Modals
Modal”, “mod” dan gelir. Mod, “kip” anlamına gelir. Dolayısıyla Modal, “Kiplik” demektir. Modal’lar yardımcı fiil sisteminden yararlanan ama farklı fonksiyona sahip ünitelerdir.
I don’t speak. (Konuşmam.)
I can speak. (Konuşabilirim.)
Görüldüğü gibi yardımcı fiiller, anlamlarını yükleme katmazlar. Ama Modal’lar anlamlarını yükleme katarlar.
Can: ...e bilmek: güç, yetenek
-bilir May:. ..ebilmek: olası, tahmin
Be able to: ..e bilmek: Can’ e eşittir.
Must: ...meli, ...malı: Must’ta zorunluluk söyleyenden kaynaklanır,
-meli, -malı Have to: zorunda olmak. Zorunluluk var: Have to’da ise dışardan kaynaklanır.
Should: gerekir. Her ikisi de “tavsiye öneri” anlamında kullanılır. İkisinin arasında
Ought to: gerekir. çok az bir nüans farkı vardır, aynı anlamda kullanılabilirler.
Modal’ ların Kullanımı
1. Modal’ lar çekimsizdir. Yani şahıslara göre değişmezler.
2. Modal’lar daima V1 ile kullanılırlar.
3. İki model kesinlikle yan yana kullanılmaz.
Örnekler;
They can accomplish the project in time. (Onlar zamanında projeyi tamamlayabilirler.)(Güç, yetenek)
He may go abroad next year. (O önümüzdeki yıl yurt dışına gidebilir.) (Tahmin)
***Not: “Can” ile “May” yapısı olumsuz cümlelerde tamamen birbirinden ayrılır.
I may go. (Gidebilirim) (tahmin) I may not go. (Gitmeyebilirim) (tahmin)
I can go. (Gidebilirim) (güç, yetenek) I can not go. (Gidemem) (güç, yetenek)
We are able to produce more goods. (Daha fazla mal üretebiliriz.) (Güç, yetenek)
Accomplish: gerçekleştirmek, tamamlamak, bitirmek, yapmak
Produce: üretmek
Goods: ürün, eşya, mal
You must wait for us untill 5 o’clock. (5’ e kadar bizi beklemelisin.) (Zorunluluk söyleyenden )
You have to brush your teeth three times a day. (Günde üç defa dişlerini fırçalamalısın.) (Zorunluluk dışardan)
Turkey should put emphasis on the production. (Türkiye üretimine önem vermelidir.) (Nasihat var.)
Put: Vermek, koymak, yerleştirmek.
Önemli: Eğer herhangi bir modal, yukarıda belirtilen üç özelliğe uymazsa veya kullanımında bu özellikler eksikse o zaman “semi modal” olur. “Be able to ve Have to” gibi. Örneklerde de görüleceği gibi bunlar çekime de girer; başka modallar ile de kullanılabilirler.
He must be able to resign. (O istifa edebilmelidir.)
The minister must be able to confess everything. (Başkan her şeyi itiraf edebilmelidir.)
Confess: itiraf etmek.
Önemli: Görüldüğü gibi iki modal bir arada kullanıldığında önce tam modal sonra semi modal yazılır. Çeviri yaparken de önce semi modalın anlamı söylenir.
A child should be able to walk when he is 7 month. (Bir çocuk, 7 aylık olduğunda yürüyebilmesi gerekir.)
He may have to resign upon corruption. (O istifa etmek zorunda kalabilir.)
A teacher must be able to travel. (Bir öğretmen seyahat edebilmelidir.)
We may have to give up the project. (Projeden vaz geçmek zorunda kalabiliriz.)
We must be able to see him tomorrow. (Onu yarın görebilmeliyiz.)
He may have to explain the events. (O olayları açıklamak zorunda kalabilir.)
Present Past Future
Can Could -------
May Maight -------
Be able to was / were able to Will be able to
Must ------- -------
Have to Had to Will have to
Should ------- -------
Ought to -------- ------
Future formu olmayan modalların present formu future anlamında Türkçe’ de olduğu gibi kullanılırlar.
Modal’ ların Past ve Future Kullanımlarının Özel Anlamları
Could – Was / Were able to Kullanımı
Could, (...e biliyordu.) geçmişte yapılmış sürekli olaylar için kullanılır ve içinde bir “yor” anlamı gizlidir.(Could not ile Couldn’t kullanımlarının anlamları birbirinden farklıdır. Bunları sonraki derslerimizde öğreneceğiz. Yazı dilinde kısaltma yapmak uygun değildir.)
Was / Were able to, (...e bildi) geçmişte yapılmış bir tek olay için kullanılır.
We could see each other. (Biz birbirimizi görebiliyorduk.)
Each other: each = her bir, other = diğeri. Each other: her bir diğeri = birbiri
He could put aside some money when he was young. (O gençken biraz para bir tarafa koyabiliyordu.)
We were able to see each other. (Biz birbirimizi görebildik.)
He was able to recognize the corpse. (Cesedi teşhis edebildi.)
Recognize: tanımak, teşhis etmek
Corpse: ceset
I was able to attain my goal. (Ben amacıma ulaşabildim.)
Goal: amaç
To attain: ...e ulaşmak
Attain kelimesinin kökü olan “tain” KPDS için hayati önem arz eden bir sözcüktür. Aslı Latince olup, “tenere” dir. Tutmak anlamına gelir. Tain’den İngilizce’de bazı kelimeler türetilmiştir. Şimdi bunları öğrenelim.
Maintain: Main, Latince’deki “mano”dan köken alır. Mano el anlamındadır. Dolayısıyla Maintain “elde tutmak, muhafaza etmek” anlamına gelir. Eş anlamlıları aşağıdadır.
Sustain
Continue
Keep
preserve
Contain: Con = beraber, Tain = tutmak. Contain, beraber tutmak = içermek, ihtiva etmek
Retain: Re = tekrar, yeniden. Retain, yeniden tutmak = ....e tutmak (soyut anlamda, hafızada tutmak)
Detain: göz altında tutmak.
Pertain: Per = için, Pertain, ...için tutmak = ilgili olmak.
Obtain: elde etmek, sağlamak.
Attain: ...e ulaşmak.
“Amaç” kelimelerini de öğrenecek olursak;
Goal, Aim, Purpose, End, Objective, İntention, Motive: amaç
Might’ın Kullanımı
He might go home. (O eve gidebilirdi.)
Gidebilirdi ama gitmemiş anlamını verir. May’ın Past ifadesi “Might”, geçmişte zayıf bir ihtimali belirtmek için kullanılır. Yani “may” kullanımına göre ihtimal daha zayıftır. Fazla yaygın bir kullanımı yoktur. Yan cümleciği olan ifadelerde zaman uyumunu sağlamak açısından “might” kullanımına gidilir.
Must
Must’ın Past formu olmadığı için geçmişte zorunluluktan dolayı yapılan bir eylemin zorunluluğunun söyleyenden veya dışardan kaynaklanması önemli değildir. Yani geçmişte yapılan bir eylem için zorunluluk ayırımı ve bundan dolayı İngilizce’de farklı bir kullanım yoktur.
Had to: ...gerekti
“Gerekti” anlamına gelir. İlerdeki konularla karışmaması için bunun iyi öğrenilmesi gerekir. Geçmişte bir zorunluluktan dolayı yapılması gereken ve yapılmış eylemleri ifade etmek kullanılır.
He had to sell his house. (O’ nun evini satması gerekti.)
Borcu vardı veya komşuları iyi değildi vs. Ama bir zorunluluktan dolayı evini satması gerekliymiş ve evini satmış. Bu cümleyi “....gerekiyordu” diye çeviremeyiz. Çünkü evi satma eylemi olmuş bitmiş bir eylemdir.
The Goverment had to punish the responsibles. (Hükümet, sorumluları cezalandırmak zorunda kaldı.)
Punish: cezalandırmak
Responsible: sorumlu
Responsible for: ...den sorumlu
Responsiblility: sorumluluk
He had to give up scheme. (O’nun projeden vazgeçmesi gerekti.)
Scheme: şema, proje
“Had to” yapısını olumsuz yapmak için iki yol vardır. İkisi de aynı anlama gelir. Bu yapıda olumsuzluk gerektiğinde ikisinden biri kullanılabilir.