sevgiden-iz
🌟Usta Tasarımcı🌟
- Katılım
- 26 Şub 2010
- Mesajlar
- 335
- Tepkime puanı
- 67
PENCEREMİN KİRACILARI-------------
Yazayım, yazmayayım aralığında kaldım ama bu aralar çenem düştü. Yazayım dedim.
Bugün iki güvercin yavrusunun hikayesi var. Sonu trajik.
Hayatı gözlemlemek çok önemli, geriden sessizce. Herkesin yanı başından başka bir hayat akar ya, bu kuşların hayatı da yanı başımdan değil bizzat gözümün önünden aktı geçti.
Hiç bir güvercin yuvasını yakından takip ettiniz mi gün gün?
Benim gözümün önünde gerçekleşen bir olayı yazmak istedim bugün.
İlkbahar daha gelmeden havanın yavaş yavaş ayazı bitirmeye başladığı günlerdi. Tarihlerini kesin hatırlamıyorum onun için işte havanın az soğuk günleri diyebilirim. Pencerenin önündeki çiçeklik içi toprak dolu küçük bir yuva gibi olunca güvercinlere kuytu bir yaşama alanı olmuştu. Küçük bir ağacımsı bitki adını bilmiyorum. Onun gölgesine düzgün düzgün çatılmış birkaç küçük dal parçası.
Açtım pencereyi biraz baktım ne bunlar diye daha önce pek dikkat etmemişim bir güvercin çatmış dalları. Dalların üstünde de küçük beyaz iki yumurta ve kuş onların üzerinde kuluçkada. Benim pencereyi açtığımı görünce hemen uçtu, kaçtı. Ama yakındaki çatıdan da gözetliyor bu tarafı. Bendeki düşünce şu: “Amaan burası böyle nasıl olacak şimdi pencere açılamayacak atayım bari ” dedim ama bir yandan da anne kuşun bu tarafa baktığını görünce de kıyamadım. (Kuşlar alemini bilmiyorum. Yumurtaların sahibi Anne o herhalde)
Eskiden beri duyardım ki yumurta ellenmez yoksa kuş gelip orayı yuvası gibi görmez.
“İyi dedim. Burası da cami önü gibi oldu gel bakalım sende çoluğa çocuğa karış. Sanki kolay bir şey.”
Her gün kuşla artık kanka gibi olmuştuk bu arada baba olduğunu tahmin ettiğim başka bir kuş daha yerleşti yanlarına. (Başka bir teyze olacak değil ya? Bendeki de laf ) Ben azıcık açıp perdenin arasından bakıyorum.
Bu iki kuş nöbetleşe kuluçkaya yatıyorlar. Kedimi bile camın önüne çıkartmıyorum ki korkup uçup gitmesinler diye. Yaklaşık iki ay o kuşlar gece gündüz soğukta yağmurda her türlü zorlu doğa şartlarında korudular yumurtaları. Ben hemen müdahale etmek istiyorum içimden sıcak çorba ikram etmek geliyor ya da içi sıcak su dolu şişe koysam kalorifer ortamı sağlasam yok yok doğal ortamlarını bozmamak lazım. Başka zaman nereden bulacaklar? Diye düşünüyorum.
Yine geçen süreyi pek bilmiyorum. Yaklaşık iki ay diyeyim. Sonunda yumurtanın birisi çatladı. İçinden çirkin, güvercine hiç benzemeyen, sarı, tüysüz daha gözleri açılmamış, kafasının üstü diken diken, civcivimsi bir canlı kocaman kapkara -mı diyeyim patlıcan moru mu- gagasıyla çıktı. Ben de müjdeli haberi alan anneanne edasıyla bir seviniyorum ki size anlatamam (ya da anlattım bile) neyse diğer çirkin şey de kırdı yumurtasını ve çıktı. Anne mi baba mı hangisi hangisidir bilmiyorum kanatlarının altına sakladılar bu -bana göre çok çirkin ama kendilerine göre- çok güzel iki bebeği. Kanatların birazı açılınca başlıyorlar titremeye. Bunun için artık ben perdeyi bile oynatamaz oldum. Köşesinden bakıyorum. Birinci gün geçti, ikinci gün geçti bizim küçük ailenin keyfi yerinde.
Benden tabii manevi destek var ama çorba, salata yerler, içerler mi bilmiyorum ki. Bir de dokunursa doktorları da yok gariplerin. (Yok bu normal değil kesin bir tedaviye ihtiyacım var. Yavaş yavaş delirdiğimi düşünüyorum bazen. Sana ne ki her gün milyonlarca kuş gözünü dünyaya açıyor ve yine doğal seleksiyondan geçiyor. Ama yook onlar benim özel kuşlarım çünkü benim penceremin kiracıları )
Neyse aradan bir hafta geçti. Bu arada minikler biraz büyür gibi oldular ama hala çirkinler. Bir gün kuşlardan biri gitti gelmedi. Diğeri ara ara kaybolup geri geliyor. Ben söylenmeye başladım. “Ne vefasızsınız ya o kadar iki ay emek verdiniz neredesiniz?” Derdim büyüsünler de bir an önce hepsi gitsinler ben de onları düşünmekten kurtulayım. (Sanki düşünecek bir onlar vardı da.) Bizim küçükler aç kalmasın diye dayanamadım bir küçük tabakla ince ince kıyılmış salata marul koydum önlerine. Biraz da su.(Suyu da içerler mi o soğukta bilmiyorum da kedimden alışkanlık.) Kuşlardan ara ara geleni alışır bir şey getirmez diye de korkuyorum bu arada. Bir gece hava çok soğuktu perdeden hafifçe baktım güvercin yine korumaya almış minikleri ama bu sefer yiyecek getiren yok. Ben yine salata takviyesi yaptım. Çünkü ilk salatayı hangisi yediyse içi boştu kabın. Hımm sevdiler demek ki diye düşündüm. (Limon falan isterler miydi bilmiyorum. Limonsuzdu.) Ertesi sabah baktım küçüklerin üstünde kanatlarını geren kuş yoktu. Bir tanesi bir iki adım atar gibi oldu süründü resmen ve oracıkta öldü. Bir diğeri de ona doğru giderken öldü. Gözlerimin önünde benim baktığım sırada hem de. Çok ağladım. Kuş da olsa iki can gözümün önünde gitti.
Çok üzüldüm. Hem ağlıyorum hem de doğduklarını müjdelediğim kim varsa herkese haber veriyorum kuşlarımız öldü diye. Akşama doğru başlarında kalan o tek kuş tekrar geldi. Miniklerin ölmüş olduğunu görünce boynunu yana doğru kırmış vaziyette epeyce baktı. Ben de ona baktım. (Şimdi nerelerdeydin öldüler işte senin yüzünden diyeceğim ama kim anlayacak? Hem onun derdi kendisine yeter bir de ben konuşmayayım dedim.) Belki de ağlıyordu kendince anne miydi baba mıydı hangisiydi bilmiyorum. Ama o kuşları ben oradan alıncaya kadar gitmedi. Başlarında durdu.
Epeyce etkiledi beni.
Aradan zaman geçti artık yaz geldi.
Üzüntümüz küllendi bu arada. Ne yapalım hayat devam ediyor. (Böyle düşünmek işime geldi belki de )
Şimdi artık kuş gelsin istemiyorum çünkü ölümleri beni kötü etkiliyor. Üzülüyorum.
Ama ben istemesem de iki kuş yerleşti çoktan. Bunların yumurtaları yok.
Kızımın bana seslenişini duysanız çok hoş:
“ Anneciiim hayatım; senin yeni kiracıların - kısır.-”
Çok uzun oldu biliyorum. Cuma akşamından beri bu kadar kısaltabildim. Sabır gösterip sonuna kadar okuyanlara Teşekkürler. Paylaşmak istedim.
---------------- Alıntı değildir efendim. Kuşlar penceremin önünde olunca mecburen katıldığım, önce sevindiğim, sonra çok üzüldüğüm bir doğal süreç işte. Kira bedeli ne idi diye merak ettiyseniz ben de bilmiyorum. Belki de bu gözlem, hikaye. Şimdikilerle de kontrat yapmadık. Çocukları olmadığı sürece bedava kalabilirler. Ama artık bunları gözlemlemiyorum. (Şeyy duymasınlar da. Onlar gidince arada bir yumurta var mı diye bakmıyorum desem yalan olur. Merak işte. Neden marul demeyin ben de bilmiyorum.)-----------------
Yazayım, yazmayayım aralığında kaldım ama bu aralar çenem düştü. Yazayım dedim.
Bugün iki güvercin yavrusunun hikayesi var. Sonu trajik.
Hayatı gözlemlemek çok önemli, geriden sessizce. Herkesin yanı başından başka bir hayat akar ya, bu kuşların hayatı da yanı başımdan değil bizzat gözümün önünden aktı geçti.
Hiç bir güvercin yuvasını yakından takip ettiniz mi gün gün?
Benim gözümün önünde gerçekleşen bir olayı yazmak istedim bugün.
İlkbahar daha gelmeden havanın yavaş yavaş ayazı bitirmeye başladığı günlerdi. Tarihlerini kesin hatırlamıyorum onun için işte havanın az soğuk günleri diyebilirim. Pencerenin önündeki çiçeklik içi toprak dolu küçük bir yuva gibi olunca güvercinlere kuytu bir yaşama alanı olmuştu. Küçük bir ağacımsı bitki adını bilmiyorum. Onun gölgesine düzgün düzgün çatılmış birkaç küçük dal parçası.
Açtım pencereyi biraz baktım ne bunlar diye daha önce pek dikkat etmemişim bir güvercin çatmış dalları. Dalların üstünde de küçük beyaz iki yumurta ve kuş onların üzerinde kuluçkada. Benim pencereyi açtığımı görünce hemen uçtu, kaçtı. Ama yakındaki çatıdan da gözetliyor bu tarafı. Bendeki düşünce şu: “Amaan burası böyle nasıl olacak şimdi pencere açılamayacak atayım bari ” dedim ama bir yandan da anne kuşun bu tarafa baktığını görünce de kıyamadım. (Kuşlar alemini bilmiyorum. Yumurtaların sahibi Anne o herhalde)
Eskiden beri duyardım ki yumurta ellenmez yoksa kuş gelip orayı yuvası gibi görmez.
“İyi dedim. Burası da cami önü gibi oldu gel bakalım sende çoluğa çocuğa karış. Sanki kolay bir şey.”
Her gün kuşla artık kanka gibi olmuştuk bu arada baba olduğunu tahmin ettiğim başka bir kuş daha yerleşti yanlarına. (Başka bir teyze olacak değil ya? Bendeki de laf ) Ben azıcık açıp perdenin arasından bakıyorum.
Bu iki kuş nöbetleşe kuluçkaya yatıyorlar. Kedimi bile camın önüne çıkartmıyorum ki korkup uçup gitmesinler diye. Yaklaşık iki ay o kuşlar gece gündüz soğukta yağmurda her türlü zorlu doğa şartlarında korudular yumurtaları. Ben hemen müdahale etmek istiyorum içimden sıcak çorba ikram etmek geliyor ya da içi sıcak su dolu şişe koysam kalorifer ortamı sağlasam yok yok doğal ortamlarını bozmamak lazım. Başka zaman nereden bulacaklar? Diye düşünüyorum.
Yine geçen süreyi pek bilmiyorum. Yaklaşık iki ay diyeyim. Sonunda yumurtanın birisi çatladı. İçinden çirkin, güvercine hiç benzemeyen, sarı, tüysüz daha gözleri açılmamış, kafasının üstü diken diken, civcivimsi bir canlı kocaman kapkara -mı diyeyim patlıcan moru mu- gagasıyla çıktı. Ben de müjdeli haberi alan anneanne edasıyla bir seviniyorum ki size anlatamam (ya da anlattım bile) neyse diğer çirkin şey de kırdı yumurtasını ve çıktı. Anne mi baba mı hangisi hangisidir bilmiyorum kanatlarının altına sakladılar bu -bana göre çok çirkin ama kendilerine göre- çok güzel iki bebeği. Kanatların birazı açılınca başlıyorlar titremeye. Bunun için artık ben perdeyi bile oynatamaz oldum. Köşesinden bakıyorum. Birinci gün geçti, ikinci gün geçti bizim küçük ailenin keyfi yerinde.
Benden tabii manevi destek var ama çorba, salata yerler, içerler mi bilmiyorum ki. Bir de dokunursa doktorları da yok gariplerin. (Yok bu normal değil kesin bir tedaviye ihtiyacım var. Yavaş yavaş delirdiğimi düşünüyorum bazen. Sana ne ki her gün milyonlarca kuş gözünü dünyaya açıyor ve yine doğal seleksiyondan geçiyor. Ama yook onlar benim özel kuşlarım çünkü benim penceremin kiracıları )
Neyse aradan bir hafta geçti. Bu arada minikler biraz büyür gibi oldular ama hala çirkinler. Bir gün kuşlardan biri gitti gelmedi. Diğeri ara ara kaybolup geri geliyor. Ben söylenmeye başladım. “Ne vefasızsınız ya o kadar iki ay emek verdiniz neredesiniz?” Derdim büyüsünler de bir an önce hepsi gitsinler ben de onları düşünmekten kurtulayım. (Sanki düşünecek bir onlar vardı da.) Bizim küçükler aç kalmasın diye dayanamadım bir küçük tabakla ince ince kıyılmış salata marul koydum önlerine. Biraz da su.(Suyu da içerler mi o soğukta bilmiyorum da kedimden alışkanlık.) Kuşlardan ara ara geleni alışır bir şey getirmez diye de korkuyorum bu arada. Bir gece hava çok soğuktu perdeden hafifçe baktım güvercin yine korumaya almış minikleri ama bu sefer yiyecek getiren yok. Ben yine salata takviyesi yaptım. Çünkü ilk salatayı hangisi yediyse içi boştu kabın. Hımm sevdiler demek ki diye düşündüm. (Limon falan isterler miydi bilmiyorum. Limonsuzdu.) Ertesi sabah baktım küçüklerin üstünde kanatlarını geren kuş yoktu. Bir tanesi bir iki adım atar gibi oldu süründü resmen ve oracıkta öldü. Bir diğeri de ona doğru giderken öldü. Gözlerimin önünde benim baktığım sırada hem de. Çok ağladım. Kuş da olsa iki can gözümün önünde gitti.
Çok üzüldüm. Hem ağlıyorum hem de doğduklarını müjdelediğim kim varsa herkese haber veriyorum kuşlarımız öldü diye. Akşama doğru başlarında kalan o tek kuş tekrar geldi. Miniklerin ölmüş olduğunu görünce boynunu yana doğru kırmış vaziyette epeyce baktı. Ben de ona baktım. (Şimdi nerelerdeydin öldüler işte senin yüzünden diyeceğim ama kim anlayacak? Hem onun derdi kendisine yeter bir de ben konuşmayayım dedim.) Belki de ağlıyordu kendince anne miydi baba mıydı hangisiydi bilmiyorum. Ama o kuşları ben oradan alıncaya kadar gitmedi. Başlarında durdu.
Epeyce etkiledi beni.
Aradan zaman geçti artık yaz geldi.
Üzüntümüz küllendi bu arada. Ne yapalım hayat devam ediyor. (Böyle düşünmek işime geldi belki de )
Şimdi artık kuş gelsin istemiyorum çünkü ölümleri beni kötü etkiliyor. Üzülüyorum.
Ama ben istemesem de iki kuş yerleşti çoktan. Bunların yumurtaları yok.
Kızımın bana seslenişini duysanız çok hoş:
“ Anneciiim hayatım; senin yeni kiracıların - kısır.-”
Çok uzun oldu biliyorum. Cuma akşamından beri bu kadar kısaltabildim. Sabır gösterip sonuna kadar okuyanlara Teşekkürler. Paylaşmak istedim.
---------------- Alıntı değildir efendim. Kuşlar penceremin önünde olunca mecburen katıldığım, önce sevindiğim, sonra çok üzüldüğüm bir doğal süreç işte. Kira bedeli ne idi diye merak ettiyseniz ben de bilmiyorum. Belki de bu gözlem, hikaye. Şimdikilerle de kontrat yapmadık. Çocukları olmadığı sürece bedava kalabilirler. Ama artık bunları gözlemlemiyorum. (Şeyy duymasınlar da. Onlar gidince arada bir yumurta var mı diye bakmıyorum desem yalan olur. Merak işte. Neden marul demeyin ben de bilmiyorum.)-----------------
Son düzenleme: