GİRİŞ
''İlham olamayacak kadar eksiksin. Bir darbede yıkılabilirsin. O
kadar komiksin ki beni gülmekten ağlatabilirsin.''
Duvara yazılan anıların nereye gideceğini sanıyordun...
Elbette anlamı olmayan bir yere gidecekti. Elbette varlığının bir
kısmını da yanına almayı ihmal etmeyecekti. Ve elbette bir
yanının ölmesine yardım edecekti... '' I'm sorry'' .
Tüm yaşantıların çöpe atılabileceği bir düzlük sonu
olsaydı. Sonundaki çöplerden istediklerimizi toplasaydık; yeseydik
onları... Ayıklamadan tamamen... Tüm pisliğiyle; ki dünyada
onlardan güzel pislik yoktur... Bunun tadını çıkarıp ve bir de
canını çıkartıp birilerinin, karnavala katılsaydık. Yoklanmış
bütün delikler adına sert ve hafif pürüzlü bir zemine
oturabilseydik...
GELİŞME
Oturduğumuzu varsayan tüm iktidarlara karşı yumuşak kaslar
oluşturduk; haz vermesin diye; ve tüm idollerimize, üstünfikirli
tanıdıklarımıza sımsıkı kaslar sunduk. Yarattığı sonuç aynı
olmasına rağmen, yarattığı keyif aynı değildi. Önce her
seferindeki taktiklerin artması öncellenerek birincisi yeğ tutuldu,
fakat kasları rahat bıraktığımızdan olacak dedik; sıkınca geri
teptiler, sunuşun sonucu da bir olmuyor. Ya ikincisinde? Yavaş
yavaş, ağır ağır giren büyük deyişler... Artarak hızlanan ve
hiç durmayan bir boşalım. Sürekli hazzın verdiği keyifle
fikir-çakışması.
Olacak şey değil... Her yer ıslak. Kayıp düşmek ne kelime;
biz yüzmeyi öğrendik!
ÇIKIŞ
''Temizliği sevmiyorum. Alçakça... Neyi temizleyeceksin
üstünden? O kadar saf olduğunu hiç sanmıyorum... O Tanrı'ya
söyle beni becerirken dünyayı hiç olmadığı kadar pisletiyor.
Lavların nereden geldiğini sanıyorsun? Tanrı beni ne zaman becerse
bir yanardağ patlar.
Yine de sonunda kazanan kim hiç bilemedik . . .
Erkal Özge
''İlham olamayacak kadar eksiksin. Bir darbede yıkılabilirsin. O
kadar komiksin ki beni gülmekten ağlatabilirsin.''
Duvara yazılan anıların nereye gideceğini sanıyordun...
Elbette anlamı olmayan bir yere gidecekti. Elbette varlığının bir
kısmını da yanına almayı ihmal etmeyecekti. Ve elbette bir
yanının ölmesine yardım edecekti... '' I'm sorry'' .
Tüm yaşantıların çöpe atılabileceği bir düzlük sonu
olsaydı. Sonundaki çöplerden istediklerimizi toplasaydık; yeseydik
onları... Ayıklamadan tamamen... Tüm pisliğiyle; ki dünyada
onlardan güzel pislik yoktur... Bunun tadını çıkarıp ve bir de
canını çıkartıp birilerinin, karnavala katılsaydık. Yoklanmış
bütün delikler adına sert ve hafif pürüzlü bir zemine
oturabilseydik...
GELİŞME
Oturduğumuzu varsayan tüm iktidarlara karşı yumuşak kaslar
oluşturduk; haz vermesin diye; ve tüm idollerimize, üstünfikirli
tanıdıklarımıza sımsıkı kaslar sunduk. Yarattığı sonuç aynı
olmasına rağmen, yarattığı keyif aynı değildi. Önce her
seferindeki taktiklerin artması öncellenerek birincisi yeğ tutuldu,
fakat kasları rahat bıraktığımızdan olacak dedik; sıkınca geri
teptiler, sunuşun sonucu da bir olmuyor. Ya ikincisinde? Yavaş
yavaş, ağır ağır giren büyük deyişler... Artarak hızlanan ve
hiç durmayan bir boşalım. Sürekli hazzın verdiği keyifle
fikir-çakışması.
Olacak şey değil... Her yer ıslak. Kayıp düşmek ne kelime;
biz yüzmeyi öğrendik!
ÇIKIŞ
''Temizliği sevmiyorum. Alçakça... Neyi temizleyeceksin
üstünden? O kadar saf olduğunu hiç sanmıyorum... O Tanrı'ya
söyle beni becerirken dünyayı hiç olmadığı kadar pisletiyor.
Lavların nereden geldiğini sanıyorsun? Tanrı beni ne zaman becerse
bir yanardağ patlar.
Yine de sonunda kazanan kim hiç bilemedik . . .
Erkal Özge