efsunlu_kizz
🏆Pro Tasarımcı🏆
- Katılım
- 17 Mar 2008
- Mesajlar
- 559
- Tepkime puanı
- 3
Yalnızlıklar sahilinde kıyıya vuran bir deniz yıldızıyım.Karanlıklar yalnızlığımı arttırıp hicranımı körüklerken, ben hala bu sahilden demir alacağım hülyalarıyla yaşıyorum. Her gelen dalgada ümitlerim depreşiyor. Hergün doğan güneşle hayallerim aydınlanıyor. Ama nafile.....Sahile vurmuş hicranlar bağlıyor beni. Bilinmez iplerle bağlıyım sanki. Efsunlu bir gizem var bu denizde beni durduran.
Deniz uçsuz bucaksız olsada hayaller sürmüyor sonsuza dek. Gelenlerin hiçbir şey getirmediğini, hatta giderken bende kalan birşeyleride alıp götürdüklerini görünce sönüyor ümitler, susuyor şarkılar, şaiirler şiir yazmıyor. Denize atılan taşların bir ada oluşturamayacağını anlıyorum ümitsizce. Ya da göllerin damlaya damlaya akan sulardan oluşmadığını.
Vefanın, aranılmanın, hatırlanmanın ne kadar önemli olduğunu hatırlıyorum unutulunca. İnsanın unuttuğu şahsiyetler geçiyor o zaman. En son ne zaman, nerede anmıştım ismini? Hangi fotoğraf albümündeyken görmezlikten gelip sayfayı çevirmiştim?
Suçluluk duygusu, beyin çeperlerimize bile işlemişken sizi unutanlarında aynı akıbete düşeceklerini düşünürsünüz. O zaman bırakıverirsiniz kendinizi. Irmağın üzerine kendini bırakan kuru yaprak misali.... Bir girdaba takılırsanız olduğunuz yerde dönüp durma şansınız vardır. Ama takılmazsanız bu sizi nereye götürürse oraya gitmek zorundasınız. Elinizden ne bir fazlası, ne de eksiği gelir.
İşte soğuk bir kış günü, pencerenin kenarında, dışarıda savrulan yaprakları izleyen ben, aynı meçhul akıbetin üzerimde tecelli ettiğini görüyor, tıpkı o aciz yapraklar gibi çaresizliğimi yudumluyorum.Telafisi zor hatalara imza akmanın bedelini bütün hayat bağlarımı koparmakla ödüyorum.
Bazen dakikalarca tek bir noktada takılı kalıyor gözlerim. O kısacık zaman diliminde neler geçmiyor aklımdan neler... Henüz kabuk bağlamamış yaralar, ardı arkası kesilmeyen hicran bulutları, kendini unutturan dostlar ve unutulan dostluklar.... Cevapsız mektuplar, sararan fotoğraflar, yıpranmış albümler, gamları deşelemekten öteye gitmeyen günlükler, her an kalbimin bir yerlerini kanatan hatıralar ve daha neler neler...
Artık ağlamıyorum, artık üzülmek istemiyorum diye haykırmak geliyor içimden. Sonra kendi söylediğime kendimin bile ne kadar yabancı olduğu sırıtıyor. Biliyorum acılar, hicranlar hiçbir zaman kabuk bağlamayacak. Dostların sesi gelmeye devam ettikçe gri bulutlar eksik olmayacak üzerimden. Unutmak için neyi denesemde işe yaramayacak. Unutamayacağım acı gerçekleri. Takvimleri, günleri, ayları saymayacağım artık. Güneşin kaç kere doğup kaç kere battığının hesbını yapmayacağım. Hiç kimseden destek görmeden, maddi ve manevi bütün külfetiyle dünyayı yaşamaya çalışacağım. Savunmasız, çaresiz, ayakta durmaya çalışacağım. Nasıl olsa bir müddet sonra alışacağım.
Acılar acıtmaz,acılara alışmak belkide en zoru alışılmışların. Sokaklarda hep yalnız dolaşacağım.Hiçbir zaman bitmeyecek hicranım. Kapandı sanılan yaralar yeniden ve çok daha şiddetli bir şekilde açılacak. Ömür boyu süren bir hicranın hikayesi hiç bitmeyeçek
(18 ocak 2003)
Deniz uçsuz bucaksız olsada hayaller sürmüyor sonsuza dek. Gelenlerin hiçbir şey getirmediğini, hatta giderken bende kalan birşeyleride alıp götürdüklerini görünce sönüyor ümitler, susuyor şarkılar, şaiirler şiir yazmıyor. Denize atılan taşların bir ada oluşturamayacağını anlıyorum ümitsizce. Ya da göllerin damlaya damlaya akan sulardan oluşmadığını.
Vefanın, aranılmanın, hatırlanmanın ne kadar önemli olduğunu hatırlıyorum unutulunca. İnsanın unuttuğu şahsiyetler geçiyor o zaman. En son ne zaman, nerede anmıştım ismini? Hangi fotoğraf albümündeyken görmezlikten gelip sayfayı çevirmiştim?
Suçluluk duygusu, beyin çeperlerimize bile işlemişken sizi unutanlarında aynı akıbete düşeceklerini düşünürsünüz. O zaman bırakıverirsiniz kendinizi. Irmağın üzerine kendini bırakan kuru yaprak misali.... Bir girdaba takılırsanız olduğunuz yerde dönüp durma şansınız vardır. Ama takılmazsanız bu sizi nereye götürürse oraya gitmek zorundasınız. Elinizden ne bir fazlası, ne de eksiği gelir.
İşte soğuk bir kış günü, pencerenin kenarında, dışarıda savrulan yaprakları izleyen ben, aynı meçhul akıbetin üzerimde tecelli ettiğini görüyor, tıpkı o aciz yapraklar gibi çaresizliğimi yudumluyorum.Telafisi zor hatalara imza akmanın bedelini bütün hayat bağlarımı koparmakla ödüyorum.
Bazen dakikalarca tek bir noktada takılı kalıyor gözlerim. O kısacık zaman diliminde neler geçmiyor aklımdan neler... Henüz kabuk bağlamamış yaralar, ardı arkası kesilmeyen hicran bulutları, kendini unutturan dostlar ve unutulan dostluklar.... Cevapsız mektuplar, sararan fotoğraflar, yıpranmış albümler, gamları deşelemekten öteye gitmeyen günlükler, her an kalbimin bir yerlerini kanatan hatıralar ve daha neler neler...
Artık ağlamıyorum, artık üzülmek istemiyorum diye haykırmak geliyor içimden. Sonra kendi söylediğime kendimin bile ne kadar yabancı olduğu sırıtıyor. Biliyorum acılar, hicranlar hiçbir zaman kabuk bağlamayacak. Dostların sesi gelmeye devam ettikçe gri bulutlar eksik olmayacak üzerimden. Unutmak için neyi denesemde işe yaramayacak. Unutamayacağım acı gerçekleri. Takvimleri, günleri, ayları saymayacağım artık. Güneşin kaç kere doğup kaç kere battığının hesbını yapmayacağım. Hiç kimseden destek görmeden, maddi ve manevi bütün külfetiyle dünyayı yaşamaya çalışacağım. Savunmasız, çaresiz, ayakta durmaya çalışacağım. Nasıl olsa bir müddet sonra alışacağım.
Acılar acıtmaz,acılara alışmak belkide en zoru alışılmışların. Sokaklarda hep yalnız dolaşacağım.Hiçbir zaman bitmeyecek hicranım. Kapandı sanılan yaralar yeniden ve çok daha şiddetli bir şekilde açılacak. Ömür boyu süren bir hicranın hikayesi hiç bitmeyeçek
(18 ocak 2003)