ekimkizilirmak
🌱Yeni Üye🌱
- Katılım
- 7 May 2009
- Mesajlar
- 2
- Tepkime puanı
- 0
MEÇHUL SEVGİLİYE MEKTUBUMDUR – 18
Mutlu ŞAHİN
Rengini bir türlü içinde taşıyamayan su gibisin sevgilim. Siyahla bilenen, kırmızıyla ahlanan…
Terazilerime tartısız geldi, hangi kırıntını soru işareti çengellerine astıysam. Felç yiyen göz bebeklerimin ta içinde bir yerlerde kardelenler olmalı. Yoksa cesedim aşkkurusu böceklerin ılgımına bulunmaz kurban kesilir. Yoksa kanım tılsımlı akşamüstlerinde kutsal kâselerinden dökülür evcil sırtlanlarımın üşüşmelerine. Yoksa damarlarım boynuna dolanır tüm ecellerinin. Beyazlara bürünerek yalnız salınan bir kar taneciğinin alnında kaderi; “kederli bir yağmurun ölüsüdür.” diye yazar oysa. Ben kaç yağmurun ölüsüyüm desene yâr! Topla tüm inananlarını. Cehennem oluyorum.
Çamurdan ev yapınca bana, içine girip oturmak isteyecek kadar güzaf mülâhazalarım vardı benim. Haklıydın belki de. İki kaş arasına bütün hayatını geren paranoyak sevda dümenlerinden birindeydim. Pusulam eski terk edişlerden kalma gibi ayrılığa dökümlü. Ceplerimi karıştırıyorum şimdi. Kendimi arıyorum. Bana sapa düşüyor senin oralar. Belki de değildir. Az daha tarif edemez misin!
Çok zor geliyor yarın yokuşlarına anlatamayışlarımla tırmanmak. Ne doğum günümde gülüşün kadar bir tatlılık, ne de ölüm günümde hıçkırığın kadar bir acı tahmin edemiyorum. İkisi de olamayacak ama hıçkırığından bile beter acılarla hamil hazan kervanları kanatlanacak mevsimlerime. Görüyorsun ya; mızrak mızrak cümlelerinin göğsümde erdiği hazzın ağız dolusu alayına ancak bir yalvarış olarak karşılık verebiliyorum. Günün birinde küçük de olsa indirebileceğim bir teknem olacak semtlerine ve dilimleyeceğim kentlerini. Dağa kaç sen. Nasıl olsa korur seni. Duymuyor musun, Nuh diyorum. Sıra sende…
Buğday teninin hasat mevsimi de olacak elbet…
Seni metinleştirerek özetini isteselerdi benden, oturup ellerini yazacak kadar sana başlangıçtım daha. Çünkü hatmi imkânattan kabul sayılmazdı yürek okumalarının. Seni düşünürüm. Sürgün yeri olunca vatanım, hain olmalıydım. Mahzun salınan bir baş, iki bahar arasına serâpa kefenli. Aşk, kırmızı leke gibi. Ökseli topuklarla yasak koyarken melâllerime bile, boya diyorum. Kırmızıııııııııı…
Giderim, bir tabutluk yer eksilir sadece hayatından. Bir avuç gökyüzü de alırım yanıma, bir avuç deniz… öyle bir gök ki yüzünü senden alan, öyle bir deniz ki soluğunu aldığı balıklarla toplu intihar çaresizliğinde kalan… İlkini is öpücüğü gibi tavanıma, ikincisini ejderha nefesi gibi yakama asacağım. Yandığımı bilemeyesin diye…
Sahipsiz ölüler tarlasını sular oldum. Öldüm, öldüm, öldüm, öldüm…
Koca bir yazıda göze çarpmayan küçük cümlecik, dünlerimin yastık altlarında gizlendirilmiş, kaymak için can atan yıldızlarla dert yumağı saran, bazen azalıp bazen artan yanlarımla; nehir sırtlarında boydan boya ay ışığı avındayım. Olta uçlarımda ekşiyen sözlerin… Geceye siyah mürekkep devirmiş gibi yaramaz çocuklar. Şafağın gümüş dudakları tacize yeltenecek fakat hep birazdan. Binlerce kelebek kanadından yelpazelenecek kadar mağrur ruhunun kıyısına ittire ittire de olsa getirip bir ölüm devireceğim.
Seni, narkozsuz terk edeceğim…
Yine de yenildim diyecek kadar asla vazgeçmeyeceğim…
Mutlu ŞAHİN
Mutlu ŞAHİN
Rengini bir türlü içinde taşıyamayan su gibisin sevgilim. Siyahla bilenen, kırmızıyla ahlanan…
Terazilerime tartısız geldi, hangi kırıntını soru işareti çengellerine astıysam. Felç yiyen göz bebeklerimin ta içinde bir yerlerde kardelenler olmalı. Yoksa cesedim aşkkurusu böceklerin ılgımına bulunmaz kurban kesilir. Yoksa kanım tılsımlı akşamüstlerinde kutsal kâselerinden dökülür evcil sırtlanlarımın üşüşmelerine. Yoksa damarlarım boynuna dolanır tüm ecellerinin. Beyazlara bürünerek yalnız salınan bir kar taneciğinin alnında kaderi; “kederli bir yağmurun ölüsüdür.” diye yazar oysa. Ben kaç yağmurun ölüsüyüm desene yâr! Topla tüm inananlarını. Cehennem oluyorum.
Çamurdan ev yapınca bana, içine girip oturmak isteyecek kadar güzaf mülâhazalarım vardı benim. Haklıydın belki de. İki kaş arasına bütün hayatını geren paranoyak sevda dümenlerinden birindeydim. Pusulam eski terk edişlerden kalma gibi ayrılığa dökümlü. Ceplerimi karıştırıyorum şimdi. Kendimi arıyorum. Bana sapa düşüyor senin oralar. Belki de değildir. Az daha tarif edemez misin!
Çok zor geliyor yarın yokuşlarına anlatamayışlarımla tırmanmak. Ne doğum günümde gülüşün kadar bir tatlılık, ne de ölüm günümde hıçkırığın kadar bir acı tahmin edemiyorum. İkisi de olamayacak ama hıçkırığından bile beter acılarla hamil hazan kervanları kanatlanacak mevsimlerime. Görüyorsun ya; mızrak mızrak cümlelerinin göğsümde erdiği hazzın ağız dolusu alayına ancak bir yalvarış olarak karşılık verebiliyorum. Günün birinde küçük de olsa indirebileceğim bir teknem olacak semtlerine ve dilimleyeceğim kentlerini. Dağa kaç sen. Nasıl olsa korur seni. Duymuyor musun, Nuh diyorum. Sıra sende…
Buğday teninin hasat mevsimi de olacak elbet…
Seni metinleştirerek özetini isteselerdi benden, oturup ellerini yazacak kadar sana başlangıçtım daha. Çünkü hatmi imkânattan kabul sayılmazdı yürek okumalarının. Seni düşünürüm. Sürgün yeri olunca vatanım, hain olmalıydım. Mahzun salınan bir baş, iki bahar arasına serâpa kefenli. Aşk, kırmızı leke gibi. Ökseli topuklarla yasak koyarken melâllerime bile, boya diyorum. Kırmızıııııııııı…
Giderim, bir tabutluk yer eksilir sadece hayatından. Bir avuç gökyüzü de alırım yanıma, bir avuç deniz… öyle bir gök ki yüzünü senden alan, öyle bir deniz ki soluğunu aldığı balıklarla toplu intihar çaresizliğinde kalan… İlkini is öpücüğü gibi tavanıma, ikincisini ejderha nefesi gibi yakama asacağım. Yandığımı bilemeyesin diye…
Sahipsiz ölüler tarlasını sular oldum. Öldüm, öldüm, öldüm, öldüm…
Koca bir yazıda göze çarpmayan küçük cümlecik, dünlerimin yastık altlarında gizlendirilmiş, kaymak için can atan yıldızlarla dert yumağı saran, bazen azalıp bazen artan yanlarımla; nehir sırtlarında boydan boya ay ışığı avındayım. Olta uçlarımda ekşiyen sözlerin… Geceye siyah mürekkep devirmiş gibi yaramaz çocuklar. Şafağın gümüş dudakları tacize yeltenecek fakat hep birazdan. Binlerce kelebek kanadından yelpazelenecek kadar mağrur ruhunun kıyısına ittire ittire de olsa getirip bir ölüm devireceğim.
Seni, narkozsuz terk edeceğim…
Yine de yenildim diyecek kadar asla vazgeçmeyeceğim…
Mutlu ŞAHİN