sevgiden-iz
🌟Usta Tasarımcı🌟
- Katılım
- 26 Şub 2010
- Mesajlar
- 335
- Tepkime puanı
- 67
YEŞİL GÖRMEK İSTEMİYORUM ANNE!!!....................
Bu yukarıdaki feryat bana ait efendim. Küçüklüğümden beri bende kalan bir fobi!!! :rofl:
Yeşil korkusu. Ne demek mi istedim? Anlatayım:
Bizim küçüklüğümüzde öyle her şey hazır olmazdı. Özellikle kışa hazırlık yapmak daha neredeyse bir önceki kış sonundan başlardı. Gidip aktarlardan öyle hazır hazır alamazdınız. Çünkü ya yoktu, ya da vardı da çok kaliteli değildi.
Hava biraz ısınıp ta bahar gelince artık pazarlar da daha neşeli, daha renkli bir hal alırdı. (Son yıllarda gelişen seracılık ve üretimde kullanılan kimyevi maddeler yüzünden yeni nesil turfanda diye bir kelimenin manasını bilemeyebilir.) Benim ilkbahar başında ilk hatırladığım şey İzmir’in taze ilk kırım beyaz üzüm yaprağıydı. Anneciğim pazarda hemen radar gibi takip eder. Nerede o küçücük, incecik, süt şişesi kapağından bir iki santim daha büyük çapı olan asma yaprağını bulursa hemen alırdı. İçlerinde kapak büyüklüğünde olanlar da vardı elbette. Adamın elinde kaç kilo varsa artık. On kiloya kadar çıkardı bazen. (Şimdi soruyorum da o kadar kalabalık değildik ama niye o kadar çok yaprak alınırdı annem de cevap veremiyor.) Eve götürülür. Ortaya dökülür önümüzdeki yaprak dağının kenarlarına sıralanır hepimiz o sinir bozucu minik yaprakları bir bir ay ne güzelmişsin sen dercesine sıralardık. Ama taze asma yaprağı o gün içinde işlemden geçmezse olmaz. (O minik yaprakların sarmalarının lezzetini de burada anlatmayayım. Siz tahmin edin.) Biz daha yaprakları bitirmeden bir de bakmışız annem koca koca nane demetleriyle gözükür. “Anne bu ne? Niye bu kadar çok? Lazım mı?” Diye sormamıza fırsat bile vermeden annem pazarın yolunu çoktan tutmuş ve yine aynı çoklukta maydanoz toparlamış gelmiş. Bizler daha yaprağın, nanenin şokunu atlatamadan koca koca demetlerle bir de maydanoz gelir ayıklanmaya başlanır. Tek tek hemde. İtiraz etme, hayır yaa ben yapmam deme gibi bir şansınız yok. (Annesinin bakışlarından bile çekinen bir nesildik biz azizim. Oysa şimdi öyle mi? Yok çocuğun üstüne gitme, psikolojisi bozulur. Yok kendini kötü hisseder. Bizlerin psikolojisi yok muydu ki?) O yeşil ürünlerin içinden sağ salim çıktığımızda ise artık dayanacak hal kalmazdı. Yapraklar salamura yapılır. Naneler maydanozlar kurur birkaç gün içinde temiz beyaz keselerine kaldırılır ve bizim o ilkbaharda yaşadığımız
- Artık yeşil görmek istemiyorum anneeee!!!!!! Feryadımız bir sonraki ilkbaharda yeniden söylenmek üzere beynimizin bir kenarına kaydedilirdi. (Ben şimdi ne yaprakla uğraşmayı, ne nane, ne de maydanoz ayıklamayı severim. Gerektiği kadar bıçakla keser,bolca yıkar doğrarım.Hem sapları da vitaminli…) bana, o eziyeti yapmayacaktın anne !!!…(Bu da benim psikolojik isyanım kim bilir. Geç mi kalmışım acaba isyan etmekte?)
Kızıma hiç böyle şeyler dayatmıyorum. Ona da bulaşık makinesini boşaltması görevini veriyorum.
-Anne yaaaa deterjan kokuyor bu. Dedikçe ben temizlik kokusu diye söyleniyorum. (Kabul ediyorum aslında sevimsiz bir koku.) İleride iki bulaşık makinesini yan yana koyacakmış. Birinden alıp kullanıp diğerine yerleştirecekmiş. Ne pratik zeka şu gençlik.:rofl:
-----------------Alıntı değildir. O güzel İzmir üzümü yapraklarını ben de arar bulurum şimdi. Amaaa öyle on kilo falan değil. O an kullanılacak kadar. (Ankara’ ya genelde Tokat yaprağı gelir. Ama son yıllarda rahat bulabiliyoruz.) E annemden alışkanlık tek fark ben daha büyüklerini tercih ederim. Hem yapraklar hem ben memnun. Bu sefer benimle birlikte pazara gelip “-Sen bilemezsin ben sana güzellerini seçivereyim” diyen anneme derin bir nefes alıp bir bakışım vardı. Hemen anladı. Dediklerini duysanız: “-Aman kızım sen şimdi büyük büyük alırsın benim canım sıkılır. Vazgeçtim gelmeyeyim.” Bir de kahırlı söylemez mi? Yaaa Anne yaaaa!!!!……. :sadsmile: --------------------------
Bu yukarıdaki feryat bana ait efendim. Küçüklüğümden beri bende kalan bir fobi!!! :rofl:
Yeşil korkusu. Ne demek mi istedim? Anlatayım:
Bizim küçüklüğümüzde öyle her şey hazır olmazdı. Özellikle kışa hazırlık yapmak daha neredeyse bir önceki kış sonundan başlardı. Gidip aktarlardan öyle hazır hazır alamazdınız. Çünkü ya yoktu, ya da vardı da çok kaliteli değildi.
Hava biraz ısınıp ta bahar gelince artık pazarlar da daha neşeli, daha renkli bir hal alırdı. (Son yıllarda gelişen seracılık ve üretimde kullanılan kimyevi maddeler yüzünden yeni nesil turfanda diye bir kelimenin manasını bilemeyebilir.) Benim ilkbahar başında ilk hatırladığım şey İzmir’in taze ilk kırım beyaz üzüm yaprağıydı. Anneciğim pazarda hemen radar gibi takip eder. Nerede o küçücük, incecik, süt şişesi kapağından bir iki santim daha büyük çapı olan asma yaprağını bulursa hemen alırdı. İçlerinde kapak büyüklüğünde olanlar da vardı elbette. Adamın elinde kaç kilo varsa artık. On kiloya kadar çıkardı bazen. (Şimdi soruyorum da o kadar kalabalık değildik ama niye o kadar çok yaprak alınırdı annem de cevap veremiyor.) Eve götürülür. Ortaya dökülür önümüzdeki yaprak dağının kenarlarına sıralanır hepimiz o sinir bozucu minik yaprakları bir bir ay ne güzelmişsin sen dercesine sıralardık. Ama taze asma yaprağı o gün içinde işlemden geçmezse olmaz. (O minik yaprakların sarmalarının lezzetini de burada anlatmayayım. Siz tahmin edin.) Biz daha yaprakları bitirmeden bir de bakmışız annem koca koca nane demetleriyle gözükür. “Anne bu ne? Niye bu kadar çok? Lazım mı?” Diye sormamıza fırsat bile vermeden annem pazarın yolunu çoktan tutmuş ve yine aynı çoklukta maydanoz toparlamış gelmiş. Bizler daha yaprağın, nanenin şokunu atlatamadan koca koca demetlerle bir de maydanoz gelir ayıklanmaya başlanır. Tek tek hemde. İtiraz etme, hayır yaa ben yapmam deme gibi bir şansınız yok. (Annesinin bakışlarından bile çekinen bir nesildik biz azizim. Oysa şimdi öyle mi? Yok çocuğun üstüne gitme, psikolojisi bozulur. Yok kendini kötü hisseder. Bizlerin psikolojisi yok muydu ki?) O yeşil ürünlerin içinden sağ salim çıktığımızda ise artık dayanacak hal kalmazdı. Yapraklar salamura yapılır. Naneler maydanozlar kurur birkaç gün içinde temiz beyaz keselerine kaldırılır ve bizim o ilkbaharda yaşadığımız
- Artık yeşil görmek istemiyorum anneeee!!!!!! Feryadımız bir sonraki ilkbaharda yeniden söylenmek üzere beynimizin bir kenarına kaydedilirdi. (Ben şimdi ne yaprakla uğraşmayı, ne nane, ne de maydanoz ayıklamayı severim. Gerektiği kadar bıçakla keser,bolca yıkar doğrarım.Hem sapları da vitaminli…) bana, o eziyeti yapmayacaktın anne !!!…(Bu da benim psikolojik isyanım kim bilir. Geç mi kalmışım acaba isyan etmekte?)
Kızıma hiç böyle şeyler dayatmıyorum. Ona da bulaşık makinesini boşaltması görevini veriyorum.
-Anne yaaaa deterjan kokuyor bu. Dedikçe ben temizlik kokusu diye söyleniyorum. (Kabul ediyorum aslında sevimsiz bir koku.) İleride iki bulaşık makinesini yan yana koyacakmış. Birinden alıp kullanıp diğerine yerleştirecekmiş. Ne pratik zeka şu gençlik.:rofl:
-----------------Alıntı değildir. O güzel İzmir üzümü yapraklarını ben de arar bulurum şimdi. Amaaa öyle on kilo falan değil. O an kullanılacak kadar. (Ankara’ ya genelde Tokat yaprağı gelir. Ama son yıllarda rahat bulabiliyoruz.) E annemden alışkanlık tek fark ben daha büyüklerini tercih ederim. Hem yapraklar hem ben memnun. Bu sefer benimle birlikte pazara gelip “-Sen bilemezsin ben sana güzellerini seçivereyim” diyen anneme derin bir nefes alıp bir bakışım vardı. Hemen anladı. Dediklerini duysanız: “-Aman kızım sen şimdi büyük büyük alırsın benim canım sıkılır. Vazgeçtim gelmeyeyim.” Bir de kahırlı söylemez mi? Yaaa Anne yaaaa!!!!……. :sadsmile: --------------------------