sevgiden-iz
🌟Usta Tasarımcı🌟
- Katılım
- 26 Şub 2010
- Mesajlar
- 335
- Tepkime puanı
- 67
Gülse Birsel ‘in Kitabı geçti dün gece elime. Daha önce okumuştum. Çoğu konuyu yeniden hatırladım. Zihnimize farklı bir mizahın yerleşmesine sebep olan bir yazar.
Bazen insan seyredecek bir şey bulamıyor. O zaman en ideal şey güzel komik olayların anlatıldığı bir kitap bulup okumak. Özellikle iş ve ofis yaşamıyla ilgili konular üzerine yazdıkları insanı gülümsetiyor. Bazı hikayeler çok komik paylaşmak istedim.
OFİSTE BAŞARILI OLMANIN YOLLARI………..
- İşe geç gelmeyin
- Çok dikkat çekici giyinmeyin ki, uzun öğle paydoslarında yokluğunuz fark edilmesin.
- Kendinize bir yüz ifadesi bulun. Çok eğleniyormuş gibi güleç bir yüz veya sorunlarla baş edemiyormuş gibi stresli, mutsuz bir surat olmasın. Hep önemli bir projenin ortasındaymış gibi gergin, uyanık ve ciddi bir ifade en iyisidir. Bunu ayna karşısında çalışıp, kıvamı bulduğunuzdan emin olunca yüzünüze yapıştırın.
- Toplantılarda sürekli not alın. Alışveriş listesi yapabilirsiniz, karikatür çizebilirsiniz, ama eliniz durmasın.
- Ofiste dolaşırken, elinizde muhakkak bir iki evrak bulunsun. Masanızın üzeri kitaplar, dosyalar, kağıtlarla kalabalık görünsün.
- Arada sırada üç ayda bir uygundur, patronunuzla kısa özel görüşmeler isteyin. Bu toplantılarda maaş, izin ve iş seyahatleri dışında her şeyden şikayet edebilirsiniz. Daha çok iç yazışma ve rapor istemek, koordinasyon kopukluğundan şikayet etmek, yeni projeler üreten bir birim yaratma planınız, uygun konulardır.
Bunları yerine getirirseniz, yapmanız gereken başka hiçbir şey yok. Özellikle büyük ofislerde, aslında hiçbir şey yapmadığınızı kimse fark etmeyecektir.
Bütün gün boş oturmaktan sıkılırım diyorsanız, tetris oynamak, internette chat yapmak, kahve falı bakmak, magazin dergileri, telefon sohbeti, ofis içi aşk mektubu yazıp ciddiye alanlarla dalga geçmek eğlenceli olabilir.
Bazı arkadaşlar tığ işi ve internet üzerinden altılı ganyan da tavsiye ettiler, ama ben henüz denemedim
Siz önce benim tavsiye ettiklerimle başlayın...
İŞLER NİYE SABAH BAŞLAR?.........
Sabah uykusu, uykuların kralıdır!
Özellikle güneş doğarken işe gidenlerin, bu görüşüme gözleri dolarak katılacaklarını hissediyorum.
Ne yazık ki içinde yaşadığımız ekonomik sistemde, işlerin çoğu sabah erken saatte başlar.
Sadece bununla kalmaz, önemli toplantılar da erken saatlere konur.
Toplantılara zamanında gelmeniz bazen yetenek ve zekanızdan, hatta şirketteki pozisyonunuzdan daha önemlidir.
Diyelim ki sabah uykunuzdan ayrılamadınız ve 9’ da ki toplantıya 9,20 gibi varabildiniz.
Toplantı odasına geç girdiğinizde, sadece patronunuz ve rakipleriniz değil, geçen ay acıyıp işe aldığınız, fotokopi makinesini bile tam olarak çözememiş asistan dahi, size sinirli ve ukala bakışlar atma hakkını kendinde bulur!
Benim tavsiyem, bu durumlarda klasik bahanelerden kaçınmaktır.
Yakınların hastalığı, trafik, hafif soğuk algınlığı, çocuklarınızla ilgili bahaneler, unutmayın ki, 1800’lerden beri kullanılmaktadır.
Size tavsiyem, uydurma olamayacak kadar imkansız bir açıklama bulmanızdır!
Ekmekten zehirlenmek, bir sokak kedisi tarafından ısırılıp kuduz aşısı yaptırmak, bindiğiniz taksinin bir mafya babasının cipiyle çarpışması gibi, hikayesinin enteresanlığı gecikmeyi unutturacak bahaneler, her zaman en iyileridir.
Toplantı bitip patron gittikten sonra, inanan arkadaşlarla dalga geçmekse ekstra eğlence sağlar.
FOTOKOPİ VELİNİMETİMİZDİR!.........
Ofislerde adettendir, her yazışmanın bir sürü kopyası alınır.
Hatta bu amaçla asistanlık, stajyerlik gibi pozisyonlar da yaratılmıştır.
“Bir kişi daha almayalım, gerek var mı?” diyen personel müdürüne, talepte bulunan ofis çalışanının cevabı hazırdır. “Aşk olsun, yahu fotokopi çekecek insan yok!”
Yoktur da hakikaten. Çünkü nedense iş yerlerinde fotokopi çekmek aşağılık bi iştir!
İnsanlar kendi kül tablalarını dökerler, fincanlarını yıkarlar, masalarının üstünü silerler, ama fotokopi çekmezler. Kimse kendine gereken evrakın kopyasını kendisi almaz. Bu işi hiyerarşide kendinden bir sonra gelene devreder.
Ya eski çağlarda olsaydı ne yapacaktık?
Tabletlere, papirüse falan yazıyor olsaydık?
Ağaçlar kesilmiş, lifler kurutulmuş, örülmüş, papirüs yapılmış, günlerce elle yazılmış.
“Hımm çok güzel Nefertiti Hanım, bunun 50 kopyasını alıp arkadaşlara dağıtalım!”
“Eee, tabii efendim, iki güneş yılı sonra sabah dokuzda masanızda olur!”
Fotokopi makinelerine hak ettikleri değeri verelim.
---------Gülse BİRSEL’ in Gayet Ciddiyim adlı kitabından alıntıdır.--------------
Büro - İş hayatından kısa kesitleri yansıttığı bu bölümleri paylaşmak istedim. Gülünüz geçiniz efendim. Farklı bir amaç, vay niye böyle yazmış gibi bir şey yok.
Bazen insan seyredecek bir şey bulamıyor. O zaman en ideal şey güzel komik olayların anlatıldığı bir kitap bulup okumak. Özellikle iş ve ofis yaşamıyla ilgili konular üzerine yazdıkları insanı gülümsetiyor. Bazı hikayeler çok komik paylaşmak istedim.
OFİSTE BAŞARILI OLMANIN YOLLARI………..
- İşe geç gelmeyin
- Çok dikkat çekici giyinmeyin ki, uzun öğle paydoslarında yokluğunuz fark edilmesin.
- Kendinize bir yüz ifadesi bulun. Çok eğleniyormuş gibi güleç bir yüz veya sorunlarla baş edemiyormuş gibi stresli, mutsuz bir surat olmasın. Hep önemli bir projenin ortasındaymış gibi gergin, uyanık ve ciddi bir ifade en iyisidir. Bunu ayna karşısında çalışıp, kıvamı bulduğunuzdan emin olunca yüzünüze yapıştırın.
- Toplantılarda sürekli not alın. Alışveriş listesi yapabilirsiniz, karikatür çizebilirsiniz, ama eliniz durmasın.
- Ofiste dolaşırken, elinizde muhakkak bir iki evrak bulunsun. Masanızın üzeri kitaplar, dosyalar, kağıtlarla kalabalık görünsün.
- Arada sırada üç ayda bir uygundur, patronunuzla kısa özel görüşmeler isteyin. Bu toplantılarda maaş, izin ve iş seyahatleri dışında her şeyden şikayet edebilirsiniz. Daha çok iç yazışma ve rapor istemek, koordinasyon kopukluğundan şikayet etmek, yeni projeler üreten bir birim yaratma planınız, uygun konulardır.
Bunları yerine getirirseniz, yapmanız gereken başka hiçbir şey yok. Özellikle büyük ofislerde, aslında hiçbir şey yapmadığınızı kimse fark etmeyecektir.
Bütün gün boş oturmaktan sıkılırım diyorsanız, tetris oynamak, internette chat yapmak, kahve falı bakmak, magazin dergileri, telefon sohbeti, ofis içi aşk mektubu yazıp ciddiye alanlarla dalga geçmek eğlenceli olabilir.
Bazı arkadaşlar tığ işi ve internet üzerinden altılı ganyan da tavsiye ettiler, ama ben henüz denemedim
Siz önce benim tavsiye ettiklerimle başlayın...
İŞLER NİYE SABAH BAŞLAR?.........
Sabah uykusu, uykuların kralıdır!
Özellikle güneş doğarken işe gidenlerin, bu görüşüme gözleri dolarak katılacaklarını hissediyorum.
Ne yazık ki içinde yaşadığımız ekonomik sistemde, işlerin çoğu sabah erken saatte başlar.
Sadece bununla kalmaz, önemli toplantılar da erken saatlere konur.
Toplantılara zamanında gelmeniz bazen yetenek ve zekanızdan, hatta şirketteki pozisyonunuzdan daha önemlidir.
Diyelim ki sabah uykunuzdan ayrılamadınız ve 9’ da ki toplantıya 9,20 gibi varabildiniz.
Toplantı odasına geç girdiğinizde, sadece patronunuz ve rakipleriniz değil, geçen ay acıyıp işe aldığınız, fotokopi makinesini bile tam olarak çözememiş asistan dahi, size sinirli ve ukala bakışlar atma hakkını kendinde bulur!
Benim tavsiyem, bu durumlarda klasik bahanelerden kaçınmaktır.
Yakınların hastalığı, trafik, hafif soğuk algınlığı, çocuklarınızla ilgili bahaneler, unutmayın ki, 1800’lerden beri kullanılmaktadır.
Size tavsiyem, uydurma olamayacak kadar imkansız bir açıklama bulmanızdır!
Ekmekten zehirlenmek, bir sokak kedisi tarafından ısırılıp kuduz aşısı yaptırmak, bindiğiniz taksinin bir mafya babasının cipiyle çarpışması gibi, hikayesinin enteresanlığı gecikmeyi unutturacak bahaneler, her zaman en iyileridir.
Toplantı bitip patron gittikten sonra, inanan arkadaşlarla dalga geçmekse ekstra eğlence sağlar.
FOTOKOPİ VELİNİMETİMİZDİR!.........
Ofislerde adettendir, her yazışmanın bir sürü kopyası alınır.
Hatta bu amaçla asistanlık, stajyerlik gibi pozisyonlar da yaratılmıştır.
“Bir kişi daha almayalım, gerek var mı?” diyen personel müdürüne, talepte bulunan ofis çalışanının cevabı hazırdır. “Aşk olsun, yahu fotokopi çekecek insan yok!”
Yoktur da hakikaten. Çünkü nedense iş yerlerinde fotokopi çekmek aşağılık bi iştir!
İnsanlar kendi kül tablalarını dökerler, fincanlarını yıkarlar, masalarının üstünü silerler, ama fotokopi çekmezler. Kimse kendine gereken evrakın kopyasını kendisi almaz. Bu işi hiyerarşide kendinden bir sonra gelene devreder.
Ya eski çağlarda olsaydı ne yapacaktık?
Tabletlere, papirüse falan yazıyor olsaydık?
Ağaçlar kesilmiş, lifler kurutulmuş, örülmüş, papirüs yapılmış, günlerce elle yazılmış.
“Hımm çok güzel Nefertiti Hanım, bunun 50 kopyasını alıp arkadaşlara dağıtalım!”
“Eee, tabii efendim, iki güneş yılı sonra sabah dokuzda masanızda olur!”
Fotokopi makinelerine hak ettikleri değeri verelim.
---------Gülse BİRSEL’ in Gayet Ciddiyim adlı kitabından alıntıdır.--------------
Büro - İş hayatından kısa kesitleri yansıttığı bu bölümleri paylaşmak istedim. Gülünüz geçiniz efendim. Farklı bir amaç, vay niye böyle yazmış gibi bir şey yok.