3 UYGUNLUK
İki ya da üç boyutlu cisimler arasında ortak veya yaklaşık tarafların bulunmasına UYGUNLUK denir. Cisimlerin ortak ya da yakın tarafları olması bunların bağdaşma olanağını artırır. Cisimlerin arasında kolayca bağıntı kurulabilmesine zemin hazırladığından; uygunluk, tasarın oluşumunu kolaylaştırır.
Cisimler arasındaki uygunluk, onların biçimleri, ölçüleri, renkleri, değerleri ve dokularının herhangi biri ya da bunlardan birçoğu bakımından olabilir. Ayrıca cisimlerin yönleri ve bunların aralıklarıyla da uygunluk meydana getirme olanağı vardır.
Uygunluk, yukarıda bahsi geçen hususlar bakımından mutlak bir benzerlikle değil, rahat hissedilebilir bir yakınlıkla sağlanır. Bu nedenle UYGUNLUK, tekrar ile zıtlık arasındaki yolun yarısıdır denilebilir. Uygunluk, cisimlerin fiziksel yapılarında olabileceği gibi onların karakterinde, esinledikleri anlamlarda ve hizmet beraberliklerinde de olabilir. Bu nedenle uygunluk 4 grupta toplanabilir.
• Fiziksel uygunluk
• Hizmet uygunluğu
• Biçim uygunluğu
• Üslûp uygunluğu
Bunlar hakkında özetle şu bilgiler verilebilir :
1- FİZİKSEL UYGUNLUK :
Cisimlerin ölçüleri, biçimleri, renkleri, değerleri, dokuları, yönleri ve aralık an arasındaki benzerliklere fiziksel uygunluklar denir. Cisimler bu özelliklerine kadar çoğu bakımından birbirlerine benzerlerse o kadar fazla uygun sayılırlar.
2-HİZMET UYGUNLUĞU :
Birbirlerine benzemedikleri halde aralarında kullanılış amacı ya da meydana geliş kaynağı bakımından ilgi bulunan eşyalar yanyana geldiklerinde yadırganmazlar. Bunların kullanış ya da oluşum yakınlıkları kendi aralarında öyle bir bağlantı kurar ki, hiç fiziksel uygunluğu bulunmayan bu eşyalar bir düzenlemede anlayış bakımından bir bağdaşma ve uygunluk meydana getiriler. Böyle bir uygunluğa HİZMET UYGUNLUĞU denir. İğne-iplik-makara arasındaki, sigara -kibrit - kül tablası - çakmak arasındaki, ipek böceği - koza - ipekli kumaş arasındaki uygunluklar bu türlü uygunluklardır. Bu konuda örnekler çoğaltılabilir.
Edebî ve simgesel kavramlarda da bu türlü uygunluk vardır. Örneğin, sulh simgesi olan güvercin ile ağzındaki zeytin dalı, Dîvan Edebiyatında uzun boyu belirtmekte kullanılan servi ağacı ile uzun boylu bir hanım arasındaki benzerlikler bu cinsten uygunluklardır.
3-BİÇİM UYGUNLUĞU :
Bazı cisimler ya da cisim grupları aslında birbirleriyle hiç ilgileri olmadıkları halde; biçim bakımından benzerliklere sahip olabilirler. Bu benzerlikler yüzünden bunlar birbirleri ile uyuşabilirler ya da birbirlerini çağrışım yoluyla kolayca hatırlatabilirler. Bir bulutun herhangi bir hayvana ya da herhangi bir kıt'anın haritasına yahut tanınmış ; bir insana benzetilmesi de bu cins bir uygunluk sayılır. Bu cins uygunluktan şekil - zemin bağlantılarında yararlanılır. Eğer zeminler biçim bakımından şekil ifadesine benzeyen öğelerle teşkil edilirse her iki anlatım arasında uygunluk yönünden bir birlik ve bağdaşma meydana gelir.
4-ÜSLÛP UYGUNLUĞU :
Hem iki boyutlu, hem üç boyutlu düzenlemelerde, konuya giren herbir öğe arasında ve bunların tertiplenişlerinde yakınlık ve birlik olmalıdır. Bu birlik düzenlemenin tamamına yayılmalıdır. Bu birlik aslında san'atkârın' san'at görüşüne ya da kabullendiği san'at anlayışına bağlıdır. Her yazarın anlatım tarzı arasında, her ressamın kullandıkları renkler ve fırça darbeleri arasında, keza devirleri ve anlayışları farklı olan yapılar arasında bulunan karakter farkları aynı zamanda o yapıtların üslûp farklarıdır. Eğer bir yapıtın tamamı belirli bir üslûba göre düzenlenmişse, o yapıtın parçalan arasında ve parçaları ile bütünü arasında bir benzerlik, bir Uygunluk mevdana gelir ki iste buru ÜSLÛP UYGUNLUĞU denir. Böylelikle bir binanın tümüne ait üslûp, onun parçaları üzerinde de aynen hissedilir Bir binanın değişik kısımlarında malzemelerin kullanılma ve işlenme esasları, muhtelif süslemeler, söveler, renkler, girinti ve çıkıntılar, profiller, motifler hep birbirleriyle bağdaşacak bir durumda tertiplenmelidir. Bu nedenle, her san'atkârın kendine has bir üslûbu olmalı ve bu üslûbun genel karakterini yapıtının tümüne yaygın hale getirebilmelidir.
Üslûplar arasındaki fark, iki ayrı düzenlemeyi ya da karakteri farklı iki yapıyı yanyana getirince daha iyi ortaya çıkar. Bunlardan birer kısım alarak yeni bir düzenleme yapılacak olursa ayrı yapıtlara ait olan kısımlar yanyana gelince bağdaşmazlar. Bu bağdaşmazlık iki eser arasındaki üslûp farkından doğar. Nitekim bir örnek olmak üzere bir cami ile bir kiliseyi ele alacak olursak; bunların her ikisinde de tümüne ait bir üslûp uygunluğu olduğu halde bir tanesinden diğerine bir motif, bir pençere, bir kapı nakledilecek olursa bu nakledilen kısımlar diğer yapı içinde yabancı kalmaya mahkûm olurlar.
Üslûp uygunluğu yapılar için olduğu kadar şehirler için de önemlidir. Yapılarının hepsinde üslûp uygunluğu olan şehirler bir bakışta derli toplu ve aynı sırada görünürler. Kendine has yerleşme sırası olan ve yapıları o şehirlere göre özellikler taşıyan şehirler daima bu karakterleri ile anılırlar. Aslında bu iyi bir özelliktir ve devam ettirilmelidir. Bu konu şehircilik bakımından çok önemlidir. Buraya kadar uygunluğun dört ayrı türünden ve onun herhangıbir düzenlemeyi oluşturan, çeşitli kısımlar arasında birliği sağlayan birşey olduğundan bahsedildi. Fakat şunu da eklemek gerektir ki, devamlı uygunluklar biraz da tekdüzelik (monotonluk) etkisi yapar ve bıkkınlık doğururlar. Bu nedenle yeterli derecede uygunluk kullanmakla beraber sıkıcılığı gidermek amacıyla bir miktar ZITLIK’a yer verilmelidir.
4 ZITLIK
Cisimler arasında herhangibir bakımdan ortak ya da yakın nitelikler olmadığı takdirde, bunlar arasında ilgi kurmak güçleşir. Herbiri diğerine yabancı ve ilgisiz kalır. Böylece cisimler arasında bir birlik kurulanmayınca uyuşmazlık ve kargaşalık hüküm sürmeye başlar. Düzensizlik doğuran bu hâl, ZITLIK'ın tâ kendisidir.
Zıtlık bir taraftan dağınıklık ve uyuşmazlık meydana getirirken, diğer yandan da neden bu uyuşmaz cisimlerin bir arada bulundukları hususu insanı düşündürmeye başlar. Biçim, renk, doku, değer, ölçü, yön, aralık ve benzeri bakımlardan birinin ya da birkaçının söz konusu olabileceği bu zıtlıklar insanı aynı zamanda beklemediği etkilerle karşılaştırdığı için ürpertir ya da uyarır. Böylece canlılık başlar, ilgi toplanır. O halde zıtlık bir tasarımda bir taraftan uyuşmazlık doğururken, diğer taraftan tasarıma canlılık verici bir görev yapar.
Cisimler arasındaki zıtlık sadece bir bakımdan değil, birçok bakımdan olabilir. Bir tasarımda yer yer muhtelif zıtlıklar varsa ve fakat bu zıtlıkların dereceleri farklı ise bu zıtlık kümeleri de kendi aralarında ayrıca zıtlık doğurarak canlılık meydana getirirler. Biçimler arasındaki mesafeler demek olan ARALIK da zıtlıkda önemli rol oynar. Aralıkların farklılığı zıtlık meydana getirir. Bir düzenlemeye giren biçimleri ayıran aralıklardan en küçüğüne EN KÜÇÜK ARALIK (minör aralık), en büyüğüne EN BÜYÜK ARALİK (majör aralık) denir.
Aralıkların farklılığı bir düzenlemedeki; biçimler arasında gruplaşmaları ve uzaklaşmaları belirtmek bakımından önemli rol oynar ve düzenlemenin ilgi çekicilik kazanmasında olumlu hizmetler görür.
5 HİYERARŞİ (KORAM)
İki zıt ucu uygun kademelerle birbirine bağlayan köprüye KORAM denir. İki üç arasında bir düzen dahilinde geçiş sağlayan bu düzenleme yardımıyla anlamlı ve beğenilmesi kolay bir dizi ortaya çıkar. Eğer iki uç arasında ölçü farkı varsa, bir uçtan diğer uca doğru biçimler büyükten küçüğe doğru dizilmelidir. İki uç arasında doku farkı varsa, aradaki her kademenin dokusu sırayı bozmayacak şekilde ara kademeler teşkil edecek tarzda olmalıdır. Eğer uçlar arasında değer farkı varsa, her bir kademedeki değerler azar azar açılarak ya da koyulaşarak geçiş sağlanmalıdır. İki uç arasındaki fark renk farkı ya da biçim farkı olsa, yine aynı şekilde hareket edilir. O halde koramda hiç değişmeyen koşullar şunlardır :
• İki uç arasında zıtlık,
• Uçlar arasında muntazam bir kademelenme.
İki uç arasındaki zıtlık yalnız bir bakımdan değil, birçok bakımdan olabilir. Örneğin, iki ucun hem biçimi, hem ölçüsü farklı olabilir, ya da iki uç arasında hem değer, hem doku bakımından, hatta hem değer, hem renk, hem de ölçü bakımından fark bulunabilir. Keza daha buna benzer başka ihtimaller bahis konusu olabilir. İki uç arasındaki farklılık hangi bakımlardan olursa olsun, daima iki uç arasında yer alan biçimler, bu farklılığı azaltacak tarzda ve diziyi bozmayacak şekilde muntazam kademeler halinde geçiş sağlamalıdır. Burada genellikle zihinleri kurcalayan bir hususu açıklamak lâzımdır. Çoğunlukla «düzenli ölçü derecelenmesi bir koram mıdır?» sorusu akla gelir. Gerçi düzenli ölçü derecelenmesinde büyükten küçüğe ya da küçükten büyüğe doğru cisimler boy sırasına dizilir. Fakat bu diziliş esnasında sadece ölçü bakımından muntazaman dizilme koşulu bulunduğundun; aynı zamanda biçim, renk, doku, değer ve benzeri bakımlardan muntazam bir dizilme zorunluluğu yoktur. Bu nedenle, biçimleri, renkleri, dokuları, değerleri farklı olan cisimler renk, değer, doku, vesair hususlar bakımından gelişigüzel sırada olsalar, fakat ölçülerine göre muntazam dizilmiş bulunsalar bunlar «Düzenli ölçü derecelenmesi» meydana getirirler. Fakat bu esnada kademeler arasında renk, doku, değer ve biçim bakımından muntazam farklar bulunmadığından koram meydana gelmez. Bu yüzden her düzenli ölçü derecelenmesi koram meydana getiremez. Fakat özel hâl olarak bazı düzenli ölçü derecelenmeleri aynı zamanda bir koramdır. Örneğin, düzenli ölçü derecelenmesi esnasında biçimler değişmeden kalır ya da biçim ile birlikte renkler, dokular, değerler de değişmezse bu esnada iki ucu arasında ölçü farkı olan bir koram meydana gelmiş olur.
Koram meydana getirirken genel olarak biçimler birbirlerini örtmezler. Fakat bu şart değildir. Gerekli yerlerde örtme kullanılabilir. Tabiatta pek çok koram örnekleri vardır. Ayın hilâlden dolunaya ve dolunaydan hilâle gidişi sırasında biçim koramı meydana gelir. İnsan, hayvan ve bitkilerin muhtelif yaşlardaki durumlar» bir ölçü koramı meydana getirirler. Tasarımda üç türlü koram vardır. Bir düzenlemede bunlar ayrı ayrı ya da bir arada kullanılabilirler.
1-Eksensel koram :
Eğer koram meydana gelirken biçimler bir eksen üzerinde dizilirlerse ya da bu sırada aralarında eksen meydana getirirlerse, bu türlü korama EKSENSEL KORAM denir. Meydana gelen eksenin düzgün olması zorunluluğu yoktur. Eksen, eğri ya da zigzaglı olabilir.
2-Merkezsel koram:
Birçok biçimler bir ya da birkaç koram meydana getirecek şekilde birleştiklerinde eğer bir merkez noktası belirtebiliyorlarsa; bu biçimler kendi aralarında bir MERKEZSEL KORAM meydana getirmiş olurlar. Bu esnada biçimler çevreden merkeze doğru ya da merkezden çevreye doğru büyüyebilirler.
3-Çevresel koram:
Eğer biçimler çevre üzerinde kademelenirlerse bu türlü korama ÇEVRESEL KORAM denir. Bu sırada koramın ya da koram ların bağımlı bulundukları merkez, alan cinde ya da alan dışında kalabilir. Yeter ki bunların herhangi bir merkeze bağımlı oldukları ve bu merkez etrafında bir yörünge çizdikleri anlaşılmış olsun.
6 EGEMENLİK
Bir tasarda kararlı bir dengenin buluması için, bu tasarın değişik kısımlarnın görsel algılamada meydana getirdiği kuvvetli ve zayıf enerji bölgeleri arasında geçen mücadelenin bu bölgelerden bazılarının üstünlüğü ile sonuçlanması gerekir. Bu sırada diğer bölgelere, diğer biçimlere yahut diğer gruplara karşı üstünlük kurabilen biçim ya da küme EGEMEN sayılır. Bu egemenlik tasarın bir bölgesi tarafından da ortaya konabilir.
Egemenliğin en çabuk anlaşılan ve en çok kullanılan şekli ölçü egemenliğidir. Egemenlik sadece ölçü bakımından değil, aynı zamanda değer, doku, renk ve benzeri bakımlardan olabilir. Keza biçimler arasında kurulan bağıntıların diğer biçimler üzerinde ortaya çıkardıkları üstünlüklerle de egemenlik kurulabilir.
Renkli düzenlemelerde de durum aynıdır. Bu türlü düzenlemelerde sıcak ve soğuk renk gruplarından herhangi birinin üstünlüğü esas alınarak egemenlik sağlanmalıdır. Eğer sıcak renkler egemen olarak kabul edilirse soğuk renkler görüş alanı içinde sıcak renklerden daha az bir yüzey kaplamalıdır. İster ölçü, ister doku, isterse değer ya da renk bakımından olsun, her türlü egemenlikte bir zıtlık bulunur. Böylece bir biçim ya da biçimler grubu diğerine hâkim olabilir ve onu baskısı altında tutabilir. Bir tasarda sadece buraya kadar görülen fiziksel öğeler değil, aynı zamanda cisimlerin önemlilik derecesi ya da kabullenilen fikirler de egemen olarak alınabilir.
Örneğin, bir sergi binasının sökülüp, takılabilir olması, hafif ve şeffaf bir etki yapması öngörülmüş olsa; bu özellik o yapı için kabul edilmiş egemen fikir demektir. Böyle bir fikir kabul edildikten sonra mekânların tertibinde, kullanılacak malzemenin seçiminde hep bu ana fikir uyarınca hareket edilir. Bir başka yapı için anıtsal bir etki yapma esası kabul edilecek olursa, o yapıda daima herşey bu fikrin gerçekleşmesine yardımcı olmaya çalışmalıdır. Bir yapıda düşey veya yatay tesir elde etme istekleri de ana fikir olarak kabul edilebilir ve plânlama esnasında arzulanan etkiye her türlü yapı kısmının yardımcı olmasına gayret edilir.
Önem de egemenlik meydana getirmede olanak sağlayan bir husustur. Örneğin, bir müzede en kıymetli eserlerin sergilendiği salon en büyük önem kazanır. Plânlama bakımından bu salonun yerine özel surette itina edilir. Böylelikle bu salon egemen kabul edilerek diğer hacimler, merdivenler ona göre tertiplenir. Egemen olan biçimin, çisimin, veya rengin muhakkak en büyük boyutlara sahip olması gerekmez. Plânlamadaki tertip ve sergilemedeki önemlilik derecesi ile de bu egemenlik bariz olarak ortaya konabilir. Birçok eşyanın sergilendiği bir vitrindeki tertip bunlardan en kıymetli olanlarını belirtecek tarzda olur. Bir meydandaki en önemli bina, işgal ettiği yere göre belli olur. Keza bir şehrin plânlamasında bazı kıymetli binalar çok önemli rol oynarlar. Örneğin,.küçük boyutlu bir yapı olmasına rağmen Kâbe-nin Mekke şehri plânlamasına olan etkisi de bu cins bir egemenliğe örnektir. İmar plânı yapılan şehirlerde önce kıymetli yapıların tesbit edilerek plânlamanın onları dikkate alarak yapılması, bu cins egemenliğin şehircilik çalışmalarındaki önemine örnek olarak gösterilebilir.