sevgiden-iz
🌟Usta Tasarımcı🌟
- Katılım
- 26 Şub 2010
- Mesajlar
- 335
- Tepkime puanı
- 67
OĞLUŞ KEDİMİN DOĞUM GÜNÜ!………………
1 Ağustos 2007 de doğdu…….
O masmavi gözlerini gözlerime dikti bakıyor. Yaklaşık üç sene önceydi. Birden bire geldi girdi hayatıma ilk zamanlar istemiyorummm desem de yaklaşık üç hafta iki göz iki çeşme ağlasam da maviş maviş gözümün içine bakan bu canlı beni kendine öyle bir alıştırdı ki. Şimdi mümkün değil hiçbir şekilde hiçbir yere bırakamam. Kimi mi? Daha fazla merak ettirmeden yazayım Kedimi.
Eve girdiği anda sürekli miyavlayan avuç içi kadar bir şey. Sarı ve beyaz rengi olan tüylü bir canlı işte.:sadsmile:
(Bir de kızım demez mi -Anne oda bizim gibi sarışın ne olur kalsın bizimle diye. Ama sarışın olmasa da kalması için bir sebep bulacaktı kuşkusuz.)
Çok pis kokulu olduğu için doğruca banyoya küvete atıp bebe şampuanıyla yıkadım. (Bebe şampuanı gözlerini yakmasın diye özellikle seçilmişti. Ölmeyeceğini bilsem çamaşır makinesine atacağım o kadar pis bir kediydi.)
Üzerinden atlayan pireler hala daha gözümün önünde pirenin adını duyunca kaşınan birisi olarak delirmek işten bile değil. Aman Allah’ ım ben ve bir kedi üstelik pis kokulu, üstelik kaşıntılı, üstelik pireli ne yaparım ben şimdi? Sürekli bana geliyor ama. Yıkadıktan sonra saç kurutma makinesiyle kuruturken (ıslak kalıp da üşümesin diye) o güzel gözlerini kocaman açmış, dört patisiyle sol elime ve bileğime yapışmıştı. Kımıldayacak hali kalmamış ve korkmuş vaziyette bana bakıyordu. Kurularken bile bedeninden hala pire atlıyordu. O gün, o saat o dakika vakit geçirmeden veterinerin yolu tutuldu.
A-4 kağıt kutusunun yanlarına delik açılmış hava alsın diye o şekilde gelmişti yol boyunca İstanbul’dan. Veterinere giderken yine aynı kutu içindeydi. Arabadaki pis ve ağır kedi kokusu günlerce sürdü.
uke:
Umutla gidiyorum ben veterinere: :sadsmile:
- Aman kurtarın beni verin birisine gitsin benden. Diyeceğim ama
(Aaaaa nerdeee )
Önce tırnakları kesildi. Ardından vücudunda kalan pireler ilaçlanarak yok edildi. Bütün aşıları yapıldı. Bir sağlık karnesi kaydı açıldı. Kedinin cinsiyetini bir türlü anlayamayan iki üç kez bakınca bu oğlan diyen adama karşı iyice somurtan, ağlamaklı yüzümle bakıyorum. Bir de bana bilmiş bilmiş:
–Ablacım siz ne yaptınız? Kediler kendi kendini temizler yıkanmaz ki diyen veterineri içimden gelen oracıkta boğma hissi.
Maması, mama kabı, kumu, kum kabı, küreği, taşıma kutusu, mama ölçeği, vitaminleri, bir adet ucunda zil olan fareye benzer oyuncağıyla birlikte, gereksinim duyacağı ne varsa hepsi verildi. Ben veterinere çaresiz yalvarır gözle bakıyorum ve söyleniyorum
-Ne olur bırakılacak bir yer varsa bırakalım ben hiç istemiyorum bu kediyi diye. Bu aldığımız eşyalarını da verelim kediyi alana diyorum. Ama benden başka herkes kediyi çok sevince benim yalvarışlarım havada kalıyor tabii.
Yüzüme gözlerini kırpıştırarak bakan, sevimli gözükmeye çalışan adamın söyledikleri hala kulağımda.
–Bu cins bir kedi değil ki sıradan bir sokak kedisi kim ne yapsın? Hem biz hep görüyoruz en son anneler seviyor ama sağlam seviyor kedileri. Öff Allahım bana bu eziyet niye?
Niye?
Ağlayarak ayrılıyorum veterinerin yanından (ciddiyim gerçekten çok ağladım) bu arada içimdeki his (Veterineri yok etme hissi) devam ediyor...
Eve dönerken bizim miniğin keyfi yerine gelmiş, kaşıntısı geçmiş, ilaçlarını almış, uyumaya bile başlamıştı taşıma kutusunun içinde. Çocuklar mutluluktan uçuyorlardı yanımda ve ben sürekli somurtuyordum gitsin ben istemiyorum bu kediyi diye. (Şimdi düşünüyorum bu kadar aşırı tepkiyi niye gösterdim acaba diye de cevap bulamıyorum.)
Ağladım, ağladım epeyce ağladım:crying: bir sabah ben şimdi bununla ne yapacağım Allah’ım yeniden bebekli gibi oldum ne işim var bunca yıl sonra hiç tanımadığım cinste bir canlı ile (üstelik evin her tarafı tüylendi) yaşamak zorunda mıyım ben? İsyanlarını yaşarken, beynimden geçen bu sorulara bir türlü cevap bulamamaktayken, aklıma Belediyeler geldi. Hemen Büyükşehir Belediyesinin yolunu tuttum. Gidip görüştüm. Bu arada birkaç gün geçmişti kedimiz geleli ve artık dışarı bırakma fikrinden uzaklaşmaya başlamıştım. Çünkü gelip gelip dizime yatıyor ve o maviş gözlerini gözlerime dikip sürekli yüzüme bakıyor, taa ki uykusu gelip kucağımda esneye esneye uyuyuncaya kadar.
Şimdi bu anne sevgisini de almaya başladı dışarıda ne yapar diye düşünürken buldum kendimi bir anda. (Vicdan işte)
(Veterinerin dedikleri çıkıyor muydu yoksa!... Ben sağlam mı sevmeye başlamıştım yoksa?...Yok yok ben bu kediyi hiç sevmedim ve istemedim. Yanılıyor muydum yoksa? Bu gel-gitler arasında delirmiş miydim yoksa?
Tam kestiremedim. )
Büyükşehir Belediyesinin köpekleri alma ve barındırma yeri varmış ama kedilere karışmıyorlarmış. Bırakıp sokağa kurtulma fikri gittikçe uzaklaşıyordu benden bu arada. İlçe Belediyesine sorduğumda ise böyle bir hizmetlerinin olmadığını söylediler bana. Kızım, oğlum, yeğenim hepsi ilk günden itibaren benimsediler bakımını üstlendiler. Çocuklarım:
-Bak anne,
Yeğenim:
-Bak teyze sana hiçbir işini yaptırmayacağız yeter ki bir yere gönderme diyorlardı.
Bana sevimli göstermek için sürekli yanıma getiriyorlardı kediyi o da gitmiyordu yanımdan iyi mi? Çocuklar okula gidince evin kapısını arkasına kadar açık bırakıyordum hiç değilse kaçsın gitsin diye eşiğe kadar geliyor, dışarı bakıyor, ardından evin içine kaçıyor ve gitmiyordu bir türlü. Bu arada ismi konmuş (Oğluş), Yavaş yavaş evde egemenliğini ilan etmeye başlamış, ben hariç herkesin tek neşesi olmuştu. Annem bile beni ve çocukları sormuyor kediyi soruyordu. Beslenmesi de basitti. Mamasına su katılıp yumuşaması sağlanıyordu çünkü daha dişleri bile yoktu o kadar bebekti yani.
Kıyamadım çocuklarımın ve yeğenimin onu çok sevdiğini göre göre atamadım dışarıya.
Bu yazdıklarım geldiği ilk günlerde hissettiklerim. Şimdi ona karşı çok farklı bir sevgim var. O benim küçük oğlum. Oğluşum. Artık gözleri mavi değil. Sarımsı yeşilimsi bir renk ama gece olunca simsiyah yusyuvarlak bir göz halini alıyor ve hafif şehla. Hala daha gözümün içine bakıyor. Sanki konuşacak gibi. :rofl:
Şu yazıları yazarken bile yanımda bilgisayarımın üstünde, geçenlerde ekranı yalamaya kalktı ama hemen indirdim masadan. (Şımarabilir ama o kadar da değil artık.) Hiç kimseyi umursamayan, hiçbir alışkanlığından taviz vermeyen tamamen karakterini koruyan bir canlı benim kedim. (Tamam abartmayayım herkesin kedisi öyledir. Ama bu benim kedim.)
Çocuklarıma hayvan sevgisini aşılamak için ben de kendimce bir şeyler yapmıştım ama hep yarım kalmıştı. Daha önce civcivlerimiz vardı. Üç tane çocuklar sevsin diye almıştım. Kolinin içinden zıplayıp etrafı kirletmeye başlayınca doğru komşunun bahçesine gönderildiler tarafımdan. Bir de cam kavanoz içinde Japon balıklarımız. Ama uzun süre yaşatamadık. Kuşmuş, kanaryaymış, muhabbet kuşuymuş hiç heveslenmedim. Sürekli gürültülüler çünkü.
Bu sessiz, tüylü ama olsun çok tatlı. Güzel bir kedi artık alıştık birbirimize şimdi üç yaşı bitti dörde döndü. Her türlü bakımını biz yaparız diyenler sözlerini unuttu bu iş bana devredildi artık. Evlendirelim çoluğa çocuğa karışsın dedik ama yalnız büyüdüğü için başka kedi görünce korkup kaçacak kadar paranoyak bir kedi.:rofl: Saç kurutma makinesi, ütünün buhar püskürtürken çıkardığı ses, elektrik süpürgesi onu korkutup dolapların üstüne çıkaracak kadar etkili. Güzel ve korkak Oğluş’ um benim…:rofl:
----------------Alıntı değildir. Hayatıma bir anda giren bir tatlı kedi işte.--------------
1 Ağustos 2007 de doğdu…….
O masmavi gözlerini gözlerime dikti bakıyor. Yaklaşık üç sene önceydi. Birden bire geldi girdi hayatıma ilk zamanlar istemiyorummm desem de yaklaşık üç hafta iki göz iki çeşme ağlasam da maviş maviş gözümün içine bakan bu canlı beni kendine öyle bir alıştırdı ki. Şimdi mümkün değil hiçbir şekilde hiçbir yere bırakamam. Kimi mi? Daha fazla merak ettirmeden yazayım Kedimi.
Eve girdiği anda sürekli miyavlayan avuç içi kadar bir şey. Sarı ve beyaz rengi olan tüylü bir canlı işte.:sadsmile:
(Bir de kızım demez mi -Anne oda bizim gibi sarışın ne olur kalsın bizimle diye. Ama sarışın olmasa da kalması için bir sebep bulacaktı kuşkusuz.)
Çok pis kokulu olduğu için doğruca banyoya küvete atıp bebe şampuanıyla yıkadım. (Bebe şampuanı gözlerini yakmasın diye özellikle seçilmişti. Ölmeyeceğini bilsem çamaşır makinesine atacağım o kadar pis bir kediydi.)
Üzerinden atlayan pireler hala daha gözümün önünde pirenin adını duyunca kaşınan birisi olarak delirmek işten bile değil. Aman Allah’ ım ben ve bir kedi üstelik pis kokulu, üstelik kaşıntılı, üstelik pireli ne yaparım ben şimdi? Sürekli bana geliyor ama. Yıkadıktan sonra saç kurutma makinesiyle kuruturken (ıslak kalıp da üşümesin diye) o güzel gözlerini kocaman açmış, dört patisiyle sol elime ve bileğime yapışmıştı. Kımıldayacak hali kalmamış ve korkmuş vaziyette bana bakıyordu. Kurularken bile bedeninden hala pire atlıyordu. O gün, o saat o dakika vakit geçirmeden veterinerin yolu tutuldu.
A-4 kağıt kutusunun yanlarına delik açılmış hava alsın diye o şekilde gelmişti yol boyunca İstanbul’dan. Veterinere giderken yine aynı kutu içindeydi. Arabadaki pis ve ağır kedi kokusu günlerce sürdü.
Umutla gidiyorum ben veterinere: :sadsmile:
- Aman kurtarın beni verin birisine gitsin benden. Diyeceğim ama
(Aaaaa nerdeee )
Önce tırnakları kesildi. Ardından vücudunda kalan pireler ilaçlanarak yok edildi. Bütün aşıları yapıldı. Bir sağlık karnesi kaydı açıldı. Kedinin cinsiyetini bir türlü anlayamayan iki üç kez bakınca bu oğlan diyen adama karşı iyice somurtan, ağlamaklı yüzümle bakıyorum. Bir de bana bilmiş bilmiş:
–Ablacım siz ne yaptınız? Kediler kendi kendini temizler yıkanmaz ki diyen veterineri içimden gelen oracıkta boğma hissi.
Maması, mama kabı, kumu, kum kabı, küreği, taşıma kutusu, mama ölçeği, vitaminleri, bir adet ucunda zil olan fareye benzer oyuncağıyla birlikte, gereksinim duyacağı ne varsa hepsi verildi. Ben veterinere çaresiz yalvarır gözle bakıyorum ve söyleniyorum
-Ne olur bırakılacak bir yer varsa bırakalım ben hiç istemiyorum bu kediyi diye. Bu aldığımız eşyalarını da verelim kediyi alana diyorum. Ama benden başka herkes kediyi çok sevince benim yalvarışlarım havada kalıyor tabii.
Yüzüme gözlerini kırpıştırarak bakan, sevimli gözükmeye çalışan adamın söyledikleri hala kulağımda.
–Bu cins bir kedi değil ki sıradan bir sokak kedisi kim ne yapsın? Hem biz hep görüyoruz en son anneler seviyor ama sağlam seviyor kedileri. Öff Allahım bana bu eziyet niye?
Niye?
Ağlayarak ayrılıyorum veterinerin yanından (ciddiyim gerçekten çok ağladım) bu arada içimdeki his (Veterineri yok etme hissi) devam ediyor...
Eve dönerken bizim miniğin keyfi yerine gelmiş, kaşıntısı geçmiş, ilaçlarını almış, uyumaya bile başlamıştı taşıma kutusunun içinde. Çocuklar mutluluktan uçuyorlardı yanımda ve ben sürekli somurtuyordum gitsin ben istemiyorum bu kediyi diye. (Şimdi düşünüyorum bu kadar aşırı tepkiyi niye gösterdim acaba diye de cevap bulamıyorum.)
Ağladım, ağladım epeyce ağladım:crying: bir sabah ben şimdi bununla ne yapacağım Allah’ım yeniden bebekli gibi oldum ne işim var bunca yıl sonra hiç tanımadığım cinste bir canlı ile (üstelik evin her tarafı tüylendi) yaşamak zorunda mıyım ben? İsyanlarını yaşarken, beynimden geçen bu sorulara bir türlü cevap bulamamaktayken, aklıma Belediyeler geldi. Hemen Büyükşehir Belediyesinin yolunu tuttum. Gidip görüştüm. Bu arada birkaç gün geçmişti kedimiz geleli ve artık dışarı bırakma fikrinden uzaklaşmaya başlamıştım. Çünkü gelip gelip dizime yatıyor ve o maviş gözlerini gözlerime dikip sürekli yüzüme bakıyor, taa ki uykusu gelip kucağımda esneye esneye uyuyuncaya kadar.
Şimdi bu anne sevgisini de almaya başladı dışarıda ne yapar diye düşünürken buldum kendimi bir anda. (Vicdan işte)
(Veterinerin dedikleri çıkıyor muydu yoksa!... Ben sağlam mı sevmeye başlamıştım yoksa?...Yok yok ben bu kediyi hiç sevmedim ve istemedim. Yanılıyor muydum yoksa? Bu gel-gitler arasında delirmiş miydim yoksa?
Büyükşehir Belediyesinin köpekleri alma ve barındırma yeri varmış ama kedilere karışmıyorlarmış. Bırakıp sokağa kurtulma fikri gittikçe uzaklaşıyordu benden bu arada. İlçe Belediyesine sorduğumda ise böyle bir hizmetlerinin olmadığını söylediler bana. Kızım, oğlum, yeğenim hepsi ilk günden itibaren benimsediler bakımını üstlendiler. Çocuklarım:
-Bak anne,
Yeğenim:
-Bak teyze sana hiçbir işini yaptırmayacağız yeter ki bir yere gönderme diyorlardı.
Bana sevimli göstermek için sürekli yanıma getiriyorlardı kediyi o da gitmiyordu yanımdan iyi mi? Çocuklar okula gidince evin kapısını arkasına kadar açık bırakıyordum hiç değilse kaçsın gitsin diye eşiğe kadar geliyor, dışarı bakıyor, ardından evin içine kaçıyor ve gitmiyordu bir türlü. Bu arada ismi konmuş (Oğluş), Yavaş yavaş evde egemenliğini ilan etmeye başlamış, ben hariç herkesin tek neşesi olmuştu. Annem bile beni ve çocukları sormuyor kediyi soruyordu. Beslenmesi de basitti. Mamasına su katılıp yumuşaması sağlanıyordu çünkü daha dişleri bile yoktu o kadar bebekti yani.
Kıyamadım çocuklarımın ve yeğenimin onu çok sevdiğini göre göre atamadım dışarıya.
Bu yazdıklarım geldiği ilk günlerde hissettiklerim. Şimdi ona karşı çok farklı bir sevgim var. O benim küçük oğlum. Oğluşum. Artık gözleri mavi değil. Sarımsı yeşilimsi bir renk ama gece olunca simsiyah yusyuvarlak bir göz halini alıyor ve hafif şehla. Hala daha gözümün içine bakıyor. Sanki konuşacak gibi. :rofl:
Şu yazıları yazarken bile yanımda bilgisayarımın üstünde, geçenlerde ekranı yalamaya kalktı ama hemen indirdim masadan. (Şımarabilir ama o kadar da değil artık.) Hiç kimseyi umursamayan, hiçbir alışkanlığından taviz vermeyen tamamen karakterini koruyan bir canlı benim kedim. (Tamam abartmayayım herkesin kedisi öyledir. Ama bu benim kedim.)
Çocuklarıma hayvan sevgisini aşılamak için ben de kendimce bir şeyler yapmıştım ama hep yarım kalmıştı. Daha önce civcivlerimiz vardı. Üç tane çocuklar sevsin diye almıştım. Kolinin içinden zıplayıp etrafı kirletmeye başlayınca doğru komşunun bahçesine gönderildiler tarafımdan. Bir de cam kavanoz içinde Japon balıklarımız. Ama uzun süre yaşatamadık. Kuşmuş, kanaryaymış, muhabbet kuşuymuş hiç heveslenmedim. Sürekli gürültülüler çünkü.
Bu sessiz, tüylü ama olsun çok tatlı. Güzel bir kedi artık alıştık birbirimize şimdi üç yaşı bitti dörde döndü. Her türlü bakımını biz yaparız diyenler sözlerini unuttu bu iş bana devredildi artık. Evlendirelim çoluğa çocuğa karışsın dedik ama yalnız büyüdüğü için başka kedi görünce korkup kaçacak kadar paranoyak bir kedi.:rofl: Saç kurutma makinesi, ütünün buhar püskürtürken çıkardığı ses, elektrik süpürgesi onu korkutup dolapların üstüne çıkaracak kadar etkili. Güzel ve korkak Oğluş’ um benim…:rofl:
----------------Alıntı değildir. Hayatıma bir anda giren bir tatlı kedi işte.--------------