Çimendeki Prenses
Uzak ülkelerden birinde kralın on iki oğlu varmış. Kral evlatlarını
çok sever, onların kendi gibi mutlu olmasını istermiş.
Çocukları büyüyünce, kral her birine birer at vermiş ve
onları kendilerine eş aramak için dünyanın dört bucağına göndermiş.
Ama kral prenslerin sıradan kızlarla evlenmelerine karşıymış.
O, oğullarının becerikli kızları kendilerine eş olarak seçmelerini dilermiş.
"Evleneceğiniz kız, bir gün içinde kendi dokuduğu
kumaştan sizin için gömlek dikebilmeli.Böylesini bulabilirseniz getirin. Yoksa başka
kızı sarayımda gelin olarak kabul etmem" demiş.
Kardeşler yola çıkmışlar. En küçük kardeş en çelimsizleriymiş.
Onunla alay etmişler ve:
"Sen zaten kendine bakamıyorsun, öyle dünya beceriklisi bir kızı nereden
bulacaksın? Git başımızdan ve ne halin varsa gör" diyerek kovalamışlar.
Küçük kardeş onlara yalvarmış. Terk etmemeleri için diller dökmüş.
Ama onu kimse dinlememiş. Sonunda çaresiz geri dönmüş.
Saraya da gidememiş. Ormanları, çayırları dolaşarak ne yapacağını
düşünmeye başlamış. Bir ara bir vadiye ulaşmış. Atından inip biraz
dinlenmek istemiş. Birden ayaklarının dibinde birşeylerin kımıldadığını
hissetmiş. Eğilip bakmış ki ne görsün: Minicik bir kız, ufacık bir koltukta
oturuyor. Arkasındaki kutu kadar bir yükseltinin de sanki pencereleri ve
kapısı varmış. Oğlan gözlerine inanamamış. Kız bir de su şırıltısı gibi bir
sesle ona seslenince daha da şaşırmış:
"Niye böyle kederlisin güzel çocuk" demiş kız.
Kralın en küçük oğlu başına gelenleri birbir anlatmış. Minik kız
dikkatle dinlemiş sonra da :
"Üzülme" demiş, "herşeyin bir çaresi bulunur. Eğer beni sözlün olarak
kabul edersen, sana şimdi hemen bir gömlek dokur ve dikerim. Hem de
öyle güzel dikerim ki, titiz baban tek bir hata bile bulamaz!"
Delikanlı çok sevinmiş:"Elbette" demiş, "kabul etmez olur muyum!"
Küçük kız ellerini çırpmış. Arkasındaki minicik kulübeden
kendinden de küçük üç hizmetçi çıkmış. Ellerindeki çıkrıkları, dokuma
tezgahını, dikiş makinesini çimenlerin üzerine koymuşlar. Minik kız ise
çalışmaya başlamış, ama ne çalışma! Küçük prens kızın hızla çalışan
ellerini gözleriyle takip etmekte güçlük çekiyormuş. Göz açıp
kapayınca kadar gömlek hazır olmuş. Oğlan gömleği katlayıp cebine
koymuş. Bir yandan da, bu fındık faresinin kuyruğundan da küçük olan
gömleği babasına nasıl vereceğini düşünüyor, biraz utanıyormuş.
Ama sonuçta babasına gömleği vermiş. Gerçekten de babası gömleği
çok beğenmiş ve oğlunun o kızla evlenmesine razı olmuş.
Kralın oğlu heyecanla çayıra koşmuş. Minik kızı atına alıp saraya
götürmek istemiş. Ama kız kendi arabasıyla yolculuk etmek istiyormuş.
Arabası da, önüne dört beyaz fare koşulmuş küçük bir gümüş kaşıkmış.
Delikanlı, atının ayağı minik kızın arabasına değecek diye çok
korkuyormuş.Gerçekten de korktuğu başına gelmiş. Hem de tam
köprüden geçerken. Dar köprüde atın ayağı gümüş kaşığa çarptığı gibi,
minik kızla beraber suya itivermiş.Kralın oğlu çok üzülmüş.
Fakat birden sular kabarmış, köpüklerin arasından sarı saçlı, dünya güzeli
bir kız çıkmış. Yüzü minik kızın yüzüymüş.
"Sevgili prensim" demiş, "büyüyü bozdun, beni kurtardın. Bir ömür
boyu mutlu olacağız." Sonra ikisi birden, prensesin muhteşem arabasına
binerek saraya gitmişler.
Uzak ülkelerden birinde kralın on iki oğlu varmış. Kral evlatlarını
çok sever, onların kendi gibi mutlu olmasını istermiş.
Çocukları büyüyünce, kral her birine birer at vermiş ve
onları kendilerine eş aramak için dünyanın dört bucağına göndermiş.
Ama kral prenslerin sıradan kızlarla evlenmelerine karşıymış.
O, oğullarının becerikli kızları kendilerine eş olarak seçmelerini dilermiş.
"Evleneceğiniz kız, bir gün içinde kendi dokuduğu
kumaştan sizin için gömlek dikebilmeli.Böylesini bulabilirseniz getirin. Yoksa başka
kızı sarayımda gelin olarak kabul etmem" demiş.
Kardeşler yola çıkmışlar. En küçük kardeş en çelimsizleriymiş.
Onunla alay etmişler ve:
"Sen zaten kendine bakamıyorsun, öyle dünya beceriklisi bir kızı nereden
bulacaksın? Git başımızdan ve ne halin varsa gör" diyerek kovalamışlar.
Küçük kardeş onlara yalvarmış. Terk etmemeleri için diller dökmüş.
Ama onu kimse dinlememiş. Sonunda çaresiz geri dönmüş.
Saraya da gidememiş. Ormanları, çayırları dolaşarak ne yapacağını
düşünmeye başlamış. Bir ara bir vadiye ulaşmış. Atından inip biraz
dinlenmek istemiş. Birden ayaklarının dibinde birşeylerin kımıldadığını
hissetmiş. Eğilip bakmış ki ne görsün: Minicik bir kız, ufacık bir koltukta
oturuyor. Arkasındaki kutu kadar bir yükseltinin de sanki pencereleri ve
kapısı varmış. Oğlan gözlerine inanamamış. Kız bir de su şırıltısı gibi bir
sesle ona seslenince daha da şaşırmış:
"Niye böyle kederlisin güzel çocuk" demiş kız.
Kralın en küçük oğlu başına gelenleri birbir anlatmış. Minik kız
dikkatle dinlemiş sonra da :
"Üzülme" demiş, "herşeyin bir çaresi bulunur. Eğer beni sözlün olarak
kabul edersen, sana şimdi hemen bir gömlek dokur ve dikerim. Hem de
öyle güzel dikerim ki, titiz baban tek bir hata bile bulamaz!"
Delikanlı çok sevinmiş:"Elbette" demiş, "kabul etmez olur muyum!"
Küçük kız ellerini çırpmış. Arkasındaki minicik kulübeden
kendinden de küçük üç hizmetçi çıkmış. Ellerindeki çıkrıkları, dokuma
tezgahını, dikiş makinesini çimenlerin üzerine koymuşlar. Minik kız ise
çalışmaya başlamış, ama ne çalışma! Küçük prens kızın hızla çalışan
ellerini gözleriyle takip etmekte güçlük çekiyormuş. Göz açıp
kapayınca kadar gömlek hazır olmuş. Oğlan gömleği katlayıp cebine
koymuş. Bir yandan da, bu fındık faresinin kuyruğundan da küçük olan
gömleği babasına nasıl vereceğini düşünüyor, biraz utanıyormuş.
Ama sonuçta babasına gömleği vermiş. Gerçekten de babası gömleği
çok beğenmiş ve oğlunun o kızla evlenmesine razı olmuş.
Kralın oğlu heyecanla çayıra koşmuş. Minik kızı atına alıp saraya
götürmek istemiş. Ama kız kendi arabasıyla yolculuk etmek istiyormuş.
Arabası da, önüne dört beyaz fare koşulmuş küçük bir gümüş kaşıkmış.
Delikanlı, atının ayağı minik kızın arabasına değecek diye çok
korkuyormuş.Gerçekten de korktuğu başına gelmiş. Hem de tam
köprüden geçerken. Dar köprüde atın ayağı gümüş kaşığa çarptığı gibi,
minik kızla beraber suya itivermiş.Kralın oğlu çok üzülmüş.
Fakat birden sular kabarmış, köpüklerin arasından sarı saçlı, dünya güzeli
bir kız çıkmış. Yüzü minik kızın yüzüymüş.
"Sevgili prensim" demiş, "büyüyü bozdun, beni kurtardın. Bir ömür
boyu mutlu olacağız." Sonra ikisi birden, prensesin muhteşem arabasına
binerek saraya gitmişler.