“Resmin” hayatımızdaki yerini bir düşünün...
Duvarlarımızı, masalarımızı, yollardaki panoları, yani yaşadığımız yerleri, hep “resimler” süslemez mi?
Onlar, daima güzelliğin peşinde koşan ressamların, kendilerine has sezgileriyle ve yorumlarıyla yarattıkları birer eserdir.
Ressamlar, yaşamı; binbir özelliği ve güzelliğiyle yeniden yaşatan, toplumun estetik ustaları ve güzellik öncüleridir.
Hayatımıza renk katmak için, sürekli çalışıp üretirler, kendi ülkelerinin kültüründen aldıklarını, dünya sanatının evrensel kriterleri ile yoğurarak...
Bunca güzelliği yaratan resim ustalarının, hepsinin atölyeleri var mıdır acaba? Çalışma ortamları nasıldır? Eserlerini oluşturduktan sonra, müzelere, galerilere götürüp, sergileyebiliyorlar mı?
Maalesef... Birçoğunun böyle bir imkanı yok. Onların eserlerine, müzelerde, galerilerde rastlanmıyor.
Ancak düşünülecek olursa, toplumumuzda, kaçımız gidip bu eserleri, müzelerde, galerilerde inceleme fırsatı bulabiliyoruz.
Bunu ancak, belli sayıdaki bir izleyici topluluğu yapabiliyor. Ya geri kalanlar...?? Onlar bu güzellikleri nasıl görecekler....??
Sokaklarda kah duvarlara, kah ellerine aldıkları tuvaller üzerine resim yapan, bir atölyesi bile olmayan sokak ressamları sayesinde..
İşte bu sokak ressamları, gerçek seyirci için resim yapıyorlar aslında... Bu ressamların “sokaktaki sanatı” hiçbir zaman açılmayacak bir serginin ön gösterisi gibi... Ancak yaptıklarını eleştirecek eleştirmenler olmadan...
Sokaklarda resim yapmayı seçmiş bir sanatçının uğraşı, birçok insanın kapalı kapılar ardında göremeyeceği güzellikleri görmesine imkan sağlayan bir uğraşa dönüşürbu kalabalık kent sokaklarında...
Amaç; olabildiğince çok insanın, yapılan resimleri görebilmesi değil midir? Bu sayede, para kazandığı da olur sanatçının...
Bu sokak sanatçılarının eğitimli olması, ya da kendi kendini yetiştirmiş olması, ne kadar önemlidir, sizce? Önemli olan, sanatçının yaptığını, içinden gelerek yapması, değil midir?
Sanat...Görsel iletişimdir... En azından tek bir seyircinin algılarına ulaşmadıkça, tümlenmiş olamaz. Kocaman bir kentte, resim yapan sanatçının, sesini duyurması, eserini göstermesi, elbette hiç kolay değil...
O halde, sanat eserlerinin, müzelerde, galerilerde görülmesine alışmış insanları, sokaklarda da, sanatı görebilmeye alıştırmalı... Bu sayede, sokak sanatçılarına da geçim fırsatı doğar. Onlar da her köşede yaptıkları; duvar resimleri, ya da tuvallerindeki resimlerle, sokaktaki adamın, hem çevresini güzelleştirir, hem de pahalı tabloları alamayan kişilerin, beğendiği bir tabloyu alabilmesine olanak sağlarlar.
1960 yılına kadar ressamlar “çekingenlikten” resimlerini sokaklarda sergileyemiyorlardı. Ancak hemen hepsinin ortak bir yanı vardı... Hepsi çalışmalarının görülmesini istiyorlardı. Bu nedenle, sokak ressamları, bu tarihten sonra, çekingenliklerini bir kenara bırakıp, resimlerini sokaktaki insanların beğenisine sundular.
Her geçen gün, sokak ressamlığına ilgi arttı ve sanat toplulukları “sokak sergileri” adı verilen, açık hava sergileri düzenlemeye başladılar.
Bu şekilde sergi mekanı bulmakta zorlanan sanatçılara, başka alternatiflarin olduğunu gösterip, performanslarını sokakta sergilemelerine olanak sağlanmış oldu.
Galerilerin yüz vermediği, ticari kaygıları olan genç sanatçılar “sokak sergileri” ile sanatlarını geniş kitlelere taşımak, seyirciyle arasındaki zayıf bağlantıyı kuvvetlendirmek imkanı buldular.
Düzenlenen sokak ressamlığı çalışmalarına, çok sayıda ressam, ellerinde fırça ve paletlerle katılıp, topluca resim çalışması yaptılar ve büyük ilgi gördüler.
Dileriz, sokak ressamlığı daha da yaygınlaşır ve bizler de bu güzel eserleri görme imkanı elde ederiz.
Şu anda ülkemizde, sokak sanatçılarına İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa vs. gibi büyük kentlerde rastlanıyor. Mesela;
İstanbul’ da bazen Taksim’ de gezerken, bazen Beşiktaş’ ta, bazen Ortaköy’ de elinde paleti, fırçası veya kara kalemi ile etraftaki güzellikleri, portresini yaptırmak isteyen insanları resmeden sanatçıları görüp, sadece galerilerde ve müzelerde görmeyi alıştığımız eserlerin, kapının taşıp, herkese açılmış olmasına seviniriz.
kaynak:exi26.com
Duvarlarımızı, masalarımızı, yollardaki panoları, yani yaşadığımız yerleri, hep “resimler” süslemez mi?
Onlar, daima güzelliğin peşinde koşan ressamların, kendilerine has sezgileriyle ve yorumlarıyla yarattıkları birer eserdir.
Ressamlar, yaşamı; binbir özelliği ve güzelliğiyle yeniden yaşatan, toplumun estetik ustaları ve güzellik öncüleridir.
Hayatımıza renk katmak için, sürekli çalışıp üretirler, kendi ülkelerinin kültüründen aldıklarını, dünya sanatının evrensel kriterleri ile yoğurarak...
Bunca güzelliği yaratan resim ustalarının, hepsinin atölyeleri var mıdır acaba? Çalışma ortamları nasıldır? Eserlerini oluşturduktan sonra, müzelere, galerilere götürüp, sergileyebiliyorlar mı?
Maalesef... Birçoğunun böyle bir imkanı yok. Onların eserlerine, müzelerde, galerilerde rastlanmıyor.
Ancak düşünülecek olursa, toplumumuzda, kaçımız gidip bu eserleri, müzelerde, galerilerde inceleme fırsatı bulabiliyoruz.
Bunu ancak, belli sayıdaki bir izleyici topluluğu yapabiliyor. Ya geri kalanlar...?? Onlar bu güzellikleri nasıl görecekler....??
Sokaklarda kah duvarlara, kah ellerine aldıkları tuvaller üzerine resim yapan, bir atölyesi bile olmayan sokak ressamları sayesinde..
İşte bu sokak ressamları, gerçek seyirci için resim yapıyorlar aslında... Bu ressamların “sokaktaki sanatı” hiçbir zaman açılmayacak bir serginin ön gösterisi gibi... Ancak yaptıklarını eleştirecek eleştirmenler olmadan...
Sokaklarda resim yapmayı seçmiş bir sanatçının uğraşı, birçok insanın kapalı kapılar ardında göremeyeceği güzellikleri görmesine imkan sağlayan bir uğraşa dönüşürbu kalabalık kent sokaklarında...
Amaç; olabildiğince çok insanın, yapılan resimleri görebilmesi değil midir? Bu sayede, para kazandığı da olur sanatçının...
Bu sokak sanatçılarının eğitimli olması, ya da kendi kendini yetiştirmiş olması, ne kadar önemlidir, sizce? Önemli olan, sanatçının yaptığını, içinden gelerek yapması, değil midir?
Sanat...Görsel iletişimdir... En azından tek bir seyircinin algılarına ulaşmadıkça, tümlenmiş olamaz. Kocaman bir kentte, resim yapan sanatçının, sesini duyurması, eserini göstermesi, elbette hiç kolay değil...
O halde, sanat eserlerinin, müzelerde, galerilerde görülmesine alışmış insanları, sokaklarda da, sanatı görebilmeye alıştırmalı... Bu sayede, sokak sanatçılarına da geçim fırsatı doğar. Onlar da her köşede yaptıkları; duvar resimleri, ya da tuvallerindeki resimlerle, sokaktaki adamın, hem çevresini güzelleştirir, hem de pahalı tabloları alamayan kişilerin, beğendiği bir tabloyu alabilmesine olanak sağlarlar.
1960 yılına kadar ressamlar “çekingenlikten” resimlerini sokaklarda sergileyemiyorlardı. Ancak hemen hepsinin ortak bir yanı vardı... Hepsi çalışmalarının görülmesini istiyorlardı. Bu nedenle, sokak ressamları, bu tarihten sonra, çekingenliklerini bir kenara bırakıp, resimlerini sokaktaki insanların beğenisine sundular.
Her geçen gün, sokak ressamlığına ilgi arttı ve sanat toplulukları “sokak sergileri” adı verilen, açık hava sergileri düzenlemeye başladılar.
Bu şekilde sergi mekanı bulmakta zorlanan sanatçılara, başka alternatiflarin olduğunu gösterip, performanslarını sokakta sergilemelerine olanak sağlanmış oldu.
Galerilerin yüz vermediği, ticari kaygıları olan genç sanatçılar “sokak sergileri” ile sanatlarını geniş kitlelere taşımak, seyirciyle arasındaki zayıf bağlantıyı kuvvetlendirmek imkanı buldular.
Düzenlenen sokak ressamlığı çalışmalarına, çok sayıda ressam, ellerinde fırça ve paletlerle katılıp, topluca resim çalışması yaptılar ve büyük ilgi gördüler.
Dileriz, sokak ressamlığı daha da yaygınlaşır ve bizler de bu güzel eserleri görme imkanı elde ederiz.
Şu anda ülkemizde, sokak sanatçılarına İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa vs. gibi büyük kentlerde rastlanıyor. Mesela;
İstanbul’ da bazen Taksim’ de gezerken, bazen Beşiktaş’ ta, bazen Ortaköy’ de elinde paleti, fırçası veya kara kalemi ile etraftaki güzellikleri, portresini yaptırmak isteyen insanları resmeden sanatçıları görüp, sadece galerilerde ve müzelerde görmeyi alıştığımız eserlerin, kapının taşıp, herkese açılmış olmasına seviniriz.
kaynak:exi26.com