 aylık veya yıllık) - O zamana kadar performansım tatmin edici olursa bir şeyler yapmak mümkün olabilir mi? Böylece bir sonraki zam sürecinde istediğiniz orana daha yaklaşmış olursunuz. Bunu dışında yan gelirler üzerine de konuşabilirsiniz. Yol, yemek sağlanma durumu, özel sağlık sigortasının karşılanması. Böylece maaşın yan gelirlerini artırabilirsiniz. Ücret konuşurken son aşama hariç kesin bir sayı vermektense bir aralık vermeyi tercih edin.

Maaş, kazancınızın sadece bir boyutudur. Aylık olarak elinize geçen net maaş değil; brüt maaşınız, ikramiyeler, sigorta, alacağınız zamlar, kariyer olanakları, tatiller, edinebileceğiniz bilgi ve beceriler, özlük haklarınız, bütün bunlar da kazacınızın bir parçasıdır. Bu sebeple bir teklifi değerlendirirken, tüm koşulları göz önünde bulundurmanızda fayda vardır.

Kısa vadede kazançlı bir iş isteği içindeyken, aynı zamanda uzun vadede kariyer olanaklarınızı da göz ardı etmeyin. Karşınızdakini ikna edebilmek için, firmanın ihtiyaçlarının da farkında olduğunuzu ve hatta size verecekleri maaşın şirketin yararına olacağını söyleyebilirsiniz. Kazanan siz olmalısınız, karar vermek için zaman istemenizde hiç bir sakınca yok. Doğru bir karar vermek ve kararınızın hem sizi hem de işvereni memnun etmesi için bu süreye ihtiyaç olabilir.
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
55
TAKIM ÇALIŞMASI


Yüksek performanslı ekipler ve takım çalışması bugünün rekabetçi iş dünyasında giderek yükselen eğilimler. Firmalar sorunlarının çözümünü takım çalışmasında arıyor, çalışanlar ise bir takımın parçası olmak istiyor. Takım çoğu zaman daha kolay ve daha verimli bir yol olduğu için seçilse de, iyi bir takım oluşturmak sanıldığı kadar kolay değil.

İyi bir takım nasıl oluşur ve nasıl çalışır?

Sorgulama:
Bilgi toplama, fikir yaratma ve test etme, olanakları araştırma ve sunma, yeni yaklaşımların uygulanabilirliğinin tespiti, işlerin yürümesi için organizasyon yapma ve uygulama, üretim ve çıkarımların yapılması, sistemlerin nasıl çalıştığının kontrol edilmesi, işlemlerin ve standartların korunması ve sürdürülmesi, başkalarının çalışmaları ile bütünleştirilmesi ve işbirliği yapılmasını kapsar.

Çok sesliliğe değer verme: En iyi sonuçların çıkması için çok farklı düşüncelerin bir araya gelmesi gerekir, diğer yandan da çok sesliliğin kargaşaya dönüşmemesi önemlidir.

İletişim kurma: Takımı birbirine bağlayan iletişimdir. Takım içindeki iletişim dinamiktir. Farklı insanlarla farklı yollarla iletişim kurabilmek, herkesi dinlemeyi bilmek, problem ve çözüm odaklı fikir paylaşımlarını yürütebilmek gerekir. Tüm çalışanların yaratıcılığını harekete geçirerek rekabet avantajı sağlamak son zamanların temel çabasını oluşturuyor.

Takım çalışmasının örgütler açısından ortaya çıkaracağı sonuçlarsa şöyle sıralanabilir:
Birçok insan takım kurmayı rekabetin değersiz bir tarafı olarak görüyor. Örneklerimiz maalesef spor dünyasından seçiliyor. Hepimiz bu şekilde düşünmek için programlanmış durumdayız.
Örneğin çocukluk yıllarınızı düşünün. Çocukluk yıllarımız okul ve oyunla geçti. Okulda öğretmen soru sorduğunda genellikle ilk parmak kaldıran kişi olmak, sınavlarda da en yüksek notu almak için uğraşırdık. Tüm bunlar bireysel başarımızı belirlerdi. Tenefüs geldiğinde ise bahçeye oyun oynamak için çıkardık. Oyunlar genelde takımlar halinde oynanır, takımın başarısı için herkesin ortak çabası gerekirdi. Böylece okul yıllarımızda şunu öğrendik: sınıfta başarılı olmak için kendin çaba göstermelisin, oyun bahçesindeyse takım halinde başarılı olmalısın. İş dünyasında takım çalışmasının önemsenmemesinin nedenlerinden biri de çocukluk yıllarımızda öğrendiğimiz bu nokta. Takım çalışması oyun içindir, iş için değil.

İşbirliği: Takım kurmanın temeli olan işbirliği kelimesine bir durup göz atalım. İşbirliğinin özü anlamlı bir sonuca ulaşmak için beraber çalışmaktır. İnsanlar bilgilerini ve yeteneklerini birleştirerek ortak bir işbirliğine ulaşırlar, böylece tek başlarına elde edemeyecekleri toplam bir başarı elde ederler.
İşbirliğinin gücünü anlayan biri, tek taraflı kararı kendi isteğiyle verebilir. İşbirliğiyle alınan karar bir diğerinin fikirleriyle geliştirilerek daha fazla verim sağlanır.
Bunu test etmek için herhangi bir konuda vermeniz gereken kararı düşünün, sonra bir başkasını konu hakkındaki fikirlerini sorun. Olasılıkları genişletmek istiyorsanız birkaç kişiyi bir araya toplayın ve konuyu tartışmalarını isteyin. Konuşma sırasında not alın. Tartışmanın ardından aldığınız notlara bakın ve eklediğiniz yeni gerçekleri ve fikirleri gözden geçirin.

Organizasyonlar uygulamalarıyla ilgili çeşitli zorluklarla ve çözülmesi gereken problemlerle karşılaşır. Bazen yönetim de dışarıdan çalışılan uzmanlar da bu problemleri çözmekte başarısız olabilirler. Ancak şirket içinde rastgele seçilmiş çalışanlardan oluşan grupların bu problemleri çözmede ne kadar başarılı olduğunu görebilirsiniz. İlk başlarda farklı bilgi birikimine, yeteneğe ve becerilere sahip insanların bir araya gelince, çözülmeyeceğini sandığınız problemlerin ne kadar zekice ve basit bir yöntemle çözüleceğini görünce şaşıracaksınız.

Takım kurmak bilinirlik kurma sürecidir. İnsanlara beraber çalıştıklarında tek başlarında olduğundan daha fazla fayda sağlayacaklarını anlamalarına yardım etmektir. İlk başta bu yaklaşımı insanlara kabul ettirmeniz zor olabilir, ancak yönetici kadrosundan daha fazla kişi bu yaklaşımı benimseyip uyguladıkça işiniz daha da kolaylaşacaktır.

Takımlar işbirliğinin gerçekleştirilmesini sağlayan bir yoldur. İşbirliği başarılı karar almanın temelidir. Takım kurma çeşitli çalışma grupları oluşturmak için veya sırf düzenli olmak için yaptığımız bir şey değildir. Takım kurma, bireyler arasındaki işbirliği gücünü somutlaştıran bir yoldur. Aynı zamanda muhtelif insanların özündeki yaratıcılığı, becerilerini, yeteneklerini harmanlar. Bu işbirliğini kullanan bir çalışma grubu; becerilerini, zamanını ve kaynaklarını kendi ve organizasyona fayda sağlamak için arttırabilir.

Aynı zamanda bir şirkette yöneticilerin davranışları da takım çalışmasının yaratılmasında önem taşır. Çalışanlar yöneticilerin takım çalışmasına yönelik gösterdiği yaklaşımlara bakıp bir şey göremediklerinde çok da önemsenmemesi gereken bir yaklaşım olduğunu düşünerek ilgilenmezler. Bu yüzden takım konseptiyle boğuşmaya ve bunun nedenini aramaya devam ederiz.

İş dünyası yarışı yeniden destekliyor

Okuldan mezun olup iş dünyasına girdiğimizde bizi farklı bir sistem bekliyor. Performans değerlendirme, liyakat yükselmesi, zorunlu derecelendirme, ödüllendirme süreci, tedarikçi kuralları ve sendika ilişkileri gibi kavramlar yine yarışmayı ve kişisel başarıyı destekliyor.
İnsanlara beraber çalışmalarını söylerken onları aynı zamanda rekabetçi bir sistemin içine koyarsanız bu ahenksiz ortam sonuçtan çok sonuçsuzluk yaratır. Aynı insanlara başka bir çalışma grubunda çalışmaları söylendiğinde ve bir takım halinde idare edilmeleri istendiğinde harekete geçmek için çok az bir enerji duyarlar. Kendilerine söylenenle gerçekte yapılan uygulama arasındaki aykırılık, takımın işleyicinde bir durgunluk yaratır.

Takım çalışmasının yararları


  • Verimlilik artışı
  • Maliyetlerin azalması
  • Çalışanların moralinin yükselmesi
  • Rekabet gücünün artması
  • Kalitenin artması
  • Çalışanların sosyal ihtiyaçlarının giderilmesi
  • Ortak amaçlar etrafında yoğunlaşma
  • Yapılan işin daha zevkli hale gelmesi
  • Hiyerarşinin azalması
  • Sistem anlayışı
  • Bürokrasinin azalması
  • Yöneticilerin rollerinin değişmesi
  • Örgütsel süreçlerin iyileştirilmesi
  • İletişimin artması
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
55
ÜRÜNÜ SATTIRAN TADI VE FİYATI DEĞİL İMAJI


Pazarlama dünyası yeni bir stratejiye iki elle sarılmış durumda: Nöro pazarlama. Yani tüketicilerin beynini okuyarak, hangi markayı neden tercih ettiğini tespit etme. Bilimsel araştırmalar da beğeniyi markaların imajının belirlediğini doğruluyor.

Örneğin 2 dev içecek firması üzerine yapılan bir araştırmada hangisinin tadının daha iyi olduğu, kişisel beğeninin veya damak zevkinin bir göstergesi olmadığını ortaya koymuş. Neyi içtiğini biliyor olmak bu beğeniyi belirliyor. Tüketicilere yapılan testlerden sonra çekilen beyin tomografileri markaların ve reklamın gücünü bilimsel olarak kanıtlıyor. ABD'de Houston'daki Baylor College of Medicine'de yapılan çalışmalar marka yaratıcıları ve pazarlama uzmanlarının ekmeğine yağ sürüyor. Samuel McClure başkanlığındaki ekibin yürüttüğü ve Neuron adlı tıp dergisinde yer alan araştırmanın sonuçlarına göre, kişinin bir ürünü beğenmesini o markanın imajı belirliyor.

McClure ve ekibi, çalışmalarında efsane haline gelen 'Cola Testi'ni uygulamış. Nedeni basit. Araştırmacılara göre Pepsi ile Coca Cola kimyasal olarak birbirine benziyor. Bu nedenle, test için en uygun ürünler olarak görülüyorlar.

Araştırmacılar önce 67 gönüllüye hangi markayı tercih ettiklerini sormuş. Ardından deneklere hangi marka ürün olduğu söylenmeden, Pepsi ve Coca Cola verilmiş. Deneyin devamında gönüllülere içecekleri marka önceden gösterilmiş ve ardından içmeleri istenmiş.
Tüm bu deneyler arasında yapılan fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRT) sayesinde deneklerin beyinlerinin belirli bölgelerinde kandaki oksijen oranına bağlı olarak meydana gelen hareketler tespit edilmiş.
Bilim insanları beyin taraması sayesinde deneklerin beyinlerinin hangi bölgelerinde hareket olduğunu görüntülemiş. Bu testlerde kişisel beğeni merkezinde tüketim sırasında, deneklere marka bilgisi verilmeden önce ve sonra ne tür değişiklikler meydana geldiği görüntülenmiş.

Araştırmacıların Neuron dergisinde yazdıklarına göre, Coca Cola markasının denek tarafından bilinmesi, beğeni testinde belirgin fark yaratmış. MR'da beynin sadece duygularla hareketlenen bölgesinin dışında, kültürel bir bilginin hatırlanmasında etkili olan bölgede de hereket tespit edilmiş. Buna göre sevilen bir içeceğin seçiminde iki ayrı beyin fonksiyonu etkili oluyor: Tat ve kültürel etki.

NÖRO PAZARLAMA

Pazarlama dünyası son dönemde bu tür araştırmalara merak sardı. Büyük şirketler müşteri profili çıkarmak için nörolojik testlere başvuruyor ve geliştirdikleri yönteme 'neuro marketing' diyorlar.

DaimlerChrysler de uyguladı

Almanya'da Ulm Üniversitesi'nden nöropsikiyatrist Henrik Walter, insanların beyinlerini düşünme anında inceliyor. DaimlerChrysler adına yürüttüğü araştırmada, otomobillerin erkek beyni üzerindeki etkisini incelemiş. MR cihazına bağlı 12 erkek deneğe farklı sınıf ve modellerde otomobil resimleri gösterilmiş. Spor araba gösterildiğinde beyinlerin 'ödüllendirme' bölgesinde belirgin hareklilik tespit edilmiş. Bu bilgi şirketin otomobil pazarlarken veya reklam kampanyası hazırlarken kullanabileceği bir veri olarak kayıtlara geçmiş.
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
55
İŞ TOPLANTILARI


İş yaşamında toplantı yapmadan duramıyoruz. Peki toplantılar her zaman bu kadar gerekli mi?

Toplantılar bazen tamamen bir zaman kaybı olurken kimi zamanda problemlerin çözülmesini, fikir alışverişini sağlayan, takım çalışmasını ve harekete geçmeyi arttıran etkili bir iletişim aracı olabilirler. Sonuç tamamen toplantının nasıl yönetildiğine bağlıdır.Doğru organize edilmiş ve iyi yönetilen toplantılar ister istemez verimli sonuçlar yaratacaktır. Dolayısıyla kötü yönetilen ve amaçsız, odaksız toplantılar şirketin zamanını ve parasını boşa harcamaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Ancak insanlar gittikçe daha fazla toplantı düzenlemeye, bundan daha az zevk almaya ve gerçek işlerini yerine getirmek için daha az zamanları kaldığı için bundan sıkılmaya başladılar. UCLA (University of California, Los Angeles) ve Minnesota üniversitelerinin yaptığı bir araştırmaya göre üst düzey yöneticiler, iş içindeki zamanlarının yaklaşık yüzde 40-50'sini toplantılarda harcıyor. Araştırmalar ayrıca gösteriyor ki toplantıların yüzde 50'si verimsiz geçiyor ve toplantı süresinin yüzde 25'e varan kısmı gereksiz konular tartışılarak harcanıyor.

İş hayatında hepimiz bu iyi ve kötü toplantılardan kendimize düşen payı alıyoruz. Verimli geçen toplantılardan ne kadar kâr sağlıyorsak, verimsiz toplantılar yüzünden de bir o kadar bıkkınlık ve öfke duyuyoruz. Bir toplantının başarısındaki anahtar unsurlar hazırlık ve organizasyon olsa da nasıl yönetildiği de toplantının başarısında büyük rol oynar. Egolar ve güç dışarıda tutulabilirse katılımcılar ellerindeki işlere ve önlerindeki konuya odaklanabilirler.

Tüm bunlar şu soruyu sormak için çırpınıyor: "Toplantılar gerçekten gerekli mi?" Gerçek şu ki bazen evet bazen hayır. Önemli olan ikisinin arasındaki farkı bulmak ve soruyu gerçekten anlamak.

Toplantılar gerçekten gerekli mi?

Toplum içinde yaşamanın bir gereği olarak insanlar; bilgiyi paylaşma, karar alma, plan yapma, tartışma, bir şeyler üzerine konuşma, soru sorma, farkılıkların üzerinden geçme, fikirleri karşılaştırma, dedikodu yapma ve benzeri pek çok amaçla bir araya gelme ihtiyacı içindedirler. Aileler, okullar, kulüpler, iş yerleri ve devletler ortak bir amaç için insanlar tarafından meydana gelir. Tüm bunlar gösteriyor ki toplanmak varoluşumuzun doğal fonksiyonlarından biridir.

İnsanoğlu, yaşamak için diğerleriyle bağlantı içinde olmaya ihtiyaç duyar. Pek az insan inzivaya çekilerek kendilerini başkalarından tecrit eder. Bazı zamanlar günlük yaşamın tüm sıkıntılarından ve problemlerinden kurtulmak için, herkesten uzak ve ıssız bir adaya gitmeyi hayal etmiş olabiliriz. Ancak aynı zamanda bir yere ait olma, iletişim kurma ve benzer düşünce yapısına sahip bireylerle ortak amaçlar paylaşmaya da ihtiyaç duyarız.

Gerçek şu ki bir işi tek başına gerçekleştirmek, amaçlananın aksine süreyi uzatacaktır. Başkalarıyla beraber çalıştığımızda ve kaynaklarımızı ortak bir havuzda topladığımızda işler daha verimli ve hızlı ilerleyecektir.
Toplantılar günümüzde, ev ofislerinden çalışan girişimcilerin ve bilgisayar başında saatlerce oturan çalışanları çokluğunu düşünürsek, insanların varolması için çok daha gerekli bir hale geldi. İnsanların birbiriyle iletişimi artık kritik derecede önemli. Toplantıların zaman kaybına yol açan sonsuz telefon görüşmeleri, gereksiz e-mail'ler ve kağıt yığınlarını azalttığı gerçeğinden söz etmeye gerek bile yok.

Toplantıların yerine geçecek bazı çözümler;


  • Bir sayfadan uzun olmayan bir not yazın.
  • Kısa bir rapor hazırlayın.
  • Bilgileri fakslayın.
  • Bilgileri e-mail'le yollayın.
  • Bilgileri şirketin intranetinde yayınlayın.
  • Bir seri halinde bire bir görüşmeler ayarlayın.
  • Özellikle karşınızdaki insanı tanımak istiyorsanız, onunla bir kahvaltıda ya da öğle yemeğinde buluşun.
 

Gökhan TEKİN

ARTniyetli
👑Efsanevi Grafiker👑
Katılım
2 May 2007
Mesajlar
4,702
Tepkime puanı
74
Baştan sona okunması gereken bilgiler . Teşekkürlerimi sunarım...
 
Üst