- Katılım
- 28 Eki 2008
- Mesajlar
- 5,633
- Tepkime puanı
- 124
- Yaş
- 37
1999 Depreminin üstünden 10 yıl geçti...
Deprem unutuldu ama acısı hala taze...
Lütfen unutmayalım; unutturmayalım...
Kaybettiğimiz tüm vatandaşlarımıza Allah ' tan rahmet; sağ kalanlara ise sabırlar diliyorum...
Sesimi Duyan varmi? (17 Agustos Deprem´i icin yazilmis)
Ne hatırlatıyor bu soru size? Bu cümle, sıradan bir soru cümlesi mi sizce? Elbette ki "değil" diyorsunuz, biliyorum. Bu soru cümlesi, her depremde enkaz altında kalanlara soruluyor. Enkazın altında hala ölmeyenler bu soruyu cevaplamaya çalışıyor. Cevaplamakla da iş bitmiyor tabi. Enkaz altında olduklarından, dışarıdan gelen sesler net olarak kendilerine ulaşıyor ancak kendi seslerinin dışarıya ulaşması o kadar kolay değil.
17 Ağustos 1999... Resmi olmayan rakamlara göre 50 bin insanımızı kaybettiğimiz büyük deprem. Tam 10 yıl önce, bu gece uykuya daldık; ancak saat 03.02'de yani 16 Ağustos'u 17 Ağustos'a bağlayan gecenin en korkunç anında, sallanıverdik. Deprem anını değil ancak depremden sonrasını hatırlıyorum. En net olarak hatırladığım şey ise, dış kapıdan çıkarken gözüme çarpan yıldızlar. Nasıl parlak, nasıl binlerce, nasıl canlı.
Sanki ölen her insan için bir yıldız daha asılıvermişti gökyüzüne.
Ve ertesi günler... Mezarlarında adı bile olmayan binlerce insan. Bir doğal afet nedeniyle ölmüş gibi görünen katledilmiş insanlar. Öyle kötü bir durum ki bu, sanki onlara yaşamak bile lüks gibiydi. "Siz yaşamayı bile haketmiyorsunuz" diyordu sanki birileri. Ne alınan bir önlem, ne deprem sonrası yeterli yardım. Bazıları o kadar adi ve şerefsizlerdi ki, Anadolu halkının topladığı yardımları bile cebe indirebildi.
Ve ölenler... Birlikte gülemeyen ancak birlikte ölenler... Onlara mutlu bir yaşam çok görüldü; enkaz altında katledilmek uygun görüldü.
Ve biz, kurbanlık koyunlar... Ölümü bekliyoruz. Ben ölür müyüm olacak depremde bilemiyorum ama bildiğim tek bir şey var ki; yine onbinlerce babam, anam, kardeşim, dostum ölecek. Kendi evim sağlam mıdır bilemiyorum ama onbinlerce binanın olacak depremde yıkılacağını biliyorum. Nice insanlar, enkaz altında kalacak; nice insanlar "sesimi duyan var mı?" sorusunu duyacak ancak cevap veremeyecek. Belki de "burdayım" diye çığlık atacak çaresizce ama duyan olmayacak.
İşte biz! Bazen onurlu bir ölümün bile reva görülmediği Anadolu halkı. Hayatı pamuk ipliğine bağlı Dünyanın en saf, en temiz halkı.
SESİMİ DUYAN VARMI?
Sesini duyan var, sesini duyanlar bizimkiler
Bak yaşatmak için sana koşuyorlar,
Ak sakalına, çocuk yaşına bakmadan
Tırnaklarıyla kazıyorlar enkazı, betonu tırnaklarıyla deliyorlar
Çıkarsız, hesapsız, yüreklerinin susturamadığı sesini,
Elleri gibi kavuşturuyorlar birbirine…
Gömülmesekte toprağa birlikte, acıya gömüldük hep birlikte
Gülcan bebe, Ayşe teyze, Mehmet amca, Fatma abla
İçerde kaldı anam
İçerde kaldı babam
Birtane de değilki hangi birine yanam
Anlatım,resimler ve şiir alıntıdır...
Deprem unutuldu ama acısı hala taze...
Lütfen unutmayalım; unutturmayalım...
Kaybettiğimiz tüm vatandaşlarımıza Allah ' tan rahmet; sağ kalanlara ise sabırlar diliyorum...
Sesimi Duyan varmi? (17 Agustos Deprem´i icin yazilmis)
Ne hatırlatıyor bu soru size? Bu cümle, sıradan bir soru cümlesi mi sizce? Elbette ki "değil" diyorsunuz, biliyorum. Bu soru cümlesi, her depremde enkaz altında kalanlara soruluyor. Enkazın altında hala ölmeyenler bu soruyu cevaplamaya çalışıyor. Cevaplamakla da iş bitmiyor tabi. Enkaz altında olduklarından, dışarıdan gelen sesler net olarak kendilerine ulaşıyor ancak kendi seslerinin dışarıya ulaşması o kadar kolay değil.
17 Ağustos 1999... Resmi olmayan rakamlara göre 50 bin insanımızı kaybettiğimiz büyük deprem. Tam 10 yıl önce, bu gece uykuya daldık; ancak saat 03.02'de yani 16 Ağustos'u 17 Ağustos'a bağlayan gecenin en korkunç anında, sallanıverdik. Deprem anını değil ancak depremden sonrasını hatırlıyorum. En net olarak hatırladığım şey ise, dış kapıdan çıkarken gözüme çarpan yıldızlar. Nasıl parlak, nasıl binlerce, nasıl canlı.
Sanki ölen her insan için bir yıldız daha asılıvermişti gökyüzüne.
Ve ertesi günler... Mezarlarında adı bile olmayan binlerce insan. Bir doğal afet nedeniyle ölmüş gibi görünen katledilmiş insanlar. Öyle kötü bir durum ki bu, sanki onlara yaşamak bile lüks gibiydi. "Siz yaşamayı bile haketmiyorsunuz" diyordu sanki birileri. Ne alınan bir önlem, ne deprem sonrası yeterli yardım. Bazıları o kadar adi ve şerefsizlerdi ki, Anadolu halkının topladığı yardımları bile cebe indirebildi.
Ve ölenler... Birlikte gülemeyen ancak birlikte ölenler... Onlara mutlu bir yaşam çok görüldü; enkaz altında katledilmek uygun görüldü.
Ve biz, kurbanlık koyunlar... Ölümü bekliyoruz. Ben ölür müyüm olacak depremde bilemiyorum ama bildiğim tek bir şey var ki; yine onbinlerce babam, anam, kardeşim, dostum ölecek. Kendi evim sağlam mıdır bilemiyorum ama onbinlerce binanın olacak depremde yıkılacağını biliyorum. Nice insanlar, enkaz altında kalacak; nice insanlar "sesimi duyan var mı?" sorusunu duyacak ancak cevap veremeyecek. Belki de "burdayım" diye çığlık atacak çaresizce ama duyan olmayacak.
İşte biz! Bazen onurlu bir ölümün bile reva görülmediği Anadolu halkı. Hayatı pamuk ipliğine bağlı Dünyanın en saf, en temiz halkı.
SESİMİ DUYAN VARMI?
Sesini duyan var, sesini duyanlar bizimkiler
Bak yaşatmak için sana koşuyorlar,
Ak sakalına, çocuk yaşına bakmadan
Tırnaklarıyla kazıyorlar enkazı, betonu tırnaklarıyla deliyorlar
Çıkarsız, hesapsız, yüreklerinin susturamadığı sesini,
Elleri gibi kavuşturuyorlar birbirine…
Gömülmesekte toprağa birlikte, acıya gömüldük hep birlikte
Gülcan bebe, Ayşe teyze, Mehmet amca, Fatma abla
İçerde kaldı anam
İçerde kaldı babam
Birtane de değilki hangi birine yanam
Anlatım,resimler ve şiir alıntıdır...