Neler yeni

Yeni mesajlar Yeni konular En çok mesaj En çok tepki En çok görüntülenen

Grafik Tasarımcı, tasarımlarında ne kadar özgürdür?

Nüket HOTALI

♾️Grafik Gurusu♾️
Katılım
27 Ocak 2008
Mesajlar
1,139
Tepkime puanı
35
Yaş
52
Web sitesi
www.hotali.com.tr
Grafik tasarımegitimi, güzel sanatlar fakültelerinde, uygulamalı güzel sanatlar bölümlerinde verilmekte. Grafik bölümü öğrencisi, bir resim yada heykel ögrencisine eş deger bilgilerle ve paralel eğitimle yetişmekte... Böylelikte bir sanat dalı olarak geçerligini koruyor...
Grafik tasarım, üretimle birlikte (çoğaltma), ticaret noktasına geldiği zaman, grafik tasarımıcı'nin tasarım özgürlügünü etkileyen bir çok neden ortaya çıkıyor.
Grafik Tasarımcı tasarımlarında ne kadar özgürdür? Tasarımı etkileyen unsurlar nelerdir?
 
Son düzenleme:

shedesign

👑Efsanevi Grafiker👑
Katılım
19 Mar 2008
Mesajlar
2,233
Tepkime puanı
104
Web sitesi
www.asigazetesi.com
bence grafık tasarımcı tasarımı yaparken dıledıgı kadar ozgurdur.. onemlı olan bu ozgurluge musterının ortak olmasıdır.. kısısel tasarımlarda denemelerde de bu ozgurlukler ve kısısellıkler dahıl oluyor ve kendını epeyce gosterıyor >)
 

Nüket HOTALI

♾️Grafik Gurusu♾️
Katılım
27 Ocak 2008
Mesajlar
1,139
Tepkime puanı
35
Yaş
52
Web sitesi
www.hotali.com.tr
Bencede tasarımcı sonunda kadar özgür olmalı.
Tasarım ofset baskı için renk ayrima gittiginde renk ayırımı yapan arkadaş küfrederse? ne yapacagiz? :D
 

MusTaPha

🌱Yeni Üye🌱
Katılım
5 Eyl 2008
Mesajlar
8
Tepkime puanı
0
Shedesign'e katılıyorum!

Hayal gücünün alabildiğince özgürdür tasarımlar.
Ama bir iş üzerinde çalışıyorsanız, müşteri'nin istekleri doğrultusunda bazı noktalarda sınırlamalar olabilir.

Ama isteyen kendi çalışmalarında, zihninin derinliklerindeki gücü kullanarak çok güzel tasarımlar ortaya çıkarabilir.

Bir dipnot:
Bu arada, ne kadar eğitimi verilsede, her türlü sanatta olduğu gibi bundada bir el yatkınlığı ve doğuştan yetenek olması gereklidir.
Nice insanlar var bu bölümlerde okumuş başka sektörlere yönelen.
Bide benim gibileri var yıllarca muhasebe okuyup, eli yatkın olduğu için tasarım sektörü ile ilgilenen.

İyi günler!
 

Nüket HOTALI

♾️Grafik Gurusu♾️
Katılım
27 Ocak 2008
Mesajlar
1,139
Tepkime puanı
35
Yaş
52
Web sitesi
www.hotali.com.tr
Shedesign'e katılıyorum!

Hayal gücünün alabildiğince özgürdür tasarımlar.
Ama bir iş üzerinde çalışıyorsanız, müşteri'nin istekleri doğrultusunda bazı noktalarda sınırlamalar olabilir.

Ama isteyen kendi çalışmalarında, zihninin derinliklerindeki gücü kullanarak çok güzel tasarımlar ortaya çıkarabilir.

Bir dipnot:
Bu arada, ne kadar eğitimi verilsede, her türlü sanatta olduğu gibi bundada bir el yatkınlığı ve doğuştan yetenek olması gereklidir.
Nice insanlar var bu bölümlerde okumuş başka sektörlere yönelen.
Bide benim gibileri var yıllarca muhasebe okuyup, eli yatkın olduğu için tasarım sektörü ile ilgilenen.

İyi günler!

Yazdıklarinizin konu basligi ile ilgisiz buldum. Dipnotunuzun bu konuya faydası yok...Lütfen bu konuyuda alaylı okullu tartismasina cevirmeyelim.... :(
 

MusTaPha

🌱Yeni Üye🌱
Katılım
5 Eyl 2008
Mesajlar
8
Tepkime puanı
0
İlk mesaj için kötü bir karşılama oldu.
Silinebilir mesaj, Konunun sapmaması için!
 

farukcagla

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
30 Ocak 2008
Mesajlar
127
Tepkime puanı
2
Web sitesi
www.fcagla.com
YIL 2000, ET LOKANTALARI ZİNCİRLERİ SAHİPLERİNDEN
KILLI KADAYIF KARDEŞ NE DEDİ?

Mecidiyeköy’ de 5-6 kişilik kadrosu olan bir ajansta çalışıyordum. O günlerde hızla büyüyen Orta Doğu Arap-Kürt sofrası kebapçı zincirlerinden bir tanesine broşür hazırlıyorduk.

Firmanın reklam işleriyle görevlendirdiği genç ve güzel bir bayan yetkili ile karşılıklı saygı çerçevesinde zevkli bir ön çalışma yapmıştık…

Daha sonra son değişiklikler için bu bayan, patronlardan biriyle geldi. Gelen patron kardeşlerden biriydi, göbeğine kadar açık kıllı göğsü ve gerdanındaki parmak kalınlığındaki altın zinciri ile restoran zincirlerinin servetine ve Abuzer Kadayıf tiplemesine aynen uyuyordu.

Önce parayı, sonra karşı cinsi belli bir yaştan sonra gördüğü için yanındaki güzel bayana hava atıyor, grafik tasarım üzerinde istediği olur olmaz değişiklikleri bana yaptırıyor, bayana da ikide bir “nasıl oldu” diye soruyordu. Bayan kaçamak cevaplar veriyordu, çünkü tasarım artık tasarım olmaktan çıkıyordu. Bay kıllı kadayıf umduğu takdir ve desteği bayandan göremiyordu.

Tasarım katliamına son vermek için son bir şansımı deneyerek hiç de kullandığım bir üslup olmadığı halde, istenilenlerin grafik tasarım kurallarıyla bağdaşmadığını güzel sanatlar okullarında böyle öğretilmediğini söylemek talihsizliğinde bulundum. Aklımca, mektepli olmama sığınacak ve tasarımı kurtaracaktım.

Adam aynen şunu dedi;

-Ben senin gibi güzel sanatlar tahsili almadım, ama bu tasarımın parasını ben veriyorum, senin zevkine göre değil benim zevkime göre yapacaksın. Senin dediğin değil, benim dediğim olacak.

İnanın, herkesin bildiği ve dillerde dolaşan “Kro’yum Ama Para Bende” sözünün bir başka ifadesiydi…O sözü duyar fakat inanamazdım, canlı örneğini o zaman bu muhabbette yaşadım.

Bu muhabbetten sonra; para ile kültürün aynı adamda olmadığını çok daha iyi anladım.

Kıllı kadayıf, bayanın gözünde aklı sıra bir zafer kazanmıştı… Parasını sokağa atarak berbat bir tasarım yaptırmıştı.

Bir an, çalıştığım ajanstan istifa etmek aklıma gelmişti, ama hayat şartları vesaire diye özetlediğimiz gerekçeler yüzünden yapamamıştım.

Bu olaydan sonra reklamcılık biliminin kurallarına göre doğru reklam yapmak yerine, müşterinin beğenisine göre reklam yapmak zorunda kalanlara daha bir hoşgörü ile yaklaşmaya çalıştıysam da; asıl reklamcıları bu duruma iten koşullardan nefret etmeye başladım.

Parayı verenin düdüğü çaldığını, kendi parasıyla kendi reklamını rezil edenlerin sayısının da hayli fazla olduğunu zaman geçtikçe daha iyi anladım.

Faruk Çağla
 

MusTaPha

🌱Yeni Üye🌱
Katılım
5 Eyl 2008
Mesajlar
8
Tepkime puanı
0
Mustafa bey ; uzun bir kesit daha sunacağım ama, uzun olduğu için tereddüt ediyorum. İstek olursa yazarım.

Üstad BEnce Sakıncası Yok.
Paylaşım için buradayız.
Sizin gibi tecrübeli insanların yaşantılarından alacağımız dersler olmalı...
 

farukcagla

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
30 Ocak 2008
Mesajlar
127
Tepkime puanı
2
Web sitesi
www.fcagla.com
2006 yılında Mecidiyeköy’deki bir ajansa art direktör olarak girmiştim.

Ajansımızın patronu Ankara’ya sık sık gider, devlet katındaki bürokrat yakınları vasıtası ile büyük işler alır, bunları tek başına yapacak kültürü ve bilgisi olmadığı için yanına öğretim üyesi olan, ajansta part time kreatif direktör olarak çalışan bir hanım arkadaşımızı da alırdı.

Aldıkları işleri; öğretim üyesi dostumuzun kreatif direktörlüğü, benim art direktörlüğüm altında elimizde bulunan tek grafiker arkadaşımıza yaptırmaya çalışırdı.

Genellikle de grafiker kardeşimizin işi başından aşkın olduğu için, o benim grafikerliğimi yapacağı halde ben onun grafikerliğini yapardım.

Bir gün Istanbul’un büyük ilçelerinden birinin Belediye bülteni işi geldi. Patronumuz iktidara yakın çevrelerin adamıydı. 1995 yıllarında çantacı tabir edilen kişilerden olup, İstanbul belediye başkanlığına gidip oradaki büyük memurlardan matbaa ve tasarım işleri ister imiş. Sonra desteklediği partiye Allah yürü ya kulum deyince, partiyle birlikte kendisi de yürümüş.

Eskiden İstanbul belediyesinden fatura irsaliye baskıları alırken, şimdi bilmem ne bankasının 500 bin adet yılbaşı ajandasını ve takvimini alıyordu.

Yanımda çalışan Ahmet adlı grafiker kardeşimiz ise; “abi boşuna kafanı da yorma, dilini de yorma. Türkiye’de yetenekli olup güzel iş çıkartan ajanslar niçin iş alamıyor diye üzülme. Şu 3 şeyden birinin adamı olursan köşe olursun, gerisi palavra” derdi.

Neymiş onlar dediğimde; “1-Tarikat veya Cemaatin adamı olacaksın 2-Aşiret veya hemşerinin adamı olacaksın 3-Siyaset veya bir partinin adamı olacaksın” demişti.

Yahu doğruydu. Cuk oturuyordu. Bizim patron bir cemaatin adamıydı, bir partinin sadık destekçisiydi, matbaacı ortağı ise kendi memleketlisiydi…

1 ve 3 no.lu maddeler sayesinde Ankara’dan iş alır, 2 no.lu madde sayesinde matbaada bastırırdı…

Onun için grafik tasarımın kaliteli olması filan hiç önemli değildi. Tek ölçü müşterinin beğenmesiydi.

Yani kelimenin tam anlamıyla MÜŞTERİNİN EMİR ERİ OLAN bir AJANS profili çiziyordu…

Bakın nasıl?

Evet, bir gün Istanbul’un büyük ilçelerinden birinin belediye bülteni işi geldi. Patron beni odasına çağırdı, “Faruk bey ilk kez bu belediyeden iş alacağız. Bu tasarım çok önemli… Bu güne kadar yapılan belediye bültenleri hep klasik anlamda 3 sütun halinde yazıları olan, resimleri küçük çalışmalar. Biz bunun dışına çıkacağız. Şöyle büyük ve bol fotoğraflı, mümkünse az yazılı, başlıklar büyük puntolu bir çalışma olsun istiyorum. Tıpkı AKSİYON, AKTUEL ve NOKTA dergileri gibi olmalı. Siz 3-4 sayfasını çalışıp grafiker Ahmet’e işi paslayın, kalan 32 sayfayı Ahmet bu gece kalır, yarına bitirir. Belediyenin reklam sorumlusu beyefendi yarın gelecek. Renkli çıkış ve maket halini yarın teslim etmemiz gerekecek…”

-Metinler ve fotoğraflar var mı? dedim.

-“Elimizde şimdilik çok kısa metinler ve eski bültenlerde kullanılan fotoğraflar var, onlardan harmanlayıp, bir şeyler yapın.” dedi.

-“Peki konu başlıkları, özel bölüm sayfaları, ayın dosyası, haberler gibi bölümler var mı?” diye sordum.

-“Metinleri inceleyin, kafanıza göre sayfaları ayırın, ayın konusunu filan siz belirleyin. Serbestsiniz” dedi.

(aslında editörlüğü de metin yazarlığını da bana yaptırıyordu).

Metinlerin ve resimlerin olduğu CD ler elimde macitoshun başına gittim. Yanımdaki Mac’de Ahmet çalışıyor. “Ahmet” dedim. “Bu derginin 3-5 sayfasını yapacağım gerisini sen hazırlayacakmışsın”. “Abi mümkün değil” dedi. “Bankanın ajandasını çalışıyorum. Bu gece bunlar için sabahlayacağım.”

“Peki Ahmet ne yapacağız, benim Mac in klavyesi bozuk ekranı da titriyor. Hadi 2-3 sayfayı çıkartırım da 36 sayfa imkansız bu makinede.”

Abi, patronla konuş dedi. Yani iş yine bana kalmıştı. Sadece adımız art direktördü burada, geldiğimden beri yaptığım bir taslağı Ahmet’e orijinale dönüştürmesi için verememiştim. Bu ajans art direktörün bile ne olduğunu bilmiyordu.

Durumu patrona söyledim, en iyi çözümün evde çalışıp sabaha uyumadan ajansa gelmek olduğuna karar verdik.

İş başa düşmüştü yine.

Ben o gece evimde hiç uyumadan 36 sayfalık bülteni(veya dergiyi) bitirdim. Sabah 10 sularında ajansa gittim. Elimdeki CD’den ajansta bulunan çok iyi bir marka olan printerden renkli çıkışları aldım. Ahmet’in gelmesini bekledim. Ahmet her gece geç çıktığı için sabahları 11.00 den aşağı gelmezdi. Ondan önce gelen patron ise hep Ahmet’in arkasından söylenir ama yüzüne bir şey diyemezdi.

Neyse Ahmet ile Patron aynı saatte geldiler. Ahmet’e renkli çıkışlardan maket yapmasını rica ettim. Patron dedi ki, “Ahmet yapamaz siz yapacaksınız”. Niye? dedim. “Ahmet ajandanın renkli çıkışını alacak, işi var, çıkışı siz maket yapın.”

Çok sinirlendim. Dün gece 3-4 sayfasını yapacağım işin hepsini yaptım, üstelik hiç uyumadım. Ahmet gece 11,00 de gitmiş, sabah 11,00 de gelmiş. Bir de maketi ben yapacağım, benim art direktörlüğüm nerede kaldı?

Bu sinirle patronu odasına kadar davet ettim. Odasında dedim ki; “siz beni buraya grafiker olarak almadınız, mac operatörü olarak almadınız. Eğer tasarımcı grafiker olarak alsaydınız kendi taslağımı kendim yapar, kendi maketimi kendim keser yapıştırırdım. Dün gece Ahmet’in işi var diye onun işini ben yaptım. üstelik hiç uyumadım. Şimdi yine onun işini ben yapacaksam ne olacak bu böyle?”

“Üstadım” dedi. Onun işini yapmıyorsunuz ki, siz kendi yaptığınız taslağın çıkışını aldınız ve kendi çıkışınızın maketini yapacaksınız”

Yahu dedim içimden, bu adam ya saf, ya çok kurnaz pişkinliğe vuruyor. “Bakın” dedim, “bu iş sadece benim işim değil, bu bir ekip işi… Eğer beni art direktör olarak aldıysanız bu maketi Ahmet yapacak, eğer beni grafiker olarak aldıysanız ben yapacağım. Eğer herkese ayrı ayrı iş verip, herkesten bağımsız olarak iş isteyecekseniz burada art direktör yok demektir veya art direktör sizsiniz demektir. Öyleyse ben burada çalışamam, hesabımı kesin çıkıyorum…”

Patron sırıtarak; “Dur sinirlenme üstadım, Ahmet elindeki maketi bitirsin, sonra seninkini yapar, sen keyfine bak… Belediyenin adamı saat 15,00 de gelecek. O zamana kadar çook zaman var.”

Allah Allah dedim, önce maketi benim yapmam konusunda üzerimde baskı kurdu, sonra sıkıyı görünce yelkenleri indirdi, ne biçim adam ya diye düşündüm. Demek haklı olduğumu kabul etti dedim.

Saat 13,00 ‘de patron çıktı gitti. Gitmeden dedi ki, saat 15,00 de belediye yetkilisi gelecek, siz maketi birlikte değerlendirirsiniz.

Ben ise uykusuzdum eve gidip yatmak istiyordum, bu kez müşteri temsilciliğini de bana yıktı.

Neyse beklenen kişinin geldiğini zilin çalınmasından ve sekreter hanımın onu içeri buyur etmesinden anladım.

Yan taraftan sekreterin konuşmaları odama kadar geliyordu. Art direktörümüz Faruk bey var içerde sizi bekliyor, taslak hakkında görüşebilirsiniz dedi.

Gelen belediye yetkilisi zat benimle görüşmeyi kabul etmedi, patronu bekleyeceğini bildirdi, çalışmayı da görmek istemedi. Varsa yoksa patron nerede, onun geleceğini bilmiyor muymuş, niçin gitmiş, nereye gitmiş… Bunları söyleyip duruyordu.

Sonunda patron geldi. Benim odamdan maket haline gelmiş taslağı aldı, kendi odasında bekleyen belediyenin reklam işlerinden sorumlu zat-ı muhteremin yanına gitti. Yarım saat konuştular… Sonra patron onu yolcu etti ve elinde taslakla benim bulunduğum bölmeye geldi.

Dedi ki;
- Haklı olarak beğenmedi, çünkü onun dediği gibi olmamış…

Şok oldum, dedim ki;
-Neresi onun dediği gibi olmamış? Sizin dediğiniz gibi büyük fotoğraflı yaptık, dergi gibi yaptık, böyle istememiş miydi?

-Daha derli toplu olsun dedi, bu puntoları fazla büyük buldu, bu boşlukları fazla buldu, bu boşluklar onu rahatsız etti. Fotoğrafların biri bir sayfanın sağında diğeri solunda, hepsi sayfanın aynı yerinde olsun, bir disiplini olsun istedi…

(Adam art direktör, tasarımı biliyor)

-Peki siz haklı olarak beğenmedi dediniz, ona hak veriyor musunuz?

-Müşteri her zaman haklıdır Faruk bey, o ne isterse biz onu yapmakla yükümlüyüz. Neticede burası bir işyeridir ve para kazanmak zorundayız.

-Siz ona bu tasarımı ben böyle yaptırdım, Aktüel Dergisi gibi bol fotoğraflı, büyük puntolu, haber dergisi gibi olsun, basın bülteni gibi olmasın dedim demediniz mi, dedim.

Kıvırdı, cevap vermedi.

-Faruk bey müşteri bu tasarımı beğenmedi, daha sade ve sayfaları birbirinin aynı olan, daha küçük fotoğraflı, klasik bülten havasında bir iş istiyor, onu yapacağız dedi.

Ben burada müşteri temsilciliği görevinin layıkıyla yapılmadığını düşündüm ve dedim ki;
-Bakın, bu tasarımı belediye başkanına sunabilseydik başkan çok beğenirdi. Bu herif cahilin biri ve üstelik güzel işten anlamıyor… Bir de üzerimizde baskı kurup onun ayaklarını öpmemizi istiyor.. Size düşen görev bu tasarımın çok daha etkileyici olduğunu savunmaktı…Ve belediye başkanının büyük resim ve çarpıcı puntolarla akılda kalıcı bir imaja kavuşturulduğunu anlatmaktı. Onun görüşlerini bana aynen iletmek değildi. Üstelik bu tutumunuz bana dün anlattıklarınızla taban tabana zıt… Bir dediğiniz bir dediğinizi tutmuyor. Ben bu sabah istifa etmiştim, kabul etmemiştiniz, şimdi istifa ediyorum. Burası bir ajans değil, ben de burada sanat yönetmeni değilim, siz de müşteri ilişkilerinden filan anlamıyorsunuz… Bana ödediğiniz maaşla 2 tane Ahmet gibi adam alır onlarla istediğiniz gibi yap boz oynarsınız, ben gidiyorum…Hem sizi zarara sokmayayım, hem sinirlerimi yıpratmayayım.

-Dur yahu, yine sinirlendin. Ahmet’e veririz bu işi, Ahmet kendi bildiği gibi yapar… Müşterinin beğenmediği yerler olursa, gelir Ahmet’in yanına oturur, şurasını böyle, orasını şöyle yap der yaptırır, müşteriyi tatmin ederiz, maksat müşteri memnuniyeti,. Sen görevini yaptın dedi…

Dediği gibi de oldu, müşteri geldi, bilgisayarın yanına oturdu, kendi zevkine göre tasarımını yaptırdı. Ortaya her sayfası birbirine benzer, müşterinin deyimiyle “derli toplu” bir iş çıktı.
Benim sloganlarımı kullandılar, benim seçtiğim fotoğrafları kullandılar ama derginin hiçbir sayfasının hiçbir yerinde beyaz bir boşluk yoktu. Her taraf sıkış tepiş ya yazı ya resimle doluydu. 1 fotoğraf kullanılacak büyük bir alana 4 tane minik fotoğraf sığdırılmıştı. Fotoğraftaki devlet erkanını yüzlerinden tanımak imkansızdı, çünkü resimler çok küçültülmüştü. Ama belediye yetkilisi resimde kimlerin olduğunu biliyordu ya, okuyucu da bilecek sanıyordu. Hem resim altında yazıyordu kimin kim olduğu…

İşte reklamcılığı bilmeyen bir müşteri, bir patron ve bir grafiker birlikte tasarım yapıyorlardı, belediyenin paraları böylece çar çur ediliyordu.

Belediye başkanına bu tasarımlar doğru tasarım diye sunuluyordu… Bu tasarımı yapan yerlere AJANS deniyordu. Müşterinin dediğini yapana da grafiker… Ya müşteri? Bence asıl tasarımcı oydu! Yanlış mı?
 
Son düzenleme:

wwtlf

🌱Yeni Üye🌱
Katılım
3 Eyl 2008
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Faruk Bey, Büyük bir zevkle okudum.
En sonunda zaten olaya son noktayı koymuşsunuz.
"Ya müşteri? Bence asıl tasarımcı oydu!"
Her kelimesine katılıyorum.

Bu ülkede işini ne kadar gereğine uygun yapan, alnının teri ile parasını kazanan olduğu kadar, anlamayan ve bu aynlayan kişilerin emekleri ile para kazanan kişilerde var.
Kendinizi çok iyi savunmuşsunuz işveren karşısında ki, Hakkınızdır.
Ama bu devirde kimse o kadar sert çıkışlar yapamıyor ekmek parası uğruna.

Aşiret, siyasi olaylara girmek istemiyorum çıkamayız çünkü, hem konu sahibi karşı çıkar ve konuşulacak bir platform değil. Ama yazılanlar %100 Türkiye'nin gerçekleri. Yeri geldiğinde kimimiz Torpil kullanmazki.

Elinize Sağlık Öykü tadında olmuş.
Konu başlığına birebir uyuyor!
 

farukcagla

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
30 Ocak 2008
Mesajlar
127
Tepkime puanı
2
Web sitesi
www.fcagla.com
Zaten bu tavırlarım yüzünden onlar da beni maaşlı olarak istemiyorlar, ben de onların emri altında çalışmak istemiyorum.

Zaten bu gibi olayların sıkça yaşandığı o ajansta beni patron işten atacak zannederken benzer okullardan mezun olduğumuz kreatif direktör hanım işten attırdı, çünkü onun için bile tehlikeli olmaya başlamıştım. Ekmek korkusu olan oydu.

Tasarımcılar ekmek korkusu yüzünden o kadar büyük tavizler veriyorlar ki, ne gerçek tasarım yapabiliyorlar, ne mesleklerinin onuru koruyabiliyorlar ne kendi şereflerini...

O kadar haksızlıklara maruz kaldım ki... Ya eskiden gençtim kaldırabiliyordum, veya o dönemlerde PARA bu kadar eğitimsizlerin elinde GÜÇ haline gelmemişti... Bilemiyorum...

Ben bu yüzden artık genç grafikerlere tasarım dersi vererek ve bir özel üniversitede reklamcılık iletişimi dersleri vererek ve arada sırada free lance işler alarak hayatımı kazanıyorum.15 yaşındaki oğlumu da iyi bir web tasarımcı ve grafik tasarımcı olarak yetiştirmek için çaba sarfadiyorum.

Tek amacım gençlerin bizim çektiklerimizi çekmemesi. Bunun için yazıyor ve göz nuru döküyorum.

İnanın 1975lerden 1990lara kadar grafik tasarımcılar altın çağını yaşadı.Ya da ben öyle zannediyorum. Akranım olan diğer grafikerler bu konuda bir şeyler söylesin istiyorum.

Sanıyorum ki eskiden, sanata veya zenaate bir saygı, bir hürmet vardı.

Şimdi eli görmeyen yazıyı kalem yazdı sanıyor.

Veya alet işliyor, el övünüyor.

Bütün bunların sebebi kültürsüzleştirmedir! Para ile kültür özellikle aynı kişilerde toplanmıyor. Bu, bilinçli yapılıyor sanıyorum.

İstediğiniz tasarımı yapabiliyor musunuz, veya tasarımcı ne kadar özgür konuları;
aslında reklamcı de ne kadar özgür?, konusuna kadar uzanır.

Bu konuda öykü tadında daha çok yazacaklarım vardır.

Paylaşmak isteyen olursa yazabilirim. Ancak istek olursa yazıyorum. Yoksa uzun yazmaktan çekiniyorum. Yer işgal edip rahatsızlık vermek istemiyorum.

Bir de alışkanlık yok, okunmaz sanıyorum. Okuma alışkanlığımızı kaybettirdiler, chatlerde ancak 2 kelime yazabilen nesil yetiştirdiler.

Kolay gelsin.
 
Son düzenleme:

art.ist

🌱Yeni Üye🌱
Katılım
21 Ağu 2008
Mesajlar
7
Tepkime puanı
0
bu daha çok tasarımcının kendisine hangi açıdan baktığına bağlı..piyasadan edindiğim tecrübeler doğrultusunda şunu söyleyebilirim ''eğer tasarımcının maddi(ticari) bir kaygısı varsa, müşteri istekleri doğrultusunda hareket etmek zorunda kalacaktır çoğu zaman...belki hiç beğenmeyeceği tasarımlar(muhtemelen kendisi bunlara tasarım demeyecektir) ortaya çıkarmak durumunda kalacaktır.. ve bu noktada özgürlüğünü de yitirmiş olacaktır...ama eğer tersi olursa, yani maddi(ticari) bir kaygı taşımıyorsa ve sanat sanat içindir diyebiliyorsa(ki günümüz şartlarında bu çoğumuzun kuramayacağı bir cümle) bir tasarımcı, işte o zman alabildiğine özgürdür....
 

farukcagla

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
30 Ocak 2008
Mesajlar
127
Tepkime puanı
2
Web sitesi
www.fcagla.com
Sayın Art-ist'in dediği gibi ekonomik tutsaklık sanat ve kültür tutsaklığını da getiriyor.

Zaten para ile kültürün aynı adamda olmasını istemiyorlar derken kastım da buydu.

Kroyum ama para bende diyenler için nasıl oluyor da bu kro bu parayı buldu diyorsunuz, ama asıl cevap sanki, kro olduğu için parayı buldu oluyor. Korkusuzca her işe dalıp çıkıyor.

Eğitim ise insana daha bir nezaket ve kontrol veriyor ve belki cesareti kırıyor.

Ama nezaket sahibi ilim irfana saygılı kültürlü zenginler yok mudur?
Ben çok da az olsa böyle kişilerle tanışma şansını elde ettim. İnanın HEM İSTEDİĞİM TASARIMI KABUL ETTİLER çünkü reklamcısına güveniyorlar ve saygı duyuyorlardı, hem de PARAMI kolayca verdiler.

Yani kısaca, hem EKONOMİK durumu iyi, hem KÜLTÜREL durumu iyi müşterilerle TASARIMCI ÇOK DAHA YARATICI ve ÖZGÜR oluyor.

Bir Deniz Subayı müşterim vardı. Maaşı bir grafiker maaşı kadardı. 2 dil biliyordu ve bir kitap yazmıştı. Kitabın kapağına ise benim taa 1985 yılında çizmiş olduğum bir karikatürü
koymak için beni tüm internette aratmış, sonunda web sitemden bulmuştu. Bu müşterime çok düşük bir ücretle ama büyük bir zevkle ve ÖZGÜRCE iş yaptığımı hatırlıyorum.

Evet para çok şey ama HERŞEY değil. Ama KÜLTÜR galiba HERŞEY !
Çünkü Kültür paraya yön veriyor.

Saygıyla.

Faruk Çağla (siz hiç işine karıştığı için müşterisini kovan ajans duydunuz mu? Ben duydum)
 

VolkanTEKiN

♫♪♪ ♫♪♪ &#9835
👑Efsanevi Grafiker👑
Katılım
2 May 2007
Mesajlar
14,551
Tepkime puanı
112
Sayın Art-ist'in dediği gibi ekonomik tutsaklık sanat ve kültür tutsaklığını da getiriyor.

Zaten para ile kültürün aynı adamda olmasını istemiyorlar derken kastım da buydu.

Kroyum ama para bende diyenler için nasıl oluyor da bu kro bu parayı buldu diyorsunuz, ama asıl cevap sanki, kro olduğu için parayı buldu oluyor. Korkusuzca her işe dalıp çıkıyor.

Eğitim ise insana daha bir nezaket ve kontrol veriyor ve belki cesareti kırıyor.

Ama nezaket sahibi ilim irfana saygılı kültürlü zenginler yok mudur?
Ben çok da az olsa böyle kişilerle tanışma şansını elde ettim. İnanın HEM İSTEDİĞİM TASARIMI KABUL ETTİLER çünkü reklamcısına güveniyorlar ve saygı duyuyorlardı, hem de PARAMI kolayca verdiler.

Yani kısaca, hem EKONOMİK durumu iyi, hem KÜLTÜREL durumu iyi müşterilerle TASARIMCI ÇOK DAHA YARATICI ve ÖZGÜR oluyor.

Bir Deniz Subayı müşterim vardı. Maaşı bir grafiker maaşı kadardı. 2 dil biliyordu ve bir kitap yazmıştı. Kitabın kapağına ise benim taa 1985 yılında çizmiş olduğum bir karikatürü
koymak için beni tüm internette aratmış, sonunda web sitemden bulmuştu. Bu müşterime çok düşük bir ücretle ama büyük bir zevkle ve ÖZGÜRCE iş yaptığımı hatırlıyorum.

Evet para çok şey ama HERŞEY değil. Ama KÜLTÜR galiba HERŞEY !
Çünkü Kültür paraya yön veriyor.

Saygıyla.

Faruk Çağla (siz hiç işine karıştığı için müşterisini kovan ajans duydunuz mu? Ben duydum)

Bu durumda yurt dışındaki tasarımları beğenerek izleme sebebimiz bizim genel kültür olarak geride kaldığımızın bir göstergesidir sonucunu çıkartabilirmiyiz?

Bu arada kovma değilde reddetmek gibi bir şeyi yaptığımı söylemek isterim. :)
 

farukcagla

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
30 Ocak 2008
Mesajlar
127
Tepkime puanı
2
Web sitesi
www.fcagla.com
Sayın Volkan bey,
Evet çok isabetle söylediniz. Sorun kültürel geriliktir.

Diş doktorluğu mesleği dünyada ne durumdaysa Türkiye'de de o durumdadır.
Doktor doktordur, bilimin kuralları bellidir.Kenyada diş çekilir veya dolgu yapılır burada da...Amerikada da, Almanyada da... İranda da...
Grafikerlik de odur.

Bir Türk grafikeri olarak ben dünyanın en mükemmel metro amblemi olan Istanbul metrosunun amblemini yaptım. Amerikadan, Almanyadan, Rusyadan arkadaşlarım var. Hepsi aynı kanaatteler.

Türkiyeden birine ben yaptım deyince, aaa yabancı yaptı sanıyorduk diyorlar.

Demek ki tasarımın kurallarını, yetenek ve sezgin ile birleştirip konunun özüne inersen uluslararası değerde iş çıkartıyorsun...

Ama nasıl, o logoyu yaptığım ajansta çalışırken, ajans patronumuz bunu yollamayalım yarışmaya ödül almaz, ne var bunda bir daire bir de toprağı gösteren ok, aradaki boşlukta da M harfi, kim anlar bunu. Zaten ilk bakışta belli olmuyor... Sen şöyle toprağı delip geçen köstebek yapsana demişti. (Vergi müfettişliğinden sonra ajans açmıştı ama tasarımı benden iyi biliyordu, çünkü GÜÇ elindeydi, güç elinde olan bilgiye de yön verirdi. Rahmetli olmadan önce bir yerde gördü beni ve sen haklıymışsın demişti sonradan, allah rahmet eylesin, bunu da belirtmeliyim.)

Ben onun dediklerini de benim dediklerimi de yapıp yarışmaya yollamıştım.Birincilik ikincilik ve üçüncülük ödüllerini benim çalıştığım ajans almıştı ve hepsi de benim patrona rağmen yaptığım logolardı...

Sonra belediyeye Faruk bey ödül tutarının hepsini ajansımıza bağışladı, zaten kendisi maaşlı elemanımızdır dediler.

Bunu niçin anlatıyorum?

Kültür!

Çünkü bu patron varlıklı bir adamdı. İstese 3.lük ödülünü bana ikramiye olarak verir, 1 ve 2cilik ödülünü kendine alabilirdi.Ama elemana bakış açısı memur-amir şeklinde idi, hele tasarım ise onun zevkiydi. Çizilen dünya bu idi...Maaşımı zamanımda alıyor ve zamanında tatillere gidebiliyordum. 9 da gelip 6 da çıkabiliyordum. C.tesi iş yoktu. Bu ne büyük lükstü, ya rabbi?

Bir de tasarım özgürlüğü? Olur mu ya?

Beni tasarımlarda serbest bırakabilirdi... Ama ona rağmen ben ödül alınca adeta beni cezalandırdı. Oğlu ise heryere telefonlar edip kahkahalar atıp işte ajansımızın gücü diyordu.Benim dışımda herkes mutluydu.

Evet Avrupa ve Amerikadaki güzel tasarımların nedeni KÜLTÜRLÜ MÜŞTERİ ve KÜLTÜRLÜ PATRONLARDIR.

Buradaki KÖTÜ tasarımların nedeni kültürsüz müşteri ve kültürsüz patronlardır..


2 kere 2 dört kadar, sabittir, değişmez. Bir kural vardır, kötü müşteriye iyi iş yapamazsınız. İyi tasarım gördüğünüzde ÖNCE MÜŞTERİYİ TEBRİK ediniz.

(Bir küçük detay; zaten iyi müşteriye kötü tasarım yapan grafik tasarımcı değildir, bu da kanayan bir yaramızdır)

Ve Türk grafikerinin yabancı grafikerlerden eksiği yoktur, FAZLASI vardır. Çünkü KÜLTÜRSÜZLERE KARŞI GÜZEL ve ETKİLİ iş YAPMAYA ÇALIŞMAKTA
ve KÜLTÜRSÜZLÜĞE RAĞMEN Kültür ve Sanat savaşı vermeye çalışmaktadır.

Üstelik BATIDAN ÇOK DAHA KÖTÜ EKONOMİK koşullar altında...Karıncanın belini incitmeden...Kimseyi küstürmeden....

Dahası Mac Operatörlerinin GRAFİKER diye YUTTURULDUĞU bir ORTAMDA...Meslektaşları tarafından engellendiği ve haksız rekabete itildiği bir ortamda!

Kültürel olarak özgür olmayan bir yerde tasarım özgür olabilir mi?

Heeey Özgürlük????

Faruk ÇAĞLA (volkan bey özgür tasarımıza engel olan müşteriyi nasıl reddettiğinizi bilmek isteriz, ben de sonra müşteriyi sepetleyen ajansı anlatacağım)
 
Son düzenleme:

Nüket HOTALI

♾️Grafik Gurusu♾️
Katılım
27 Ocak 2008
Mesajlar
1,139
Tepkime puanı
35
Yaş
52
Web sitesi
www.hotali.com.tr
Tasarımıcını özgürlügünü müsteri etkiler noktasında oldukça netleştik :D
Başka yokmu? İlk aklima gelen, baskı tekniginin gereklilikleride tasarımcının özgür olmasını ektiler diye düşünüyorum. Grafigin amaçlarından biride çogaltilabilir olmasıdır. Baskı tekniklerini bizileri ne kadar kıstılıyor? Çoğu zaman grafiker basilabilir nitelikte tasarım yapmadır demiyor muyuz?
 

likablex

🌱Yeni Üye🌱
Katılım
27 Tem 2007
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Faruk bey yazılarınızı büyük bir zevkle okudum. Gerçekten sektördeki olumsuzlukları çok güzel anlatmışsınız. Allah sizin gibi üstadlarımıza uzun ve sağlıklı ömürler versin.
 
Üst