Neler yeni

Yeni mesajlar Yeni konular En çok mesaj En çok tepki En çok görüntülenen

Value
Tepkime puanı
195

Profil mesajları Son aktivite Gönderiler Hakkında

  • İçimin tünellerine girer girmez bir fener alıyorum elime.
    Buralar çok karışık...
    Kaç defa geldim, gene de hep kayboluyorum.
    Onunla ben hep sevişecek gibi baktık birbirimize,
    Bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık....
    Bir gün bir adam bir çölün ortasında bir vaha gördü.
    Önce sevindi, sonra “Bu olsa olsa bir seraptır” diye düşünerek endişelendi.
    Yine de o tarafa doğru koşmaktan kendini alamadı. Koştu koştu.
    Siz deyin kırk dakika, ben diyeyim 40 yıl boyunca…
    Nihayet varması gereken yere vardı.
    Heyhat, orada gerçekten bir vaha vardı.
    Serap olan adamdı...

    Gökhan Özcan
    Kadınlara hep gülümsemelisin; güzellerse sen zevk alırsın, çirkinlerse onlar zevk alır.
    Yanımda olsaydın anlatacak çok şeyim vardı sana.
    Belki de susardım saatler boyu.
    Konuşmam gereken hiçbir yerde konuşamadığım gibi.
    Çizginin öbür yanı intihardır.
    Öyleyse yaşamak, intiharın kenarında kıyısında, belki de tam eşiğinde zıplayıp durup, zaman zaman ayaklarını boşluğa sarkıtmak pahasına oynamak, oynamak, hiç yanmayacakmış gibi oynamaktır.
    Ertelemek, yaşamın mayasını kaçırır.

    Kızdıysan bağır, sevindiysen söyle, acıktıysan ye, uykun geldiyse yat, özlediysen arkasından koş, sıkıldıysan çarp kapıyı çık, konuşmak istiyorsan konuş.

    Sonraya ertelenen ne varsa ruhunu, kokusunu, tazeliğini, öz suyunu yitirir....
    Babamın küçük kızıydım ben.
    Elinden tutup bakkala götürdüğü, şeker alıp mutlu ettiği küçük kızı.
    Küçücük bir kızdım ben kanayan dizleri olan,
    Pembe pembe elbiseler içinde saçı iki yana örülüp prenses ilan edilen.
    Yetmedi bana bu mutluluk büyümek istedim.
    Ve bir gün geldi büyüdüm.
    Babam artık elimden tutmuyor, şekerle alınacak bir gönlüm bile yok.
    İnsan kanayan dizlerini özler mi?
    Ben özledim...


    :heart::heart::heart:
    Saate bakmaksızın kapısını çalabileceği bir dostu olmalı insanın…
    ‘Nereden çıktın bu vakitte’ dememeli, bir gece yarısı telaşla yataktan fırladığında; gözünün dilini bilmeli; dinlemeli sormadan, söylemeden anlamalı…
    Arka bahçede varlığını sezdirmeden, mütemadiyen dikilen vefalı bir ağaç gibi köklenmeli hayatında; sen, her daim onun orada durduğunu hissetmelisin. İhtiyaç duyduğunda gidip müşfik gövdesine yaslanabilmeli, kovuklarına saklanabilmelisin.Kucaklamalı seni güvenli kolları, dalları bitkin başına omuz, yaprakları kanayan ruhuna merhem olmalı…En mahrem sırlarını verebilmeli, en derin yaralarını açıp gösterebilmelisin; gölgesinde serinlemelisin sorgusuz sualsiz…Onca dalkavuk arasında bir tek o, sözünü eğip bükmeden söylemeli, yanlış anlaşılmayacağını bilmeli.
    Alkışlandığında değil sadece, asıl yuhalandığında yanında durup koluna girebilmeli. Övmeli alem içinde, baş başayken sövmeli ve sen öyle güvenmelisin ki ona, övdüğünde de sövdüğünde de bunun iyilikten olduğunu bilmelisin.Teklifsiz kefili olmalı hatalarının; günahlarının yegane şahidi… Seni senden iyi bilen, sana senden çok güvenen bir sırdaş..Gözbebekleri bulutlandığında, yaklaşan fırtınayı sezebilmelisin. Ve sen ağladığında onun gözlerinden gelmeli yaş…Yıllarca aynı ip üstünde çalışmış, cesaretle ihanet arasında gidip gelen bir salıncağın sınavında birbiriyle kaynaşmış iki trapezci gibi güvenle kenetlenmeli elleri…‘Parkurun bütün zorluklarına rağmen dostluğumuzu koruyabildik, acıları birlikte göğüsleyebildik ya; yenildik sayılmayız’ diyebilmeli…Issızlığın, yalnızlığın en koyulaştığı anda, küçücük bir kağıda yazdığımız kısa ama ümit var bir yazıyı yüreğe benzer bir taşa bağlayıp birbirimizin camından içeri atabilmeliyiz:
    ‘Bunu da aşacağız!
    Önümde dursan ve bana baksan; içimdeki acılar hakkında ne bilebilirsin ki; ben seninkiler hakkında ne bilebilirim ki? Ve ayaklarına kapanıp ağlasam ve anlatsam; sana cehennemin sıcak ve korkunç olduğunu anlatsalar; benim hakkımda cehenneme ilişkin bildiklerinden daha fazla bilecek misin? Bu yüzden bile biz insanlar cehennemin kapısının önündeymişiz gibi birbirimizin karşısında o kadar saygılı, o kadar düşünceli, o kadar sevgiyle durmamız gerek.
    Şimdi ben yok denecek kadar çokum.
    Firardayken insan ve buz kesiyorken hava,
    Soğuk en çok parmak uçlarıma yakışmaz.
    Şimdi vakit seyir defterimde yorgundur,
    Şimdi feryat en çok sesimin tonunda vurgundur...
    Ve şimdi hayat;
    Cevabını bildiğim en zor sorudur !..

    Kuleler yaptırdım içime,
    11 eylül gibi vurulmak isterim.
    Kalbini çarpanlarına ayıra bilen varsa gelsin.
    Yoksa zerafet, bu başta döndürme kuvveti değildir.
    Cüceler yaptırdım içime, görmek isteyen varsa eğilsin.
    Sırtı görünen herkesi kaçıyor sananların aklını yerinden oynatacak olan, o kişinin savaş aletlerini almaya gittiğini öğrenmesi olacaktır… Hayri Küçük..
    Her hakiki aşk, umulmadık dönüşümlere yol açar. Aşk bir milad demektir. Şayet aşktan önce ve aşktan sonra aynı insan olarak kalmışsak, yeterince sevmemişiz demektir. Birini seviyorsan onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektir !...
    Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
    Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi.
    Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten,
    Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği.
    İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne,
    Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa.
    Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır.
    Kopmaz kökler salmaktır oraya...
    Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını,
    Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin.
    Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara,
    Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin...
    İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine,
    Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına.
    İnsan balıklama dalmalı içine hayatın,
    Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına.
    Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar,
    Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın.
    Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu,
    Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın.
    Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle,
    Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı.
    Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına,
    Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı.
    Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
    Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına...
    Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır...
    Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana...
    Yanılmıyorsam, Donald Trump’a sormuşlardı:
    “Sizce zengin olmak için ne kadar servete ihtiyaç var?”
    Cevaben, “15 Milyon dolardan sonrası fark etmez” demişti.
    Hak verdim. Tamam, insanın ihtiyaçları sınırlı, istekleri sonsuzdur. Fakat dünyanın limiti belli güzelim. Bedenin kapasitesi de ortada… Dünyanın tamamı senin oldu. Bahamalar, Havai… Pırlanta tuvalete s...n, som altından tabaklarda havyar yedin, dünyanın en kaliteli şarabını içtin, en kaliteli fırtı çektin… Eeee, sonra? Ne kadar zenginleşirsen zenginleş, geriye dönüp baktığında pırlanta tuvalete bıraktığın eserin, Hint fakirininkinden bir farkı olmadığını anlayacaksın. Zenginlik, bir yerden sonra öyle bir raddeye ulaşacak ki, her şeyi satın alabileceğini gördüğün an, aslında hiçbir şeyi satın alamayacağını göreceksin. Şimdi bana bak, gözlerimin içine bak ve söylediklerime kulak ver bebeğim; daha çok zenginleşmek yoktur, daha çok şımarmak vardır.
    Ve sen çok şımarıksın.Murat Zelan
    Sizinle yaşadığım her şey kıyamet,
    Sizinle yaşadığım her şey cinnet,
    Sizinle yaşadığım her şey cinayetti.
    Ruh kirlendi,
    Kalbimin kenarında atını durduranlar için,
    Akrep beslemekteyim.
    Birhan Keskin
    Zihnimizde çınlayıp duran ses, diyor ki; "Tadını çıkar!"; "Keyfine bak!" Zaten günümüzün en gözde lafı "keyif", en aranan şey ise "tat." Ama kimse "değer"den söz etmiyor. Bize "hayatın değerini bil; değerini bil her şeyin" diyen yok! O yüzden içten içe çürüyoruz! Bütün tatlar hızla çöpe gidiyor, keyifler bozuluveriyor!

    "Değerli dostluklar" ın devri geçti mi, ne? Herkes "eğlenceli arkadaşlıklar" peşinde... Birbirimizi hızla tüketip geçiyoruz.

    Sevinç ve şükür duygusunu "değer bilmek"ten kopardık! Oysa şükür, "oh" deyip keyif çatmak değil, derin bir iç çekiştir. Sadece "an"ın değil, gelenin ve gidenin "değeri"ni bilmektir.

    Bazı tanıdıklarım var... "Arkadaşlık kapısı" hep açık insanlar bunlar. Giren, çıkan belli değil. İlk bakışta, "ne güzel" diyorsunuz, "nasıl da cana yakın insanlar bunlar!" Sonra aynı kapının önüne çöp diye bırakılanlara bakıyorsunuz. Ortak anılar, mahrem paylaşımlar... Hepsi orada! Hepsi hızla çöp olmuş!
    HAŞMET BABAOĞLU
  • Yükleniyor…
  • Yükleniyor…
  • Yükleniyor…
Üst