Gözlerim çok dolup, dolup boşalıyor bu aralar. Kalbimde şöyle avaz avaz bağırarak ağlamak istiyor. Okkalı bir neden arıyorum çok derinime inmeden. İnersem bulurum kesin özlemişlerdir beni ama inemem şimdi oralara..
Şöyle bir film izlesem, birkaç bunalım şarkı belki de birkaç bişey kadeh eşliğinde (alkolizm akımına mı kapılmaya başlıyorum ne
..).. Akar yaşlar, arınır ruhum..
Tek başına yapmayı sevdiğim tek şey ağlamak galiba./Her insan yalnızlık sevmez herhalde ama ben hakkaten sevmiyorum yalnızlığı ve yalnız yapılan şeyleri. Hayatım hep kalabalıklarla (kalabalık bir aile+ 7 yıllık yatakhane + şimdi de yurt) olduğundan mıdır bilmem; yalnız yemek yemek bile benim için çok acıdır../ Hatta bazen avaz avaz, hıçkıra hıçkıra.. Hani böyle çiçeklerin toprakları havalandırılır ya ayda bir falan.. Ağlamak da benim için öyle.. Periyodu değişse de genelde bir aydan fazla tutamam onları içimde. Çok basit bir neden bularak bile kavuşturabilirim rimelli gözyaşlarımı, içimdeki kırıklıkları, kızgınlıkları beyaz mendillerle.
Bi de daha çok kendime saklamayı seviyorum o gözyaşlarını. Kimseler anlayamaz ya da ne bileyim ben açıklayamam ki nedensiz zırzırlarımı.. Ancak belki bir şarkı, kağıt, kalem eşlik edebilir bana ya da aynadaki yansımam; yani yine ben..
Çünkü “Öğrendim ki; yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın; dünya sizin için dönmesini durdurmuyor..
/Ataol Behramoğlu/