Neler yeni

Yeni mesajlar Yeni konular En çok mesaj En çok tepki En çok görüntülenen

grafi_x

🏅Acemi Tasarımcı🏅
Katılım
6 Ağu 2008
Mesajlar
73
Tepkime puanı
1
yhaa shen bu konuyu neden açtınki sachmalamıshsın bence
Yukarıdaki yazdığım şekilde insanların sanal alemde iletişimleri esnasında kullandıkları kelimeleri kısmende olsa tam olarak yansıtabildimmi bilmiyorum, ama tüm kalbimle söylüyorum. Etrafımdaki kültür düzeyi yüksek insanlarda bile bu tarz anlatımlar gördüğüm zaman, tam tabiri ile kafama kursun yemiş gibi hissediyorum. Ünlü Şair Yavuz Bülen BAKİLER bir ara TV kanallarından birinde akşamları kısa metrajlı programlar yapardı ve anlatırdı, anlatımlarından sonra konu bitince GÜZEL TÜRKÇEMİZ derdi. üstteki örnekteki gibi yazanları gördükçe bu üstadın geçmişine Rahmet okuyorum Teşekkür ederim pelin Böyle önemli bir konu ile böylesine derinlemesine ilgilenen insanların arasında olduğumu bilmek mutluluk verdi .
 

farukcagla

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
30 Ocak 2008
Mesajlar
127
Tepkime puanı
2
Web sitesi
www.fcagla.com
Öncelikle belkide sizi tanımayan arkadaşlarımız sizin bu yazdıklarınızdan sonra site kurallarını okumadan üye olduğunuzu ve bir mesajınızda kişisel web site reklamınızı yapmış ve yönetimden uyarı aldığınız hissine kapılabilirler. Durumun böyle olmadığını bir ortama ya da bir topluluğa girerken girmiş olduğunuz topluluğun ya da oluşumun kendine has kuralları olabileceği ve bu kuralların ne olduğunu anlamak için kuralları okuyarak üye olacağınızı ben iyi bilmekteyim. Bu konuda yanlış anlaşılmamanız için bu mesajı yazmak istediğimi belirtmek isterim.


Konumuza gelince... grafikerler.net yönetimi olarak sizinde üstünde durduğunuz dilimize sahip çıkalım düşüncesine destek verdiğimizi bilmenizi isterim. Bizler dilimizi çok mu iyi biliyoruz? Elbette buna vereceğim cevabı bu mesajımda yaptığım yanlışlarla da vermiş oluyorumdur.

Bizler mesleğimizle ilgili konularda bu işi öğrenmek isteyen her üyemize bilgilerimizi aktarma taraftarıyız. İster grafik tasarımcı, ister bilgisayar operatörü (sizin deyiminizle MAC operatörü) olsun sorulan sorulara ya da yardıma ihtiyacı olan ve bu işi öğrenmek isteyen herkese yardımcı olmaya çalışıyoruz. Bu durum bize mutluluk veriyor.

Yukarıda ki yazmış olduğunuz mesajı ben şu şekilde anlayabileceğimizi düşünüyorum. Tabi affınıza sığınarak:

Türkçe Kurallarına Uyalım! Uymayanlara Öğretelim?

Peki bunun için Faruk ÇAĞLA ne yapar?

Saygılarımla
Volkan TEKİN

Volkan bey;
1-Kişisel web sitemin reklamını yaptım ve uyarı da aldım. Bunu ya bilerek değinme ihtiyacı hissettiniz, ya da bilmeden tesadufi olarak değindiniz ama isabetli bir kör atışı oldu.Bunu burada belirtmekten de gocunmuyorum.
2-Benim uyarı almamdan sevinenler olursa açıkça bildirebilirler, ima etmelerine gerek yok.
3-Gazeteye ilan da verebilirler, Faruk Çağla forum kurallarına uymadığı için uyarı almıştır diyebilirler.
4-Bu konuyu uzatmayacağım. Bana defol git diyen olursa tüm yazılarımı geri çekip hemen gidebilirim, bunda kimin ne kaybedeceğini zaman gösterir.İstenmediğim yerde durmam.
5-Uyarı verdik, sonra da banladık diyecekler de bir daha sevinebilir. Faruk Çağla'nın bu siteye katkısı yoktu derler olur biter. Zaten aşağıda sormuşsunuz Faruk Çağla ne yapar diye... Gerçekten bilmeden mi sordunuz, yoksa bilerek mi? Benim ne yaptığımı şu 6 saatte millet öğrendi, siz öğrenemediniz mi?Googla adımı yazsanız 300 tane madde çıkar, orada ne yaptığım yazar. Biraz zahmetli olacak galiba...
6-Nükhet hanıma özel mesajda forum kuralları için görüşlerimi söyledim. Ben sizin sitenize rakip bir sitenin linkini vermiyorum. Sizinle asla rekabet halinde değilim. Benim reklamım benim fikirlerimdir, benim duruşumdur, googledaki çıkan maddelerdir. Bana uyarı yapana da açıkça bir kırgınlığım olmadı, bunu kimseye de bildirmedim.Bence yanlıştır, yanlış olduğunu bildiririm ama ısrar etmem. Ben fikir yazılarımla sanat ve kültür birikimimi burada yansıtmaya çalışıyorum, ve Faruk Çağla ne yapar gibi bir soruya tarafınızdan muhatap ediliyorum. Kişisel web sayfamı vermiş olmamdan ve uyarı almış olmamdan bahsediyorsunuz. Şimdi size soruyorum benim kişisel web sayfamın adresi burada yayınlansa, genç arkadaşlar benim portfoliomu görse, çeşitli sorular sorsalar, burada tartışsak bunun kime ne zararı var? Sadece bedava fotoğraf indirilen sitelerin mi linki verilsin? Tek fayda bu mudur?
7-Diyeceğiniz şu, olmaz forum kurallarına aykırıdır. 4 şeritlik bir caddede sağ şerite park edip dükkana alışverişe giden kişilerin otomobileri çekliyor, oysa trafiğe engel bir durum yok. Oysa bu çekilme işlemi oradaki dükkanların ticaretine engel oluyor, az ötedeki ücretli otoparkın işine yarıyor. Polise soruyorsunuz niye çekiyorsun ne zararı var, cevap, yassak hemşerim yassak.Bu yasakçı zihniyet kendisini doğru diye kabul ediyorsa diyecek bir şeyimiz yoktur. Ya seveceğiz, ya terkedeceğiz, gücümüz varsa değiştireceğiz. Gücümüz yoksa onaylamıyorum, katılmıyorum ama uymak zorundayım diyeceğiz. Ama yanlış olanı savunmayacağız. Ben böyle yaparım.Bu foruma girerken bu kuralları kabul etmek, ONLARI SAVUNMAK anlamına gelmez. Ama bunu kamuoyu önünde açıkça tartışılır hale getiren sizsiniz. Çünkü bana cevap hakkı doğurdunuz.Benim yazımda; forum kurallarına gösterdiğiniz titizlik kadar Türkçe'ye gösterin diyordum. Hata mı ediyordum? Türkçeye titizlik gösterdiğinizi söylüyorsunuz, bu konuda ikna olmuş değilim. Beni ikna mecburiyetiniz yok. Chat yapar gibi kısa konuşmalar devam ediyor. Kelime yuvarlamaları devam ediyor.Hangisine uyarı yapıldı?
8-Bilgisayar operatörü yazmak uzun geliyor, grafikerlik mesleğinde de ilk kez dizgiciler mac sayesinde operatör olunca bende bu deyim yerleşmiş.Maşallah hemen dikkatinizi çekmiş. Başka ne dikkatinizi çekti? Ne yapıp yapmadığım mı?
9-Yazdığınız gibi amaç forum üyelerine yardımcı olmak ise, kişisel web sayfası niçin verilmez, bunun mantıklı bir izahını yapar mısınız?
10-Volkan bey bazı spor karşılaşmalarında kilo ve siklet farkları vardır bilirsiniz.Herkes kendi kilosuna göre rakip seçerse kuvvetler denk olur, müsabaka zevk verir. Faruk Çağla ne yapar sorunuzun cevabı bu mektubumda mevcuttur. Anlaşılan o ki, sadece Türkçe kurallarına uymayanlar Türkçe öğrenmekle kalmayacaklar, kilosuna göre rakip seçmeyi de öğrenecekler. Hani belirttiğiniz gibi, kültürel gerilik meselesi... Kültürler de denk olmalı ki tartışma zevk versin.

İyi forumlar dilerim.

Faruk Çağla (Not bir kere şu grafik tasarımcı ile b.sayar operatörü arasındaki farkı iyice belirtmeden, açıkça ortaya koymadan hiç kimseye yararlı olamazsınız, elmalarla armutları bir sepette karıştırır durursunuz, önce buna bir açıklık getirin.Türkçe temiz olmalı, zihinler de temiz olmalı.)
 
Son düzenleme:

VolkanTEKiN

♫♪♪ ♫♪♪ &#9835
👑Efsanevi Grafiker👑
Katılım
2 May 2007
Mesajlar
14,551
Tepkime puanı
112
Volkan bey;
1-Kişisel web sitemin reklamını yaptım ve uyarı da aldım. Bunu ya bilerek değinme ihtiyacı hissettiniz, ya da bilmeden tesadufi olarak değindiniz ama isabetli bir kör atışı oldu.Bunu burada belirtmekten de gocunmuyorum.
2-Benim uyarı almamdan sevinenler olursa açıkça bildirebilirler, ima etmelerine gerek yok.
3-Gazeteye ilan da verebilirler, Faruk Çağla forum kurallarına uymadığı için uyarı almıştır diyebilirler.
4-Bu konuyu uzatmayacağım. Bana defol git diyen olursa tüm yazılarımı geri çekip hemen gidebilirim, bunda kimin ne kaybedeceğini zaman gösterir.İstenmediğim yerde durmam.
5-Uyarı verdik, sonra da banladık diyecekler de bir daha sevinebilir. Faruk Çağla'nın bu siteye katkısı yoktu derler olur biter. Zaten aşağıda sormuşsunuz Faruk Çağla ne yapar diye... Gerçekten bilmeden mi sordunuz, yoksa bilerek mi? Benim ne yaptığımı şu 6 saatte millet öğrendi, siz öğrenemediniz mi?Googla adımı yazsanız 300 tane madde çıkar, orada ne yaptığım yazar. Biraz zahmetli olacak galiba...
6-Nükhet hanıma özel mesajda forum kuralları için görüşlerimi söyledim. Ben sizin sitenize rakip bir sitenin linkini vermiyorum. Sizinle asla rekabet halinde değilim. Benim reklamım benim fikirlerimdir, benim duruşumdur, googledaki çıkan maddelerdir. Bana uyarı yapana da açıkça bir kırgınlığım olmadı, bunu kimseye de bildirmedim.Bence yanlıştır, yanlış olduğunu bildiririm ama ısrar etmem. Ben fikir yazılarımla sanat ve kültür birikimimi burada yansıtmaya çalışıyorum, ve Faruk Çağla ne yapar gibi bir soruya tarafınızdan muhatap ediliyorum. Kişisel web sayfamı vermiş olmamdan ve uyarı almış olmamdan bahsediyorsunuz. Şimdi size soruyorum benim kişisel web sayfamın adresi burada yayınlansa, genç arkadaşlar benim portfoliomu görse, çeşitli sorular sorsalar, burada tartışsak bunun kime ne zararı var? Sadece bedava fotoğraf indirilen sitelerin mi linki verilsin? Tek fayda bu mudur?
7-Diyeceğiniz şu, olmaz forum kurallarına aykırıdır. 4 şeritlik bir caddede sağ şerite park edip dükkana alışverişe giden kişilerin otomobileri çekliyor, oysa trafiğe engel bir durum yok. Oysa bu çekilme işlemi oradaki dükkanların ticaretine engel oluyor, az ötedeki ücretli otoparkın işine yarıyor. Polise soruyorsunuz niye çekiyorsun ne zararı var, cevap, yassak hemşerim yassak.Bu yasakçı zihniyet kendisini doğru diye kabul ediyorsa diyecek bir şeyimiz yoktur. Ya seveceğiz, ya terkedeceğiz, gücümüz varsa değiştireceğiz. Gücümüz yoksa onaylamıyorum, katılmıyorum ama uymak zorundayım diyeceğiz. Ama yanlış olanı savunmayacağız. Ben böyle yaparım.Bu foruma girerken bu kuralları kabul etmek, ONLARI SAVUNMAK anlamına gelmez. Ama bunu kamuoyu önünde açıkça tartışılır hale getiren sizsiniz. Çünkü bana cevap hakkı doğurdunuz.Benim yazımda; forum kurallarına gösterdiğiniz titizlik kadar Türkçe'ye gösterin diyordum. Hata mı ediyordum? Türkçeye titizlik gösterdiğinizi söylüyorsunuz, bu konuda ikna olmuş değilim. Beni ikna mecburiyetiniz yok. Chat yapar gibi kısa konuşmalar devam ediyor. Kelime yuvarlamaları devam ediyor.Hangisine uyarı yapıldı?
8-Bilgisayar operatörü yazmak uzun geliyor, grafikerlik mesleğinde de ilk kez dizgiciler mac sayesinde operatör olunca bende bu deyim yerleşmiş.Maşallah hemen dikkatinizi çekmiş. Başka ne dikkatinizi çekti? Ne yapıp yapmadığım mı?
9-Yazdığınız gibi amaç forum üyelerine yardımcı olmak ise, kişisel web sayfası niçin verilmez, bunun mantıklı bir izahını yapar mısınız?
10-Volkan bey bazı spor karşılaşmalarında kilo ve siklet farkları vardır bilirsiniz.Herkes kendi kilosuna göre rakip seçerse kuvvetler denk olur, müsabaka zevk verir. Faruk Çağla ne yapar sorunuzun cevabı bu mektubumda mevcuttur. Anlaşılan o ki, sadece Türkçe kurallarına uymayanlar Türkçe öğrenmekle kalmayacaklar, kilosuna göre rakip seçmeyi de öğrenecekler. Hani belirttiğiniz gibi, kültürel gerilik meselesi... Kültürler de denk olmalı ki tartışma zevk versin.

İyi forumlar dilerim.

Faruk Çağla (Not bir kere şu grafik tasarımcı ile b.sayar operatörü arasındaki farkı iyice belirtmeden, açıkça ortaya koymadan hiç kimseye yararlı olamazsınız, elmalarla armutları bir sepette karıştırır durursunuz, önce buna bir açıklık getirin.Türkçe temiz olmalı, zihinler de temiz olmalı.)

Faruk Bey...

Arzu ederseniz bir kere daha size karşı yazmış olduğum mesajı dikkatlice okuyunuz. Okuyunuz ki beni yanlış anladığınızı fark ediniz.

Türkçe Kurallarına Uyalım! Uymayanlara Öğretelim?

Peki bunun için Faruk ÇAĞLA ne yapar?

Eğer hala anlaşılmadı ise tekrar açıklık getireyim.

Türkçe kurallarına uyalım! Uymayanlara ise öğretmeyi deneyelim.

Peki bu öğretim konusunda yukarıda yazmış olduğunuz mesajınızdan başka neler yapabiliriz? Bu konu hakkında forumumuzda Faruk ÇAĞLA ne yapar?

Sanırım şimdi bana bir özür borçlusunuz.

Bu saldırgan tavrı size yakıştıramadığımı ve olayları neden savaş alanı edası ile ele aldığınızı bilemiyorum. Belkide sizin dediğiniz gibi "kültürler denk olmalı".

Başka söze ne hacet?
 

farukcagla

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
30 Ocak 2008
Mesajlar
127
Tepkime puanı
2
Web sitesi
www.fcagla.com
Volkan bey;
Aşağıdaki gibi yazmadınız, aşağıdaki gibi yazsaydınız yanlış anlamazdım.

"Peki bu öğretim konusunda yukarıda yazmış olduğunuz mesajınızdan başka neler yapabiliriz? Bu konu hakkında forumumuzda Faruk ÇAĞLA ne yapar?"

Ayrıca artık söylemek zorundayım ki, bu soru bile doğru sorulmuş soru değildir.

"Faruk bey bu sorunun çözümü için ne yapabilirsiniz" yerine "F.Ç. ne yapar" gibi bir soru her türlü yanlış anlamaya müsaittir.

Kısaca önce yanlış anlaşılmaya çok müsait şekilde yazarak derdinizi ifade edemiyorsunuz, sonra da meramınızı ikinci seferde düzeltip, sonra özür dilememi bekliyorsunuz.

Bir de laf sokuyorsunuz. Evet kültür farkı diyorsunuz.

Şimdi ben de "evet kültür farkı" dersem iyice gereceğim.

Şimdi sizin her yanlışınıza cevap verirsem yine savaş alanı üslübu ile suçlanacağım.

Kardeşim doğru yazarsan doğru anlarım elini öperim, fikrine iştirak ediyorum derim, tasdik edici yazılar yazarım ve YAZDIM ! Ama yanlış yazarsan, meramını ifade edemezsen yanlış anlarım ve bunun sorumlusu ben olmam, özür de dilemem. SANIRIM özür borcum yoktur.

Hatalıysam da özür dilemeyecek kadar mağrur ve inatçı biri de değilim.
Site sahibi olmanız, her durumda haklı olduğunuzu göstermez.

Sizin kültürle ilgili yazınıza yüzde yüz hak verdim ve hiç de saldırgan ve savaş alanı üslübu ile cevap vermedim.

Şimdi ben ortalığı germek için de bunu yazmıyorum, alttan almak için de yazmıyorum. Neyse onu söylüyorum.

Diyorum ki, ifade-i meramınızda müşkülat vardı, yanlış anlaşılmaya müsaitti, daha net yazsaydınız bu olmazdı.

Demek ki kelimelerde -de,da ekleri, miydi, mı? eklerini ayrı yazmaya özen göstermemiz kadar, ifademizi de daha yanlış anlaşılmayacak şekilde belirtmemiz gerekir. Bu; bir kez daha bu mektuplaşmalarımız ile belli oldu...

Her cümle, bir fikrin kelimelere dökülmüş tasarımıdır çünkü.
Şairler en iyi kelime ve cümle tasarımcılarıdır.

Nasıl ki, grafik tasarımda veya resim sanatında öz ile biçim, veya muhteva ile şekil uyumlu olacaksa; yazıda da hem kelimeler doğru yazılıp imla kurallarına uyulmalı (bu biçimdir) hem de fikir berrak ve anlaşılır olmalı (bu da özdür)... Buna sanatın her dalında öz-biçim ilişkisi denir.

Uzun yazmak; karışık yazmak anlamına gelmez, uzun ve berrak yazılabilir, okuyucu ilgisi dağıtılmadan konu anlatılabilir. Kısa yazarak karmaşık yazılabilir.

Burada da ustalık ve yetkinlik konuları gündemdedir.

Grafik tasarımcılara yönelik site sahipleri bu konulara herkeSden daha çok dikkat etmelidir.

Bu konuyu fazla uzatmanın alemi yok, birbirimizi fazla kırmayalım. Amacım üzüm yemektir, bağcı dövmek değildir. Üstelik üzümleri de ben getiriyorum, buna dikkat çekerim, millet yesin diye. Üzümüne ihtiyaç yok, bizim kendi üzümümüz bize yeter derseniz, başka üzüm pazarları mı yok...? bende de üzüm çok. Bedava olunca kapanın elinde kalır. Ama bağcıdan dayak yemem, bunu belirteyim. Dağdan gelip bağdakini de kovmuyorum, şurada ağız tadıyla sohbet edelim diyorum.

Netice; Yanlış anlaşılma olmuş, ortada bir art niyet olmadığı belli oldu.

Bakın, 5 dakika önce, mac mi pc mi konulu ankete bir üyeniz bir cevap vermiş. Gerçekten Türkçe olarak da, anlam olarak da, yaklaşım olarak da sizin ilginizi çekmesi gerekir.

Faruk Çağla ne yapmalı idiyse sorunuz, ona verdiğim cevap, sorunuza da cevaptır.

Ben yönetici değilim, ama Türkçe konusunda shurada ne varrrr yaaaaa? tarzındaki düzeysiz üslüplara uyarı vermeniz gerekmekte ve bu inanın kişisel web adresi yasaklamanızdan daha önemlidir.

Ayrıca lütfen şu grafiker-mac.operatörü farkını artık netleştiriniz. Gerçek tasarımcılar bundan dertlidir. Mac operatörleri hep kazançlı çıkmaktadır.
Onlara kinimiz yoktur, onlar doktorun sağlık ekibidir, hastabakıcı ve hemşire olmadan doktor ameliyat yapamaz.... Grafik tasarımcı da bilgisayar operatörüne muhtaçtır, ama operatör operatörlüğünü bilecek.

Ama hastabakıcı doktor kılığına girip ameliyat yapıyor, sonra niye bu tasarımlar ölü doğdu deniliyor. Mac operatörü tasarım yaparsa hastabakıcının ameliyatına benzer. Bunlara ağırlık verilmezse, mac operatörü sitesi olarak devam edersiniz.

Nüket hanım ve benim gibiler tasarımcı ve operatör faklıdır diyorlar, alaylı-mektepli ayrımı gütmüyorlar. Ama bu farkı belirtiyorlar...

Yukarıdaki ifadelerdeki bozuk ve şımarık Türkçeyle de devam edilirse, düzey böyle kalır... Hatta daha da iner.

Büyük harf yazma ama, Türkçe'yi de katlet. Bu olmaz...

Türkçe kurallara uyulmuyor diye siteler bile kapatılır. Avukatlar, mimarlar forum sitelerine girdiniz mi? Bu Türkçe katliamları yoktur orada. Millet efendi gibi fikrini yazar orada. Ayyy bu kanunun şu maddesi de ne böööle diyen bir hukukçuya rastlamazsınız. Peki grafikçiye rastlıyorsunuz? Böyle yazmak sanatçılık mı?

Bir de üyelerimizi herkez mi herkes mi şeklinde uyaralım. Siz yapmazsanız ben yapıyorum bunları... Yalnız kelimesine yanlız... Kibrit kelimesine kirbit, kirpit !Çok mu önemli? Evet! YAHOO'da bir reklam var, GİF animasyon. Diyor ki;
SENDE KATIL !

de eki ayrı olacak, doğrusu SEN DE KATIL'dır...yapan grafiker bilmiyor. İşte grafiker bunu bilecek.

Bu iş kültür işidir. Bilmezsen biri çıkar eleştirir, mosmor olursun. Gençler bunu bilmeli. Bilmemnerden ne fotoğrafı var, filanca tuşla ne efekti veriyorsun... Grafikerlik sadece bu değil...

Kültürsüz grafikerlik olmaz.

Dostluğumuz devam ediyor.

Faruk Çağla ne yapabilir diyorsanız bunları yapabiliyorum işte...Benden bundan başka ne talebiniz olursa açıkça isteyiniz, elimde olan varsa paylaşırım. Zaten oğlum da sitenizde bayağı aktif.
İyi sabahlar.

 

VolkanTEKiN

♫♪♪ ♫♪♪ &#9835
👑Efsanevi Grafiker👑
Katılım
2 May 2007
Mesajlar
14,551
Tepkime puanı
112
Volkan bey;
Aşağıdaki gibi yazmadınız, aşağıdaki gibi yazsaydınız yanlış anlamazdım.

"Peki bu öğretim konusunda yukarıda yazmış olduğunuz mesajınızdan başka neler yapabiliriz? Bu konu hakkında forumumuzda Faruk ÇAĞLA ne yapar?"

Ayrıca artık söylemek zorundayım ki, bu soru bile doğru sorulmuş soru değildir.

"Faruk bey bu sorunun çözümü için ne yapabilirsiniz" yerine "F.Ç. ne yapar" gibi bir soru her türlü yanlış anlamaya müsaittir.

Kısaca önce yanlış anlaşılmaya çok müsait şekilde yazarak derdinizi ifade edemiyorsunuz, sonra da meramınızı ikinci seferde düzeltip, sonra özür dilememi bekliyorsunuz.

Bir de laf sokuyorsunuz. Evet kültür farkı diyorsunuz.

Şimdi ben de "evet kültür farkı" dersem iyice gereceğim.

Şimdi sizin her yanlışınıza cevap verirsem yine savaş alanı üslübu ile suçlanacağım.

Kardeşim doğru yazarsan doğru anlarım elini öperim, fikrine iştirak ediyorum derim, tasdik edici yazılar yazarım ve YAZDIM ! Ama yanlış yazarsan, meramını ifade edemezsen yanlış anlarım ve bunun sorumlusu ben olmam, özür de dilemem. SANIRIM özür borcum yoktur.

Hatalıysam da özür dilemeyecek kadar mağrur ve inatçı biri de değilim.
Site sahibi olmanız, her durumda haklı olduğunuzu göstermez.

Sizin kültürle ilgili yazınıza yüzde yüz hak verdim ve hiç de saldırgan ve savaş alanı üslübu ile cevap vermedim.

Şimdi ben ortalığı germek için de bunu yazmıyorum, alttan almak için de yazmıyorum. Neyse onu söylüyorum.

Diyorum ki, ifade-i meramınızda müşkülat vardı, yanlış anlaşılmaya müsaitti, daha net yazsaydınız bu olmazdı.

Demek ki kelimelerde -de,da ekleri, miydi, mı? eklerini ayrı yazmaya özen göstermemiz kadar, ifademizi de daha yanlış anlaşılmayacak şekilde belirtmemiz gerekir. Bu; bir kez daha bu mektuplaşmalarımız ile belli oldu...

Her cümle, bir fikrin kelimelere dökülmüş tasarımıdır çünkü.
Şairler en iyi kelime ve cümle tasarımcılarıdır.

Nasıl ki, grafik tasarımda veya resim sanatında öz ile biçim, veya muhteva ile şekil uyumlu olacaksa; yazıda da hem kelimeler doğru yazılıp imla kurallarına uyulmalı (bu biçimdir) hem de fikir berrak ve anlaşılır olmalı (bu da özdür)... Buna sanatın her dalında öz-biçim ilişkisi denir.

Uzun yazmak; karışık yazmak anlamına gelmez, uzun ve berrak yazılabilir, okuyucu ilgisi dağıtılmadan konu anlatılabilir. Kısa yazarak karmaşık yazılabilir.

Burada da ustalık ve yetkinlik konuları gündemdedir.

Grafik tasarımcılara yönelik site sahipleri bu konulara herkeSden daha çok dikkat etmelidir.

Bu konuyu fazla uzatmanın alemi yok, birbirimizi fazla kırmayalım. Amacım üzüm yemektir, bağcı dövmek değildir. Üstelik üzümleri de ben getiriyorum, buna dikkat çekerim, millet yesin diye. Üzümüne ihtiyaç yok, bizim kendi üzümümüz bize yeter derseniz, başka üzüm pazarları mı yok...? bende de üzüm çok. Bedava olunca kapanın elinde kalır. Ama bağcıdan dayak yemem, bunu belirteyim. Dağdan gelip bağdakini de kovmuyorum, şurada ağız tadıyla sohbet edelim diyorum.

Netice; Yanlış anlaşılma olmuş, ortada bir art niyet olmadığı belli oldu.

Bakın, 5 dakika önce, mac mi pc mi konulu ankete bir üyeniz bir cevap vermiş. Gerçekten Türkçe olarak da, anlam olarak da, yaklaşım olarak da sizin ilginizi çekmesi gerekir.

Faruk Çağla ne yapmalı idiyse sorunuz, ona verdiğim cevap, sorunuza da cevaptır.

Ben yönetici değilim, ama Türkçe konusunda shurada ne varrrr yaaaaa? tarzındaki düzeysiz üslüplara uyarı vermeniz gerekmekte ve bu inanın kişisel web adresi yasaklamanızdan daha önemlidir.

Ayrıca lütfen şu grafiker-mac.operatörü farkını artık netleştiriniz. Gerçek tasarımcılar bundan dertlidir. Mac operatörleri hep kazançlı çıkmaktadır.
Onlara kinimiz yoktur, onlar doktorun sağlık ekibidir, hastabakıcı ve hemşire olmadan doktor ameliyat yapamaz.... Grafik tasarımcı da bilgisayar operatörüne muhtaçtır, ama operatör operatörlüğünü bilecek.

Ama hastabakıcı doktor kılığına girip ameliyat yapıyor, sonra niye bu tasarımlar ölü doğdu deniliyor. Mac operatörü tasarım yaparsa hastabakıcının ameliyatına benzer. Bunlara ağırlık verilmezse, mac operatörü sitesi olarak devam edersiniz.

Nüket hanım ve benim gibiler tasarımcı ve operatör faklıdır diyorlar, alaylı-mektepli ayrımı gütmüyorlar. Ama bu farkı belirtiyorlar...

Yukarıdaki ifadelerdeki bozuk ve şımarık Türkçeyle de devam edilirse, düzey böyle kalır... Hatta daha da iner.

Büyük harf yazma ama, Türkçe'yi de katlet. Bu olmaz...

Türkçe kurallara uyulmuyor diye siteler bile kapatılır. Avukatlar, mimarlar forum sitelerine girdiniz mi? Bu Türkçe katliamları yoktur orada. Millet efendi gibi fikrini yazar orada. Ayyy bu kanunun şu maddesi de ne böööle diyen bir hukukçuya rastlamazsınız. Peki grafikçiye rastlıyorsunuz? Böyle yazmak sanatçılık mı?

Bir de üyelerimizi herkez mi herkes mi şeklinde uyaralım. Siz yapmazsanız ben yapıyorum bunları... Yalnız kelimesine yanlız... Kibrit kelimesine kirbit, kirpit !Çok mu önemli? Evet! YAHOO'da bir reklam var, GİF animasyon. Diyor ki;
SENDE KATIL !

de eki ayrı olacak, doğrusu SEN DE KATIL'dır...yapan grafiker bilmiyor. İşte grafiker bunu bilecek.

Bu iş kültür işidir. Bilmezsen biri çıkar eleştirir, mosmor olursun. Gençler bunu bilmeli. Bilmemnerden ne fotoğrafı var, filanca tuşla ne efekti veriyorsun... Grafikerlik sadece bu değil...

Kültürsüz grafikerlik olmaz.

Dostluğumuz devam ediyor.

Faruk Çağla ne yapabilir diyorsanız bunları yapabiliyorum işte...Benden bundan başka ne talebiniz olursa açıkça isteyiniz, elimde olan varsa paylaşırım. Zaten oğlum da sitenizde bayağı aktif.
İyi sabahlar.


Yanlış anlaşıldığım için ben sizden özür dilerim. Fakat nezaketen de olsa sizden bir özür beklediğimi tekrar belirtmek isterim. Başka bir konuda ki kültür ile görüşümü alıp burada hiç bir alakası olmadığı halde bana sunmanız ile alakalı olarak...

Görüldüğü üzere size ne bir saldırı ne de dışlama yapılmamaktadır. Siz üye bile olmadan önce yazılmış kurallarımıza riayet etmeniz, size uymayan kurallarımızı ise yönetim ile görüşmenizi istemek dışında sizden ekstra bir isteğim olamaz. Zaten bunun aksi bir davranışa da maalesef ki izin vermediğimizi bilmenizi isterim. Konuyu kişisel muhabbetten çıkartıp genele dönmemiz sanırım konunun gidişatını bozmamak için en iyi yapılacak davranış olacaktır.

Bu arada affınıza sığınarak bir isteğim daha olacak. Lütfen forumda Türkçe ile ilgili yazılarınızı esirgemeyiniz. Açıkça belirtmem gerekirse; yukarıda ki iki üç mesajla bu konuyu kapatmamış olalım.
 

Hayat-ı Rap

🌱Yeni Üye🌱
Katılım
6 Eyl 2008
Mesajlar
4
Tepkime puanı
0
Gerçekden çok güzel bir konuya değişmişsin. :)
Türkçemiz açıksası elimizden gidiyo. :S
Buna dur demek için faaliyetlerin yapılması lazım.
Türkçemizi adam akıllı kullanalım.
Teşekkürler konu için. :)
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

blueden

Kreatif Stratejist
👑Efsanevi Grafiker👑
Katılım
26 Şub 2008
Mesajlar
7,264
Tepkime puanı
176
Bu konuya değinmenizden dolayı teşekkür ediyorum.
Bende bu konuyla ilgili bir ekleme yapmak istiyorum.

Sayın Ferhat ÖZBEN bu konuya çok güzel değinmiş;

Türkçemiz elden gidiyor.

“Türkçemiz elden gidiyor.”, “Türkçemiz yozlaşıyor.”, “Türkçemiz yabancı dillerin karşısında eziliyor.” Bu sözleri sıkça duymaktayız. Durum hakikaten böyle. Çevrenize dikkatle bakın reklam panolarında, tabelalarda, afişlerde, gazetelerde, televizyonda ve daha birçok yerde Türkçenin yanlış kullanımına tanık olacaksınız. Bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde yanlışlıklar yapılıyor. Bu yanlışlıklar imla hatalarından, ses düşmelerinden kaynaklanan değişimler sonucundan, anlatım bozukluklarından kaynaklanıyor. Mesela “göreceğiz” yerine “görcez”, “herkes” yerine “herkez” ve bunun gibi birçok örnek. Bu hataları aşmak için dikkatli ve bilinçli olmak, dil kurallarına uymak gerekir. Dilimizi kullanarak yapılan yanlışlıklar sonucunda anlatılmak istenenler bir şekilde anlaşılıyor. Ya yabancı kelimelerin dilimizle karıştırılmasına ne demeli? Türk halkına Türkçe sunulması gereken bir olgu yabancı dillerdeki kavramlar ile sunuluyor. Bu tür kullanımlar dilimize zarar veriyor. Özellikle yeni oluşan bir kavram hayatımızı etkileyen basın-yayın organlarında nasıl kullanılmaya başlandıysa o şekilde kullanımı sürüyor. Bu olaylara 2-3 yıldır dikkat ediyorum ve içimde dilimize sahip çıkma bilinci ortaya çıktı. Dilimizi mümkün olduğunca doğru kullanmaya çalışıyorum. Geçenlerde haberleri izliyorum. Haberi sunan kişi bir erkana gelen yazı ile ilgili bir cümle kurdu. “SMS yoluyla İDO’nun kurduğu ‘call center’lardan taksi çağırabileceksiniz.” Şimdi bunu nasıl okuduğunu ve benim buna karşı verdiğim tepkiyi anlatayım. “Semese yoluyla İDO’nun kurduğu kol sentırlardan taksi çağırabileceksiniz.”Semese diye okuyunca yüzümde bir gülücük açtı, çünkü sıkça “esemes” diye okunduğunu duyuyordum Türkçe okuyunca hoşuma gitti. Fakat bu gülücük uzun sürmedi. Çok kısa bir süre sonra “kol sentır” ı duyunca gülücük yerini hüzüne bıraktı. “Allahım neydi gühanım? ” diyesim geldi. Bu şekilde kullanım arttıkça ki artıyor, Türkçe cümleler arasında yabancı kelimelere çok rastlayacağız ve dilimiz zarar görecek. Bir reklâmda verilen hediyeler sıralanıyor. “100 kişiye leptop, 10 kişiye beybifon…”. Kampanyayı bu şekilde reklâm ediyorlar. Ne olur laptop yerine dizüstü, babyphone yerine de bebek telsizi dense? Birçok neden olabilir ama en doğrusu bunları Türkçe kelimelerle kullanmak çünkü Türkiyeye yapılan bir reklam. Ve daha bunlar gibi çok örnek verebilirim. Zaten sitemizde fotoğraf olarak, kelime olarak bu yanlışlara değiniyoruz. Bunlara örnekler vereceğiz ve sürekli güncel tutacağız. İki Türk kendi arasında konuşuyor biri diğerine teşekkür edecek. Ne demesi gerekir? Cevap: “Teşekkür ederim.”. Peki neden “mersi” deniliyor anlamıyorum. “Mersi” Fransızca bir kelimedir. Kısaltmaların okunuşu ise ayrı bir facia. Bazı kısaltmalar İngilizce bazı kısaltmalar ise Türkçe okunuyor. Hatta bazıları hem İngilizce hem Türkçe okunuyor. Mesela mp4 “empidört” olarak okunuyor. Bunun bir standardı olmalı. Bazen bende kendimi bu yanlış kullanım deryasına kaptırıyorum. Mesela arabanın plakasına bakıyorum 35 S 343434, bir anda oradaki s harfini “es” diye okuyasım geliyor. Tamamen Türk malı olduğu söylenen araba üretiliyor ama arabanın markasında x harfi oluyor. Doğan SLX adı verilmiş “Doğan eseliks” diye okunuluyor. Yıllardır okullarda matematik derslerinde bilinmeyen harfler x, m, n harfleri oldu. X başlı başına yabancı bir harf, peki ya diğerleri? M ve n harfi Türkçe derslerinde öğrendiğimizin dışında “em” ve “en” olarak söylendi ve hala söyleniyor.Başka bir dil öğrenmek, konuşmak çok güzel bir şeydir. Fakat bu dillerin ana dile zarar vermesine izin vermemeliyiz. Bu şekilde giderse ileride her cümlenin içinde mutlaka bir yabancı kelime ya da yapısı bozulmuş bir kelime olacak. Bu kötü durumu engellemek yine bizim elimizde. Basın-yayın organlarında çalışanlar, öğretmenler, kitlelere seslenenler, devlet büyükleri ve kısacası millet olarak dilimize sahip çıkmalıyız.


Ferhat ÖZBEN

Not: Alıntıdır.
 

farukcagla

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
30 Ocak 2008
Mesajlar
127
Tepkime puanı
2
Web sitesi
www.fcagla.com
Türk Vatandaşı Osman Bey

Osman Bey, sabah saat 7.00'de Casio masa saatinin alarmıyla gözlerini açtı.
Puffy yorganını kaldırdı. Hugo Boss pijamalarını çıkarıp Adidas terliklerini giydi.

WC'ye uğradıktan sonra banyoya geçti. Clear şampuan ve Protex sabunuyla duşunu aldı. Colgate ile dişlerini fırçaladı. Rowenta ile saçlarını kuruttu. Bill's gömleğini ve Pierre Cardin takımını giydi. Lipton çayını içti. Sony televizyonda medya özetlerini ve flash haberleri izledi.

Citizen kol saatine baktı. Aile fertlerine 'çav' deyip Hyundai otomobiline bindi.

Blaupunkt radyosunu açarak, rock müziği buldu. Ağzına bir
Polo şeker attı.

Şehrin göbeğindeki Mega Center'daki ofisine varınca, Fujitsu-Siemens
bilgisayarını çalıştırdı. Microsoft Excel'e girdi. Ofisboy'dan Nescafe'sini istedi.

Saat 10.00'a doğru açlığını yatıştırmak için Grissini yedi. Öglen Wimpy's Fast Food kafeteryaya gitti. Ayaküstü, Coca Cola ve hamburgeri mideye indirdi. Camel
sigarasını yakıp Star gazetesini karıştırdı.

Akşamüzeri iş çıkışı Image Bar'a uğrayıp JB'sini yudumladı,
sonra köşedeki Shopping Center'a uğradı. Eşinin sipariş ettiği
Persil Supra deterjan, Ace çamaşır suyu, Palmolive şampuan, Gala tuvalet
kağıdı, Sprite gazoz ve Johnson kolonyayı alarak kasaya yanaştı. Bonus kartıyla
ödemeyi yaptı.

Hafta sonu eşi Münevver'le Galleria'ya giden Osman Bey,
Showroom'ları dolaşıp Kinetix ayakkabı, Lee Cooper blue jean satın aldı. Akşam
evde bir gazetenin verdiği TV Guide'a göz atan Osman Bey, kanallar arasında
zapping yaparak, First Class, Top Secret, Paparazzi gibi programlar izledi. Aynı anda Outdoor dergisini karıştırdı. Saat 22.00'ye doğru Show TV'de Türk dili üzerine bir panel başladı.

Uykusu gelen Osman Bey, televizyonu kapatıp yatak odasına geçerken, kendini mutlu
hissetti. "Ne mutlu Türk'üm diyene!" diye gerindi ve uyudu. Hala da uyuyor.
Ne zaman uyanacağı belli değil.

Alıntıdır. August 12 at 3:17pm/ Facebook/Atam Gölgen Yeter grubundan
 

the_one

♾️Grafik Gurusu♾️
Katılım
17 Şub 2008
Mesajlar
1,864
Tepkime puanı
83
Bir New York Rüyası

Bir yaz günü uyuyakalmışım. Kendimi, rüyamda, önceleri epey vakit geçirmiş olduğum New York şehrinde buldum. Aradan uzun yıllar geçmiş, 2050’li yıllara gelmişiz. Broadway’den aşağı yürüyüp meşhur "Times Meydanı"na vardım. Gözlerim aşina olduğum koskoca Amerikan sigarası, Amerikan arabası reklamlarını arıyordu. Evet, gene o kocaman, dev bina büyüklüğünde reklamlar vardı. Fakat hayret, gözlerime inanamayıp bir daha baktım. Bir ulu binanın tüm yüzünü kaplamış dev levhada Türkçe olarak (!) "Nefis Rize Çayı. İşte Hakiki Çay" yazıyor, yazının yanında lâle biçimli, ince belli cam bardakta tavşan kanı bir çay resmediliyordu. Sadece en dipte küçücük harflerle İngilizce olarak "Drink-Real Tea" eklenmişti.

Caddede sağıma soluma bakınarak biraz daha ilerledim. Dükkanların isimleri dikkatimi çekti. "Rahat Shoes", "Dilber Giyim Fashions", "Sultan Ahmet Leather", "World Gezim" gibi yarısı Türkçe, yarısı İngilizce isimler çoğunluktaydı. Bir de Türkçe "Merkez" lâfı, iyiden iyiye İngilizce "Center" sözcüğünün yerini almış görünüyordu. Büyük, görkemli bir binanın üstünde yanıp sönen ışıklarla Türkçe olarak "Alışveriş Merkezi" yazılıydı. "Car Merkezi", "Flower Merkezi", "Furniture Merkezi", "Hair Merkezi", merkezi de merkezi, her yanda almış gidiyordu.

Az ötede bir gazete, dergi bayiine rastladım. Amerikan basın hayatında acaba nasıl gelişmeler olmuş diye bir göz attım. Hatırladığım Amerikan dergileri yerine yepyenileri çıkmıştı. Kağıtları daha da parlak, renkleri daha da canlı idiler, ama garip, galiba hepsi Türk dergileri idiler, çünkü adları Güncel, Hareket, Vurgu, Hanım Kız, Görüntü gibi Türkçe adlardı. Birkaç tanesini karıştırdım. Yooo, bunlar, Amerikan, İngiliz dergileriydi. Ancak içlerinde kullanılan dil çok tuhaftı. Mesela, İngilizce güzelim media lafı dururken pek sık basın-yayın sözü geçiyordu. Bir de Türkçe seçenek lafına anlamlı anlamsız ne çok rastlanıyordu öyle. Pek açık seçik, keskin bir sözcük olmamakla beraber, İngilizce alternative'e ne olmuş sanki. "Anlaşılan Amerika’da Türkçe sözcükler kullanmak moda olmuş" diye düşündüm. Acaba niye? Yoksa kullananlara Anglo-Sakson oldukları için bir aşağılık duygusu mu gelmişti? Nasıl olur? Daha yüz yıl önce büyük bir devlet olan Amerika’ya, onun da kökeninde olan eski imparatorluk İngiltere’sine nasıl aşağılık duygusu gelirdi? Belli ki bu Türkçe sözcüklerle bazı yazarlar kendilerine bir üstünlük havası vermeye çalışıyor, bazıları da pek iyi kavramadıkları konularda, halklarının anlamadığı yabancı Türkçe sözcükler arkasına saklanıyorlardı.

Böyle düşüncelerle dolaşıp dururken yorulmuşum. Üstünde "Jimmy’s Kahvehanesi" yazılı, şemsiyeli masaları sokağa taşmış sakin bir yer gördüm. Girip bir masaya oturdum. Gelen görevli Türk olduğumu öğrenince arsız arsız sırıttı, bir iki kelime Türkçe bildiğini gösterme çabasına girişti. Kola yokmuş, ithal malı soğuk bir Susurluk marka ayran getirdi.

Ayranımı içip dinlenirken yandaki masalar dolmaya başladı. Pek yer kalmamıştı. Tam o sıra, genç, iyi giyinmiş, efendi görünüşlü, belli ki onurunu yitirmemiş biri masama yaklaştı. "Affedersiniz, yer kalmamış, buraya oturabilir miyim?" dedi. "Hay hay, buyurun" dedim. Oturdu. Kahvesi gelirken havadan sudan konuşmaya başladık. İrlanda asıllıymış, anası babası; kendisi okul çağındayken Amerika’ya göç etmişler, okuyup doktor olmuş. Bilimden, tıptan sonra da edebiyattan epey sohbet ettik.

En sevdiği yazar 1970’lerde güzel sahne oyunları yazmış olan İrlandalı Brian Friel’miş. Onun "Tercümeler" adlı bir oyunundan bahsetti. İngilizlerin İrlanda’yı işgal ettikleri zaman yaptıklarını temsil ediyormuş. Özellikle İrlandalıların kendi köklü, İngilizce’den çok daha eski, zengin dilleri Gaelik’i yokedip yerine İngilizce’yi koymakla, İngilizlerin nasıl İrlanda’yı sonsuza dek boyundurukları altında tutmak istediklerini anlatıyormuş.

O ara lafa karıştım. "Özür dilerim ama birşey soracağım. Buraların yabancısıyım. Gelince dikkatimi çekti. Dükkân levhaları, dergi adları falan hep Türkçe olmuş, Amerikan dilinde birçok Türkçe sözcük kullanılıyor. Kırk yıl önce gene gelmiştim, o zaman hiç böyle birşey yoktu. Bu nasıl oldu? Amerika’ya ne olmuş böyle?" dedim.

Biraz durdu, yüzünü hüzünlü bir ifade kapladı. "Ah sorma" dedi, "İrlanda’nın yüzelli yıl önce başına gelen şimdi de Amerika’nın başına gelmeye başladı. Şu farkla ki bu sefer Türkler (Türk olduğumu farketmemişti anlaşılan) aynı işi yaptırıyor. Biliyorsunuz, yirmi birinci yüzyılın başlarında Bağımsız Türk Devletleri Topluluğu dünyada büyük bir iktisadi güç oluşturdular. Kendi zengin hammadde ve neftyağı kaynaklarına sahip çıktılar. Yetiştirdikleri çalışkan ve atılgan gençlik kendi dil, tarih ve derin Asya kültürüne sarılıp ondan aldıkları manevi güçle bilim ve teknikte de çok ileri gittiler. Çeşitli Asya, Orta-Doğu ve Güney Amerika ülkeleri ile sıkı sınai, ticari ilişkiler, yeni gümrük birlikleri kurdular. Onlar zenginleştikçe Avrupa ve Amerika gerilemeye devam etti. Biliyorsunuz, zaten daha yirminci yüzyılın sonlarına doğru bu Batı ülkeleri iyice bunalıma girmişti. Toplum hayatları, aile ve iş ahlakları, insan ilişkileri kalmamıştı. Zaten hep başkalarının hammadde kaynakları ve tüketim pazarları ile ayakta duruyorlardı."

"Evet" dedim, "eğitim düzenleri ve gençlikleri de çok bozulmuştu." Devam etti: "Türk Elleri zenginleştikçe, haysiyetlerine sahip çıktıkça, dünyadaki itibarları arttı. Her ülkede bol bol Türk TV dizileri, Türk filmleri seyredilmeye, her yanda avaz avaz Türk müziği duyulmaya başlandı. Türkler Batı’dan öğrencilere burs vermeye, kendi evrenkentlerinde okutmaya başladılar. Bunu yaparken öğrencilerin Türkçe öğrenmesini şart koşuyorlardı." "Evet" dedim, "daha önce Japonlar da böyle yapmıştı."

Yeni İrlandalı dostum, (adı ‘Collin’miş) önündeki Türk kahvesinden bir yudum içti. Bir süre sustuk. "Buraya kadar iyi" dedi, "bundan sonrası acıklı. İrlanda’nın başına gelen bu sefer Amerika’nın başına gelmeye başladı." "Nasıl olur?" dedim, "Türkler Amerika’yı işgal etmedi ki." "Aa" dedi, "İşte onun için daha da tehlikelisi oldu." Merakla yüzüne baktım. Görevliden bir su istedikten sonra anlatmaya devam etti. "Türkler önce Amerika’da azınlıklar için bütün derslerin Türkçe olarak öğretildiği Türk okulları açtılar. Fakat az sonra Amerikalı veliler de çocuklarını bu okullara göndermeye özendiler. Bu pahalı Türk okullarına gidenler âdetâ ayrı bir kültüre sahip, kendilerini imtiyazlı gören bir sınıf oluşturdular. O ara dünyada Japonca, Çince, Türkçe gibi dillerin önemi gittikçe artmaktaydı. Alışılagelmiş Amerikan okullarında (lise olsun, evrenkent olsun) eğitim dili İngilizce olmaya devam ediyordu. Yabancı diller de ayrıca yabancı dil derslerinde, özel yaz kurslarında yeterince öğretilebiliyordu. O günlerde eğitim düzeni başarılı olmaya başlamıştı. Gene de yabancı Türk okullarına rağbet artıyor, özenti körükleniyordu. Derken, tam kırk yıl önce en iyi bir özel Amerikan okuluna, mali durumu tam bozulmuşken, aniden on-on beş Türk, Kazak, Kırgız öğretmen geldi. Okulun o mâlî sıkıntısı arasında nasıl döviz bulduğunu bir-iki kişiden başka kimse merak etmedi. Ertesi yıl okulun eğitim dili (tüm dersler) Türkçe’ye değiştirildi. O zaman için bu çok çarpıcı bir olaydı. İlk kez bir milli Amerikan okulu, bir yabancı Türk misyoner okuluna benzetiliyordu.

Burada, Collin’in sözünü kestim. "Ne olacak? Amerikan çocukları Türkçe’yi böylece daha iyi öğrenmiş olur." Nerdeyse öfkelendi. "Öyle şey olur mu? Yabancı dil öğretmenin böyle bir yöntemi yoktur. Çocuk aynı anda zaten zor olan fiziği mi öğrensin, Türkçe’yi mi? İkisini de öğrenemez, sadece ezberci olur. Kendi dilinde düşünemeyen, her an dolaylı da olsa kendi dil ve kültürünün değersiz olduğu kendisine telkin edilen çocukta kimlik, benlik, haysiyet duyguları nasıl gelişebilir?" "Doğru diyorsunuz" dedim, "zaten birkaç sömürge hariç böyle bir eğitim düzeni, ya da yabancı dil öğretme yöntemi hiçbir aklı başında ülkede yoktur. Ama, öyle birkaç acayip okuldan ne çıkar? Daha pekçok olağan Amerikan okulları var ya."

Collin âdetâ, ne kadar anlayışsız bu adam der gibi sabırsız bir havaya bürünmeye başlıyordu. Gene de bir nefes alıp açıklamaya çalıştı. Anlaşılan bu konu, İrlandalı geçmişi ile de bağlantılı olarak onu derinden tedirgin ediyordu. "İş o kadarla kalmadı" dedi, "Amerikan Eğitim Bakanlığı birkaç yıl içinde, sessiz sedasız, eğitim dili Türkçe olan yüzlerce okul açtı. Arkasından birkaç da böyle evrenkent." "Türkler bu ayrıcalıklı evrenkentlere özellikle yardımlar yaptılar. Sonunda gerçek Amerikan okulları ikinci sınıf durumuna düştüler. Bu sefer onlar da, ‘bizim de eğitim dilimiz Türkçe olsun’ demeye başladılar. İşin kötüsü bu haince kültürel soykırım oyunu Amerika’ya oynanırken, kimseden ses çıkmıyor, herkes Amerika’da baş gösteren iç karışıklıklardan, kısa vadeli maddi çıkarlardan başka birşey düşünemiyordu."

"Tabii" dedim, "Bu yabancı eğitim hastalığı hızla arttıkça Amerika’daki bilim, teknik, edebiyat seviyesi çok düşmüştür. En kötüsü de, kendine ve kendi toplumuna güveni olmayan, herşeyi Türklere yalvarmaktan bekleyen, temel soruları sormasını, çözüm getirmesini bilmeyen nesillerin yetiştirilmesi olmuştur. Değil mi?"

Collin, hüznü artarak (belli ki ülkesine bağlı, yanılmamışım, onurlu bir insandı) "Evet" dedi, "Sonuç olarak Amerika’nın üretkenliği, üreticiliği, tabii sonra da dünyadaki itibarı kalmadı. Yabancı, Türkçe eğitim dilli okullardan yetişenler genellikle ya gezimcilik rehberi, ya Türk şirketlerine acente oldular. Ufak tefek iş yerleri açanlar da, başlıca marifetleri yüzeysel bir Türkçe bilmekten ibaret olduğu için, o marifetlerini gösterme iştiyakiyle, iş yerlerine yarı Türkçe levhalar astılar."

"Yazık" dedim, "Amerika bilime, tekniğe, tıbba büyük katkıları bulunmuş bir ülkeydi. Bu hallere mi düşecekti?" Verdiği izahat için kendisine teşekkür ettim. Sonra da biraz olsun, maneviyatını tazelemek için "üzülmeyin" dedim, "sizin gibi bilinçli, ülkesinin, insanlarının geleceğini, haysiyetini düşünen fertleri oldukça, bir toplum yeniden yeşerir. Yılmayın, doğru bildiğiniz yolda devam edin." Bana insancıl gözlerle baktı.

Vakit epeyi gecikmişti. Kalktım, el sıkışıp ayrıldık. Dışarı çıktığımda sokaklar işlerinden çıkanlarla iyice dolmuştu. Caddeler, kavşaklar beş dakikada ancak bir iki metre ilerleyebilen arabalar, simsiyah dumanlar çıkaran kırık dökük otobüslerle tıkanmıştı. Tozdan, dumandan göz gözü görmüyordu. Boğulacak gibi oluyor, pis havadan nefes alamıyordum. Hatırladığım eski New York’ta da kalabalık olur, ama bu derece düzensizlik olmazdı.

Aklıma yeraltı treni geldi. Bu durumda ancak onunla bir yere gidebilirdim. Yedinci cadde ile otuz dördüncü sokaktaki girişi aradım. Yoktu. Eskiden olduğu köşeye yeni bir araba parkı daha yapılmıştı. Köşede, arabaların arasından karşıya geçme fırsatı bekleyen bir genç gördüm. Bir evrenkent öğrencisine benziyordu. Kızgın bir hali vardı. Yanaşıp yeraltı trenini sordum. "Ne treni be" dedi, "onlar tam kırk yıl önce sökülmüş. Haberiniz yok mu?" "Buralarda yoktum" diye mırıldandım, "yeraltından rahatlıkla gidilir gelinirdi. Niye sökmüşler ki?" "Niye olacak" dedi, "Şu Türklerin danışmanları ‘trenin modası geçti. Araba demokrasidir’ deyip söktürtmüşler. Tabii kendi arabaları burada daha çok satılsın diye! Şimdi işte gördüğünüz gibi arabası olan da perişan, olmayan da." Ve yanımdan bir hışımla uzaklaştı.

Gördüklerim, işittiklerim beni iyiden iyiye şaşırtmış, bir hayli de üzmüştü. Kendi kendime "Allah Allah" dedim. "Bizim millet böyle fena değildi. Tarihi boyunca gittiği yerlerde insanlık öğretmiş, kimsenin diline, dinine, kültürüne dokunmamış, hep birbirinin gırtlağında olan değişik kavimler arasında bile barışı sağlamıştı. Acaba ne oldu? Törelerinde hangi etkilerle böyle köklü değişikler meydana geldi?" diye düşünürken çırpınarak, ter içinde uyandım. "Aa, iyi ki rüya imiş" dedim.
Oktay SİNANOĞLU

Bu yazının tamamını edebiyat dersinde okumuştuk ve çok etkilenmiştim.Umarım herkeste aynı etkiyi yaratır.Saygılar.
 
Üst