etiket, önemli... evet...
Ancak bu meslekte etiket, diploma değildir. Her ne kadar öyle gibi görünse de etilet portfoliodur. ""yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır"" bu söz. en çok bizim mesleğe uymaktadır...
Ancak; deneyimsizlik söz konusuysa, yani portfolio yoksa, işte okullu ve alaylının fark burada kendini gösterir. Bunun tartışılacağı zaman noktası tam burasıdır, ne ilerisi ne de gerisidir.
Okullu bir grafiker adayı, etiket sahibidir, Okulsuz olan ise değildir. Ama tekrar ediyorum, etiket kesinlikle ve kesinlikle diploma değildir.
Okullu biri iş görüşmesinde hiç bişey göstermese bile bitirme projesini gösterir, yüzlerce, binlerce kez tekrar tekrar çizdiği taslakları, hayali şirketlere hazırlanmış hayali kampanyaları gösterir. okuduğu 2 ya da 4 yıl da ne yaptıysa bunlar onun etiketidir.
Alaylının ise etiketi yoktur, onu anlatan tek bir kelime vardır. ""Çırak"" benim tanımımla ""amele"" ( abuk subuk provoke çalışmalarına girmeyi düşünenler için, iş manasındaki amele)
Çırak, çalıştığı yerdeki insalara yalakalık yapmakla yükümlüdür, ki keyfi yerine gelen birisi ona bişeyler göstersin.
Çırak, kimsenin yapmadığı işleri yapmakla yükümlüdür, çay getirir, yeri gelir tuvalet bile temizler...
Çünkü çırak böyle bişeydir, tamirci çırağı ile reklam ajansı çırağı arasındaki tek fark, çay değilde kahve getiriyor olmasıdır...
Alaylıların okullulara karşı içine girdiği tutum "" ne okullular gördük"" tutumu burdaki ezilmişlikten doğar. hiç kimse ezmese, kullanacağı program çırağı bi güzel ezmiştir çünkü.
Bu ezilmişlik, daha sonra kültürel bir ağız birliğine döner, bi mekandaki alaylılar okulluların işlerini beğenmezler,
yok efendim, a harfi ters olmuş yok efendim foto ciğer gibi çıkmış....
Aslında bu alaylının dar dünyasını gösteren en büyük kanıttır, hiç bir eleştirisi renkle ya da leke ile ilgili değildir.
Bağsettiğim kültürel ağız birliğinden kurtulamamış hiç bir alaylıda, bu konular hakkında fikir sahibi olamayacaktır.
Bilen bilir,
ben de bir alaylıyım...
birçok genç arkadaşın hayallerini süsleyen yerlerde de çalıştım, hayal edemeyecekleri kadar kötü ortamlarda da bulundum.
bu yazdıklarım bu deneyimden doğmaktadır.
sinire kesmek yerine kulak vereceğiniz yer ise tam da burasıdır.
yaptığınız bir işi, osman abiye, hatçe ablaya gösterin ama onların söyledikleriyle yetinmeyin,
bir bakın bakalım el oğlu ne yapmış, nası tasarlamış.
kendinizi yapacağınız işte daha önceden yapılmış örnekler ile kıyaslamaya çalışın. muhittin abinin corel devinimleri ile değil. ( evet, kısabildiğinizden herşeyden kısın ama bu sektörde yayınlanan dergileri kitapları alın, inceleyin)
Ancak bunları yaparsanız, bu mesleği anlayabilir, geliştirebilir ve kendinizi okullular ile aynı kefeye koyabilirsiniz.
Ancak o zaman, habire bahane üretmek yerine gerçekten iş çıkarmaya başlayabilirsiniz.
Okullular bu işe bizlerden en az 5 gol önde başlar, abuk subuk ego şişirmek yerine bunu kabul etmek, ve bu farkı kapatmaya çalışmak,
hem sizi bir grafiker hemde gerçek bir insan yapacak disipline girişin başlangıcı olacaktır.
Ya da böyle yapmayıp, aldığınız 3 kuruştan rahatsızlanarak, en kısa sürede başka işlere kaçmaya devam edebilirsinizde. Bu mesleği öldürdüler abi diye avunabilirsinizde...
hayatta tek doğru yok,
herkes kendi doğrusunu bulacaktır elbette...