“Uçuk o fiyatlar, bizim müşteriler bi duysa küfürü basar valla” falan diye zırlanan "merdivenaltı reklam ajansı" patronları çoktur... Halbuki,
çok ciddi zihin, göz ve bilek eforu isteyen doğru bir tasarımın gerçek değeri mesela
1000 TL iken, müşterilerinin imajını kirletip rezil edecek uyduruk şeyleri
100 TL’ye kakalaya kakalaya tersinden fiyat listesi oluşturarak adeta "norm haline getiren" bizzat kendisidir. Yani akıllıların; kompozisyon, tipografi ve renk yanlışlarıyla dolu zırvası
50 TL değerinde bile değildir ki hakkaniyetli bir rekabetten söz edilebilsin.
***
9- Bizim bütçemiz bu kadar diyen firmalar
İnanılmaz değil mi? Adam araba almak istiyor hiç araştırmadan alacağı araba için ne harcayacağını biliyor. Her proje belli ölçekte bir ücrete karşılıktır. Daha az paraları varsa siz de karşılığında daha az çalışarak işi çıkarabilirsiniz. Ama bunu onların anladığından emin olun. İşi basitleştirerek sunacağınız bütçeyi kısın. "Bunlar başımıza geldi. Bulduğum çözüm Türklerle çalışmamak. Yabancılardan aldığım işlerde iş bitince 10 dakika içinde para hesabıma yatmış oluyor. Ne yazık ki Türklerde etik (iş ahlakı) yok.
İki ay boyunca yıllık 60 TL tutan sunucu parasını vermeyeni çektim ben. Her aradığımda ay unuttum, çırak yok, cuma ara bahenelerinden bıkıp en sonunda siteyi silip yerine “Bu site … borcunu ödemediği için kapatılmıştır” yazdım. 3 gün sonra beni “Paranı ödemeyi unuttuk diye böyle yazman beni üzdü” dedi utanmadan. Ama sonuçta param yatmıştı.
Bir başka Türk işimde de 4 ay geçmesine rağmen hala $500 paramı alamadım (merak etmeyin, işi teslim etmedim).
Bir daha bir Türk’e iş yapmak mı? Asla!!!" Tasarımcılara en çok söylenen 10 yalan! | Tasarımcının El Çantası | Hasan Yalçın Müşteri replikleri 8: Bizden de az kazanın…
(Reklamcıların inanılmaz paralar kazandığı sanılır. Özellikle de son krizde bunun böyle olmadığını biraz anlamışlardır, diyordum ama anlaşılamamış. Bazı müşteriler, ısrarla bütçeleme yapılırken ajanslara bu repliği aktarırlar. Ajansın bir hayır kurumu olduğunu düşünüyorlar sanırım.)
Müşteri replikleri 11: Biz bu parayı kazanmak için ne çok çalışıyoruz, biliyor musunuz? (İstedikleri işlerin bütçesini duyunca bazı müşteriler çıldırıyor. Ama onlara söylediğimiz fiyata daha dün lüks iki adet otomobil aldığını da arada ağzından kaçırıyor. Tabii ki bir de Rusya’da tatil için harcadığı paralar da işin cabası. Tüm oteli kapatmak bir iki yıllık reklam bütçesine denk geliyor ama bunu ona hatırlatmıyoruz. Unutmadan, biz de o parayı kazanmak için çok çalışıyoruz.) Müşteri replikleri | Marka Günlüğü Başka bir örnek, basit bir şey düşünelim. Mesela broşür. Her firmanın dönem dönem ihtiyaç duyduğu bir basılı malzemedir. Ajans bir broşürü hazırlarken ciddi bir çalışma yapar ve bunun bir bedeli vardır. Sonra kalitesine güvendiği bir matbaa da bunu basar. Ajans için matbaanın kalitesi çok önemlidir; iyi bir iş, kötü bir baskı yüzünden tüm şansını kaybedebilir. Bu noktada reklamveren, pazarlama departmanında çalışan birinin tanıdığı herhangi bir matbaacıdan aldığı fiyat daha düşük diye ajansına diretebilir. Bunu bir pazarlık unsuru olarak kullanabilir. Sonuç ne olacaktır? İş daha iyi mi çıkacaktır yoksa şişirilecek midir? Ajansın işi benimsememesinin şöyle bir riski vardır. Müşteri madem böyle istiyor, tamam öyle olsun dediği noktada işin yaratıcılığından taviz verecektir. Halbuki ajansa ödenen tasarım bedeli bu yaratıcılık için verilmektedir. Böylece reklamveren tarafındaki sorumlu birim, belki de farkında olmadan, çalışmayı şirketine daha faydalı olmak adına baltalamış olacaktır.
Kısaca, param yok ama reklam yaptırayım diye bir mantık pratik değildir. İyi bir iş bekleniyorsa bunun bedeline de katlanmak gerekir. Özellikle, yaşanan kriz ile birlikte bazı firmalar böyle tutumlar sergilemeye başladı. Bunu alışkanlık haline getirmeleri ise sonuçta kendilerine zarar verecektir.
Eğer bir şirket bir ajansı kendine seçtiyse ona güvenmek zorundadır. Güvenmediği bir ajansla da çalışmaması gerekir. Aksine davranmanın her iki tarafı da boş yere yıpratmasının yanında, bundan asıl zararlı çıkan reklamveren tarafı olacaktır. https://www.turk.internet.com/portal/yaziyaz.php?yaziid=4344 Türkiye’deki tasarım ve reklam piyasasının işleyiş sistemini çok yanlış buluyorum. Özellikle reklam ajanslarının hiçbirisinde tasarı ücreti, yaratıcılık ücreti kesilmiyor. Bu feci bir durum. Bütün sistem ajansların medya komisyonları ve prodüksiyon üzerine gizledikleri kararlardan oluşuyor.
Bu sistem de doğal olarak çok büyük yanlış anlaşılmaları beraberinde getiriyor. Türkiye’de konkur kavramı bu yüzden yanlış yerlerde dolaşıyor. Her işveren her işe konkur açıyor. Sadakat ve güven söz konusu bile değil. Bak Dergisi | Emrah Yücel Röportajı 1. Grafikerin, tasarıma başlamadan önce ürün hakkında her şeyi bilmesi gerekir. Özelliklerini, güçlü ve zayıf yanlarını, rakiplerini, hedef kitlesini, fiyatını; özetleyecek olursak, alıcının raftaki diğer ürünü değil de bizim ürünümüzü satın almasını sağlayacak şeyin ne olduğunu bilmelidir ki ambalaj aracılığıyla vermesi gereken doğru mesajın ne olduğuna karar verebilsin.
2. Bir tasarım çalışmasının beyninizde biçimlenmesi, olgunlaşması, araştırma yapılması, fotoğraf, illüstrasyon gibi çalışmaların ısmarlanması, tasarımın tamamlanması ve kontrol edilmesi için ihtiyacınız olan süre bellidir. Bu süreden daha önce çalışmayı bitirmeniz için, yapılacak işlerin bazılarından vazgeçmeniz ya da kaba deyimle 'şişirmeniz' gerekir.
3. İşin bütçesi, yine aynı hizmetleri etkiler. Bir ambalaj tasarımını üç saatte mi üç haftada mı yapacağınızı belirleyen şeydir bütçe. Tabii müşteri adına satın alacağınız hizmetlerin kalitesini de... Ortak Payda - Makaleler - Raftaki Ürünün Tek İletişim Aracı Ambalaj İlhan BİLGE Mimar Sinan Üniversitesi Ambalaj Tasarımı Öğretim Görevlisi Belki icat edildiğinden beri tedavülde olan köhne bir yalan:
“Para yok!” Bedava sirkenin baldan tatlı olduğunu hepimiz biliyoruz, lâkin üç kuruşa beş köfte olmadığını da… Memlekette, “valla olsa dükkan senin ama görüyorsun paramız şu kadarcık gözüm bea!” (ayıpsın, icabında canını bile düşünmeden verebilir) gibi ucuz bahaneleri ve peşin refleksleri olan müşteri kitlesinden bolca bulunur (hiç tanımadığı birine serveti hakkında bilgi vermek bir, bunu söylemek için tasarımcıyı ta bilmem neredeki ofisine çağırmak iki terbiyesizlik). “En üst Merciden” davranış kalıplarını ve gizemlerini öğrendiğimiz şu insanoğlundan aksi yönde bir yaklaşım beklemek de doğrusu pek safça olurdu. Hattâ vaziyet o hale geldi ki, neredeyse yaptırdığı işin üstüne para bile isteyecek kadar arsız tipler çıkarsa hiç şaşırmayın.
Eskiden beri, kendisini alemin akıllısı zanneden bazı acemi kurnazların; gülünç argümanlar, türlü laf cambazlıkları, hattâ laubali salvolarla muhatabına salak muamelesi yapmaya çalışmasını “ulan, çok mu enayi görünüyorum acaba?” diyerek hep hayretle karşılamış ve bu trajikomik hallerini kendi idraklerinin kıtlığına vermişimdir açıkçası. Şaşmaz bedahet duygusuyla, bazı gizemleri ve başa gelebilecekleri bile sezebilen feraset ehli bir yana, boş beleş vaadlere kanan her adam süzme ahmaktır zaten. Ancak ahmaklardan tasarımcı olamaz ve hiç kimse de böyle biriyle çalışmak istemez, yani istememeli!
Bahaneler boştur… Zira tasarımcı; müşterisinin kasasının bekçisi, muhasebecisi veya mal varlığı tespit komisyonunun başkanı mıdır? Değildir ve kontrol edemez...
Varını yoğunu, taşınırını taşınmazını, kârını zararını, alacağını vereceğini veya eğlence ve tatiller için ne kadar harcama yaptığını bilir mi? Bilmez ve ilgilenmez…
Devasa servetlere sahip olan iş adamlarının bile, “çok şükür iyi kazanıyoruz, öyleyse işçilerimiz de iyi kazansın” dediği görülmüş müdür? İstisnaları geçelim, ağlanmayan görülmemiştir…
Yalandan, yılandan sakınır gibi sakınanlar çok mudur? Buna da gülüp geçelim dilerseniz…
“Karşındakinin doğruyu söylediğini varsayma.” (Prof. Üstün Dökmen)
Kısacası, dilenci terminolojisi iş dünyasında geçmez. Derinliklerine nüfuz edemediğimiz ve kapalı kapılar ardında konuşulanlardan bîhaber olduğumuz yapılara, kırk yıllık dostlarımız gibi muamele edecek kadar saftirik değiliz çok şükür. Eğer yeteri kadar sermaye yoksa, girişimcilik hayalleri bir başka bahara ertelenir, olur biter. Bir işletme kuracak kadar birikimi olan, nitelikli ürün ve hizmetlerin yok pahasına satılamayacağını da bilen aklı başında bir işverenin, muhakkak tasarımcısını da mağdur etmeyecek seviyede reklam/tasarım bütçesi ayırması gerekir. Ancak, profosyonellerin verdiği fiyatları çok aşırı bulan bazı tipler, ucuza, çok daha ucuza (1/10, hattâ 1/100) başka bir tasarımcı bulabileceğini zannederek fellik fellik aranmaya koyulurlar ama nafile…
Why professional logo design does not cost $5.00 | JUST Şu yaman çelişkiye bakın ki; hem zekice tasarımlar çıkarabilecek kadar “akıllı ve yetenekli” bir grafiker arıyor, hem de üç beş kuruşa sömürebilmek için “gerzek” çıkmasını umabiliyor!.. Halbuki davul çalmaya gerek var mı, hiç kuşku duyulmasın ki ustalar da akıllıdır. Çileli eğitim süreçlerini, beceri skalasındaki mevkilerini, tasarımcı geçinen operatörlerle farklarını ve işlerine harcadıkları emeği herkesden daha iyi bilirler. Yani yıllar boyu çalışarak sanatsal becerilerini geliştirmiş hiçbir ciddi tasarımcı, makûl seviyelerin çok altındaki ölü fiyatlara asla tasarım yapmayacaktır ve beklemeyiniz (hem “paramız çok az” diyen, hem de on parmağında on marifeti olan “ultra süper eleman” arayan uyanıklar da ne çoktur. Halbuki, istediği donanıma sahip “muhayyel eleman”a Yirmibin TL bile az gelir de haberi yok herifin). Hem niye yapsın ki kardeşim, işbu istikrarsız ekonomik koşullar ve zorlu hayat şartlarında arsız bir mirasyedi değilse niye yapsın (gerçekten inanan ve imkânı olanlar; zekatlarını veriyor, infaklarını yapıyor ve düşkünleri kolluyorlardır zaten. Bunun dışındaki tüm ilişkiler ise alışveriş denklemi üzerinden yürütülebilir ancak)?
Lâkin ne tuhafdır ki; fabrikasına, hastanesine, okuluna, dersanesine veya restoranına milyonları gözden çıkararak yatırım yapabildiği halde, karşıki mahallenin tabelacısında çalışan ortaokuldan veya liseden terk “düşük donlu Corel’ci yeniyetme”ye 100 TL'ye logo yaptırmaya kalkarak kâr etmeye çalışan vizyoner ama gariban (!) işverenler de az değildir ha:
— İki şık şık, bi tık tık bee abisi, nedir yaani!.. Sen bitir hemen logoyu, ben çarşıdan dönüşte uğrar alırım, şöyle afili bir şey olsun ama haaa!..
— Ayıpsın başkan, hemmenn geliyoo!..
Yukarıda başlarına nelerin geldiğini bütün örnekleriyle gösterdik. Böylesi kafalarca yönetilen hiç bir işletme; geniş kitlelerce tanınamamış, itibar kazanamamış ve asla markalaşamamıştır. Yok, bir tane bile gösteremezsiniz. Öyleyse, bilgeliğin ve şu kadîm düsturun gereği olarak; “ahbab çavuşlara” falan değil, her işi ehline teslim ediniz. Zira, “acemi marangozun talaşı, kerestesinden çok olur!”
Cem Yılmaz - Türkler Uzayda - Timsah.com Cem Yılmaz - Ahiret - Video Vidivodo Ve günü kurtaran, geleceğini kaybeder...
•
Görünürde kolay, görünürde basit olanın içinde ne kadar çok düşünce yattığını bilmek, Bir Neo-Modernist Manifesto*|*Elma+Alt+Shift Bazı yüzeysel vatandaşlar, sadece “genellikle küçük boyutlarda kullanılmasına” bakarak logo tasarımının basit ve ucuz bir iş olduğunu zannederler. Yani bu şahane zihniyete göre; boyutlar ne kadar ufalırsa, fiyatlar da aynı nispette dibi buluyor... Halbuki bu alemde, pırlantalar ve çipler gibi, boyutları küçük olsa da kıymet ve işlevleri büyük pek çok nesne olduğunu hepimiz biliyoruz. Yani iddialı bir markayı, on yıllar boyunca temsil edebilecek nitelikte “
smart and clean” görünen bir logo tasarlamak gayet büyük ve zor bir iştir. Bu yüzden markanızı; yanlış, çirkin ve gülünç kurumsal kimlik ve lansman kampanyalarıyla hedef kitlenize takdim eden ve çok geçmeden görsel çöplükteki yerini alacak kakofonilere; kopya, sahte, güdük ve kaotik çalışmalara bir kuruş bile ödememelisiniz. Yukarıda mercek altına aldığımız, tasarım bilgi ve becerisi olmayan sözde uyanıkların,
hazır logo programlarından falan elde ettikleri kel alâka biçimleri, “gel vatandaş gelll!” çığırtkanlığıyla yok pahasına pazarlamasına itibar edip de sakın itibarınızı zedelemeyiniz. Sakın ucuz hesaplar yaparak kurumsal kimliğinizin akıbetini işbu çapulculara emanet etmeyiniz, kendiniz kaybedersiniz.