Neler yeni

Yeni mesajlar Yeni konular En çok mesaj En çok tepki En çok görüntülenen

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
56
Marka Olmak Ister misiniz?

MARKA OLMAK İSTER MİSİNİZ?


"Hayal edilen, bir taç sahibi olmak değil, kral olmaktır"

GIANLUIGI LONGINOTTI BUITONI


Müşterileriniz başkalarıyla mukayese edilemeyecek, yerini kimsenin dolduramayacağı bir çizgiyi yakaladığınıza inanırsa ve rakipleriniz sizi taklit edememeye başladığında, her koşulda bir tekel oluşturursunuz.

Ancak, böyle bir duruma ulaşmayı nasıl başarabilirsiniz?

Bir reklamcıdan henüz boşanmış bir hanım yatağa girmeden önce partnerine 'nazik olmasını, çünkü hala bakire olduğunu' söyler. Adam inanamayarak 'Fakat siz evliydiniz' der. Kadın 'Evet' diye cevaplar. 'Fakat sorun şu ki, kocam her gece yanıma yatar ve sevişmemizin ne kadar harika geçeceğini öyle bir anlatmaya başlardı ki, işe koyulana kadar ikimiz de yorulup uyuyakalmış olurduk.' Kevin Roberts - Saatchi & Saatchi CEO'su


Tüketiciler, markaya nasıl 'aşık' olurlar?

Yapısal olarak insanların diğer insanlara aşık olma yöntemi burada da geçerlidir. İnsan olarak fizyolojik ve hissi temel ihtiyaçlarımızın nelerle giderilebileceğine dair inançlarımız vardır. Bizim için neler iyi olacak, bizi ne mutlu kılacaktır? Birçok olayda ya bunların varlığından haberdar değilizdir veya sadece birazını bilebiliriz. Sıklıkla bunlar kelimelere dökülüp anlatılamazlar ama zihnimizde gezinen hayaller, hayallerimizin bize sağladığı tecrübeler ve senaryolar olarak bir yerlerde bir şekilde mevcutturlar. Bu inanışlar çevremizde bulunan insanların yaşam hikayeleri, televizyon ve sinema programları ve diğer medya yayınlarıyla şekillenirler. Ancak biz genellikle kendi yaşamlarımızda daha önceden elde ettiğimiz tecrübelere dayanırız. Bunların bazıları uzun yıllar boyunca değişmeden sürerler, bazıları eğilimlerimiz ve günün modalarıyla değişiklikler gösterirler. Bu inançlar soyut kavramlardır ve onları ulaşmayı düşlediğimiz 'hedefler' veya peşinde olduğumuz 'faydalar' olarak vasıflandırırız. Eğer başarılı olursam herkes beni takdir edecektir gibi. Bu inançlar eğilimlerimizi aşık olma yönünde şekillendirir. Sonradan daha somut ve spesifik olan diğer inançlarımız soyut inançlarımızın bazı markalar veya ürünlerde odaklanmalarına sebep olacaktır. Bazı spesifik inançlarımız hayallerimizde doğacak ve çağrıştırılan arzular 'marka için sevgi' olarak ortaya çıkacaktır. Fakat bu tip spesifik inançlar nasıl şekillendirilirler? Bir marka bizim için kendisinin iyi olacağına dair soyut inancımızın bir yansıması olarak ortaya çıkmayı başarırsa olay kesinlikle o markadan sağlayacağımız maksimum fayda ile sonuçlanacaktır. Marka bu yüzden bir fırsat olarak fark edilir ve zihnimizde var olan faydayı elde etme yolunda kullanılır. Biri tarafından baştan çıkarıldığımızda veya ona aşık olduğumuzda olan da budur.

Marka yaratma hüneri, sattığımız her ne ise birinci hedeftir ve bu hedefi "tüketicinin ön fikirlerine doğrudan cevap verebilmek ve sonra da aynı işi etkili bir şekilde sürdürüp, bunu onun bize dair güveni yapmak" takip eder. İlk etapta sunulanlar belki tüketicinin o an arzu ettiği veya beklediği şeyler değildir, ancak sonuçta gerekli saygınlık kazanıldıktan sonra talep edilmeye başlanacakları da kapsamaktadır. İşte burada büyük pazarlama fırsatları yatar. Problem şudur ki tüketiciler ön eğilimleri hakkında fazlaca bir şey bilememektedirler. Bu sebeple gelecekte onları tahrik edecek şeyler hakkında çok fikirleri olmadığı için tüketici araştırmalarında bu tür sorulara doyurucu yanıtlar veremezler. Bir marka geliştirme yöntemi işin içyüzünü kavrama ile başlar. Bir şeyin iç yüzünü kavrama ise bilinçaltındaki mevcut ve yerleşik prensipleri meydana çıkarmak ve bunları yorumlayarak tüketicinin ön eğilimlerinin yapısını kavramaktır.

Sevgiler,

Kaynak : Mehmet Ali Ceceli (Branding / Dr.Dan Herman)
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
56
Kendi Sirketinizin musterisi olmak ister miydiniz?

KENDİ ŞİRKETİNİZİN MÜŞTERİSİ OLMAK İSTER MİYDİNİZ?


Üretimin egemen olduğu, ne üretilirse satıldığı yani talebin arzı aştığı dönemlerde müşteri nasıl olsa ürünü veya hizmeti satın alacağından müşterilere karşı duyarlılık en alt düzeylerdeydi. Bununla birlikte 90'lı yıllarda başlayan "müşteri hakimiyeti" dalgası içe dönük, kendisini rakipsiz gören işletmeleri sarsmaya başladı. Bütün bu değişimin sonucunda bir anda CRM (Müşteri İlişkileri Yönetimi) her firmanın önceliği olarak uygulanmaya başladı. Bugün ise CRM'in bir ileri aşaması olan CEM'in (Müşteri Deneyim Yönetimi) iş hayatına entegre edilmesi aşamasına gelindi. Bu dalganın çok kısa süre içersinde CRM projelerinde köklü değişikleri gündeme getirmesi kaçınılmaz olacak. Zira CRM genelde firma gözüyle müşteri değerlendirmesi yaparken CEM'de empati kurularak müşteri deneyimleri ürün ve hizmet geliştirmesinde en önemli ilham kaynağı, itici güç olmaktadır. Bir dahaki yazımızda iki kavramı karşılaştıracağız.

Her şeyin temelinde müşterini tanımak, onun beklentilerini aşmak yatıyor. Bunu yapmamanın bedeli ise bildiğiniz gibi çok ağır. Hemen ilk akla gelen soruları şu şekilde sıralayabiliriz.

- Müşterinizin herhangi bir soru veya ihtiyacına şirketiniz nasıl cevap veriyor?
- Ne kadar zamanda veriyor?
- Müşteriniz sizin hangi bölümleriniz ile yüz yüze geliyor?
- Sizinkiler bu yüzleşmeye hazırlar mı?

Aslında müşterinizin sizden beklentisi atla deve değil. Tıpkı sizin müşteri olduğunuz gibi normal şeyler bekliyor.

- Herhangi bir soru veya problemine hızlı ve doğru cevap almak,
- İlettiği bir sorunun dikkate alındığını görmek,
- Kendi sistemini zora sokmayacak çalışma biçimi,
- Ürünlerinizin sorunsuz olması,
- Rakiplerinizden daha çabuk aksiyon alabilmeniz, daha çabuk teslim edebilmeniz,
- Verdiğiniz teslim tarihlerine uymanız,
- Yenilikçi olmanız,
- Rekabetçi bir fiyat politikanızın olması,

Bunu yapamadığınızda da,

- Zaman ve iş gücü kayıpları,
- Maliyetlerinizin yükselmesi,
- Müşteri ve pazar kayıpları,
- Nakit akışınızın bozulması,
- Rekabet dışında kalmak, doğal olarak firmanız için kaçınılmaz olacaktır.

Sevgi ve saygılarımla,

Kaynak: Mehmet Ali Ceceli
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
56
Yeni Yil, yeni baslangiçlar

YENİ BAŞLANGIÇLARA


Yeni bir yıla başlarken ilk yazımız doğal olarak yeni yıl hakkında olacaktır. Yeni yıllar ne kadar çabuk gelirse gelsin her yeni yıl yenilik demek, yeni bir başlangıç demektir. Her yeni yılın başında yeni kararlar alınır, dileklerin gerçekleşmesi ümit edilir.

Dikkat edilirse her yeni yıl öncesinde herkes öncelikle kendi bireysel benliğiyle ilgili gerçekleştirilecek hedefleri dile getirir. Örneğin; yeni yılda mutlaka sigara bırakılacak, spora başlanacak, fazla kilolardan kurtulunacak, aileye daha çok zaman ayırmak için daha organize olunacak, daha planlı yaşanacak, sakin olup her şeye sinirlenilmeyecek, kitap okunacak, sosyal faaliyetlerde bulunulacaktır. Sonrasında maddi konulara dayanan istekler gelir; ev eşyalarının, arabanın değiştirilmesi hatta oturulan evin değiştirilmesi, yenilenmesi ilk akla gelen istekler.

Yeni kararlar almak yeni başlangıçlar yapmak her ne kadar çok cazip görünse de, heyecan verici olsa da bazı durumlarda bazı kişiler için hiç de kolay olamayabilir. Her bireyin yeniliğe göstereceği uyum, istenen değişimin gerçekleşmesi, süreklilik kazanması kişilik özelliklerine göre değişir. Örneğin sabırlı bir kişi bazı kararların sonuçlarının alınması için zaman gerektiğini bilir ve bekler. Sabırsız bir kişi ise çok kısa zamanda sonuç alamazsa çabuk pes ederek o kararı tamamen uygulamadan kaldırır ve aynı hedefleri bir sonraki yeni yılda 'bu yıl olmadı ama gelecek yıla mutlaka' diyerek tekrar gündemine koyar. Bu arada asıl kendisinin çaba göstermesi gerektiğini göz ardı eder ve gelecek yıl kendiliğinden bir şeylerin değişerek isteklerinin gerçekleşeceğini ümit eder.

Aslında yenilenme ve değişmeler için yılın her anı harekete geçilebilir, yeni yıl başlangıcını beklemek gerekmez. Ancak yeni yılın toplumca yeni başlangıç anlamına gelmesinin benimsenmesi yeni bir şeylere başlamak için gereken motivasyonu arttırmaktadır. Burada önemli olan yeni yılda ulaşılmak istenen hedefe doğru kararlı bir şekilde hareket etmek, hedefe kısa sürede ulaşılmıyorsa yarım bırakıp diğer yılı beklememek, çabuk pes edip hedefe ulaşmayı bir sonraki yeni yıla ertelememektir. Bu konuda kişinin kendisini disipline etmesi bile başlı başına bir hedef olabilir. Başlangıç olarak yapılması gereken de hedeflerin gözden geçirilerek kişinin kendisine uyacak bir program hazırlaması, kişilik özelliklerine göre önceliği rahatlıkla gerçekleştirebileceği hedeflere vermesi olabilir. Kişilik yapısına uyan bir program izlendiği taktirde hedeflere ulaşmamak söz konusu olamaz. Bu açıdan kendimizi iyi tanımak, kendimize en uygun programları belirlemek konusunda bir uzmana danışmak yararlı olabilir. Kendimizle ilgili farkında olmadığımız özellikler bizim istediğimiz değişimleri daha kolay gerçekleştirmemizi sağlar. Kendimizi değiştirebilmeyi öğrenmemiz ve bunu uygulayabilmemiz hayatın her alanında bize gereken bir esnekliği kazanmamız ve iletişim içerisinde bulunduğumuz diğer kişilerden de istediğimiz davranışları görebilmemiz demektir. Diğer kişilerle yaşadığımız ya da yaşayabileceğimiz iletişim problemlerini çözmemiz bu şekilde mümkün olacaktır.

Sonuçta bir değişim istiyorsak işe kendimizden başlamalıyız ve hatta her ne kadar değişimin zamanı yoksa da yeni bir yıla başlarken yeni yıl heyecanını kaçırmadan bir an önce başlamalıyız.

Kaynak: Ayşen Yenici
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
56
Anlamak... Dinlemek...

ANLAMAK... DİNLEMEK... BUNLAR NE DEMEK?


Günlük hayatımızda etrafımızdaki insanlarla sürekli iletişim halindeyiz. Uyanır uyanmaz evimizde birlikte yaşadığımız ailemizin üyeleriyle, sabah ekmeğimizi, gazetemizi aldığımız bakkalımızla, komşumuzla, iş arkadaşlarımızla... Ne çok değişik insanla gün boyunca konuşuyoruz, göz göze geliyoruz, selamlaşıyoruz değil mi? Herbiriyle değişik konularda bilgi, duygu, fikir alışverişinde bulunuyoruz. Bunu yaparken acaba karşımızdakini ne kadar önemsiyoruz?

İnsan ilişkilerinde her birey karşısındaki tarafından önemsenmek ister, bunun en önemli göstergesi ise karşımızdakini dinlemek ve anlamaktır. Karşımızdaki kişinin bize anlattığını yeterince dikkatli dinler ve sadece kullandığı sözcüklere değil yüzündeki mimiklere, el kol hareketlerine yani kullandığı vücut diline de dikkat edersek gerçekte ne demek istediğini daha rahat anlarız. Dinlemek ve anlamak iletişimin en önemli unsurlarıdır. Bu şekilde kurulan iletişim de sağlıklı olacak ve karşımızdaki kişiye bizim tarafımızdan önemsendiğini hissettirecektir.

İster arkadaşlık ister duygusal ilişkiler olsun temelde ihtiyaç duyulan şey önemsenmektir. Arkadaşlarımızla olan iletişimimizde asıl yaptığımız şey karşımızdakinin ihtiyaçlarını karşılamaktır. Zaman içerisinde dostluğumuzu oluştururken onların ihtiyaçlarına, önem verdiklerine dikkat etmişizdir ve arkadaşlarımızla iletişim kurarken topladığımız bu verileri kullanırız. Sohbet ederken ya da bir sorunu paylaşırken arkadaşımızın temelde ihtiyacı olan yakınlığı, sabrı, anlayışı, nezaketi yani gereken özeni gösteririz. O sırada arkadaşımızın ihtiyacı olan şey onu dinlememiz ve anlamamız, yanında olduğumuzu, yalnız olmadığını hissettirmemizdir. Biz de bu ihtiyacı bildiğimiz için gerektiği şekilde davranırız. Mutluluğunu paylaşır, gerektiğinde yardımına koşarız.

Ancak nedense bu özeni daha yakın ilişki içinde olduğumuz kişilerden esirgediğimizin farkına varmayız. Annemiz birşey söylemek istediğinde değil anlamak dinleyecek vaktimiz bile olmaz. Kardeşimizi değil dinlemek uzun zamandır görmemiş olabiliriz. Hayatımızı paylaştığımız kişiden bütün dikkatimizi vererek onu dinleyeceğimiz birkaç dakikayı esirgeriz. Başkalarına gösterdiğimiz başkalarının bizi tanıdığı yüzümüzü en yakınlarımızdan saklamamızın doğal sonucu da iletişim kopukluğuna ve bunun sonucunda sağlıksız ilişkilere yol açar. Peki ama neden böyle davranırız? Sonucunda mutsuzluk olan bir davranış biçimini neden yakın ilişkilerimizde kullanırız, yakınımızdaki insanlar özen gösterdiğimiz arkadaş ya da iş çevremizden daha mı değersizler? Bu konu üzerinde biraz düşündüğümüzde karşımıza pek çok neden çıkar. En önemli neden yakınımızdakileri sahiplenmemizdir. Onlar bizimdir, dolayısıyla bir yere gidemezler. Hangi yüzümüz olursa olsun onlar için önemli değildir bizi öyle severler öyle yoğun bir ait olma vardır ki bizi öyle iyi tanırlar ki onları önemsediğimizi de bilirler zaten göstermeye gerek yoktur. Ayrıca onlar bizim önemsenme ihtiyacımızı tatmin etmek durumundalar, yani onlar bizim kendimizi iyi hissetmemiz için hayatımızdalar. Fakat bu bakış açısı bizim etrafımızdaki insanları hızla mutsuz ettiğimiz ve bizden uzaklaşmalarına neden olacağımız bir yaklaşımdır. Onlara mutlaka çok değer veriyoruzdur ancak bunu nasıl olsa biliyorlar diye geçiştirmemek onlara hissettirmek de gereklidir.

Dediğimiz gibi birisi tarafından önemsendiğini bilmeye herkesin ihtiyacı vardır. Karşımızdakini dinlemek ve anlamak da bunu göstermenin yollarından sadece birisidir. Gerçekten biraz zaman ayırıp karşımızdakini dinler ve anlarsak sağlıklı bir iletişim kurabiliriz ve bu şekilde kurulacak iletişim de sağlıklı ilişkilerimizin en önemli temeli olacaktır.

Etrafımızdaki herkesi önemseyelim ama en yakınımızdaki bize en çok değer veren ve bizi karşılıksız her zaman en çok önemseyen insanları daha fazla önemseyelim ve bunu onlara da hissettirelim.

Kaynak: Ayşen Yenici (Psikolog)
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
56
degisim

DEĞİŞİM


Hayatımızda değişmesini istediğimiz şeyler vardır. Nelerdir bunlar? Biri bize sorsa nelerin değişmesini isterdin diye pekçok şey sayabiliriz; evimiz, arabamız, burnumuz, saçımız, işimiz, yaşadığımız ülke, görünüşümüz, etrafımızdaki kişiler, eşimiz vs... Yaşadığımız mutsuzlukları bazen bu nedenlere bağlarız, istediğimiz değişiklik olsa örneğin işyerinde beklediğimiz terfiyi alsak ya da odamız değişse sorun kalmayacaktır. Bazen öyle de olur. Bazen de işler çok daha karmaşıktır.

Değişimin kendisi hayatımızın bir parçasıdır ve değişimin en önemli faktörü insandır. İnsanlar değişir, değişim ilerlemek ve gelişmek için gereklidir. Ancak bazen değişim, zamanı geldiğinde olmalıdır ve zorlamak iyi sonuçlar vermez. Bu durum insan ilişkilerinde kendini gösterir. Hepimizin kendi doğruları vardır ve bu doğrular ışığında karşımızdaki kişiyi değiştirmeye çalışır, onu istediğimiz biçime sokmaya uğraşır dururuz. Karşımızdaki kişi yumuşak bir karaktere sahipse bizim istediğimiz biçimi almaya çalışacak yani dışardan kendisine yapılan değişim baskısına boyun eğecektir. Ancak bir süre sonra kendisinde, kendi isteği dışında meydana gelen bir değişiklikten belki hoşlanmayacak, belki mutsuz olacak ama bunu dışarı yansıtmamaya çalışarak mutsuzluğunu katlayacaktır. Belki biz de kendi yarattığımız bu yeni kişi ile olan ilişkimizden mutlu olmayacağız. Ya eğer karşımızdaki kişi yumuşak değil de sert bir karaktere sahipse? O zaman da kendisini değiştirme çabalarımıza direnecek ve ortalıkta sürekli tartışmalar, kavgalar, sert rüzgarlar esecektir. Görülüyor ki karşımızdaki kişiyi bizim değiştirmeye çalışmamız istenen sonuçları getirmeyebilir.

Değişim ancak istendiği zaman gerçekleşebilecek bir olgudur. Herkes değişir ancak buna kişinin kendisi karar vermelidir. Bizim yapabileceğimiz ancak şu ya da bu şekilde baskı uygulamaktansa karşılıklı konuşmaktır. Öncelikle karşımızdaki kişiyi olduğu gibi kabul etmeyi denemeli ve bunu ona da belirtmeliyiz. Daha sonra ise karşımızdaki kişiye bizim için önemli olan konuları açıklar, bizi nelerin mutlu nelerin mutsuz ettiğini ve nelerden rahatsızlık duyduğumuzu açık ve net bir şekilde dile getirirsek, duygularımızı yalın bir şekilde ifade edersek zaten o kişiye gereken mesajı vermiş oluruz. Bu sırada karşımızdaki kişinin de bizimle ilgili duygularını ve isteklerini dile getirmesine fırsat vermeliyiz. Onun da bizde olmasını istediği değişiklikler olabilir. Değişmeyi karşımızdakinden beklemektense önce kendimizi değiştirmeyi deneyebiliriz. Denediğimizde bunu yapmanın daha kolay olacağını göreceğiz. İstemedikleri sürece başkalarını değiştiremeyiz. Ancak istediğimiz sürece kendimizi her zaman değiştirebiliriz. Biz kendimizi değiştirebiliyorsak ve bunu karşımızdaki kişiye de gösterebiliyorsak, buradan hareketle karşımızdaki kişi zaman içerisinde kendisinde bazı değişiklikler yapacaktır. Gereken sadece karşımızdaki kişiye bunu yapması için zaman tanımaktır.

Sonuç olarak, başkalarını değiştirmeye çalışmak yerine önce onları kabul etmeyi denemek ve sonra da açık bir iletişim kurmak en doğrusudur. Böylece karşımızdaki kişi bizim içtenliğimize ve dürüstlüğümüze güvenecek, kendisi de aynı şekilde karşılık verecektir

Kaynak: Ayşen Yenici (Psikolog)
 

hondarslan

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
10 Ocak 2008
Mesajlar
119
Tepkime puanı
1
Yaş
40
hayallerinizi serbest bırakın ve ben okudum kesinlikle tavsiye ederim
azmin zaferi öylküleri, insan isterse, zihnin şifresi gibi kitapları okuyun
 

Sagopa_Kajmer

🌱Yeni Üye🌱
Katılım
27 Ocak 2008
Mesajlar
13
Tepkime puanı
0
Hepsi çok güzel paylaşımlar ama yarısını okuyamadım gözüm döndü valla :) akşama devam ederim. ama gerçekten çok güzel paylaşım. Teşekkürler
 

MiKrOp

🏅Acemi Tasarımcı🏅
Katılım
18 Eki 2007
Mesajlar
83
Tepkime puanı
1
Emeğinize yüreğinize sağlık bir çoğunu okudum. arkadaşında dediği gibi gözlerim iptal oldu.
ama şu bir gerçekki. özel zaman ayırıp yeniden inceleyeceğim, yeniden okuyacağım...

işten çıkarmak özellikle o bölümde çok durdum. ilaç gibi geldi bu paylaşım desem yalan olmaz. bir çalışanımın işine son vermek durumun dayım. buna mecburum. fakat sevdiğim de biri. çok kızdır dı beni. Konuşmaya nasıl başlarım ne derim ? ya kendimi tutamaz da bağırıp çağırırsam diye tereddüttte iken bu yazıyı okudum bir tesadüfle. evet süreci uzatmamamk ve konuyu kısaca özetleyip sunmak en mantıklısı... Çok kırgın ve de çok kızgındım. eğer bu şekilde tartışarak başlarsam baştan kaybedeceğim bunu gördüm. aslında bunu tabiki biliyorum, ama insan öyle sinirleniyorki bazen sağlıklı düşünemiyorsunuz.

kısacası yol gösterdi kırmamak ve kırılmamak adına.

umarım sonuç gönlüm ce olur.
saygılarımla.
tekrar tşkler...
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
56
GEÇMİŞ ZAMAN, ŞİMDİKİ ZAMAN, GELECEK ZAMAN
Zaman denilen şey, farkında mısınız bilmem, hızlı geçiyor. Olmasını beklediğiniz herhangi bir şey ya da gelmesini beklediğiniz herhangi bir kimse varsa göreceli olarak yavaş geçer gibi görünse de zaman geçmeye devam ediyor. Zamanla ilgili düşüncelerin konuşmaların en yoğunlaştığı dönemdeyiz; bir yılın bitişi ve yeni bir yılın başlangıcı. Hayatımızın muhasebesini en çok bu dönemde yaptığımıza hiç dikkat ettiniz mi? Bunu yaparken de çoğunlukla gerçekleştiremediğimiz planlarla ilgili kendimize kızdığımız ve planları yenileyip yeni yılda mutlaka gerçekleştireceğimizle ilgili yeni kararlar aldığımız da çok olmuştur. Peki ne değişecek de daha önce uygulayamadığımız kararları bu yıl uygulayacağız? Ne değişecek de havaya yazdığımız yazılar uçup gitmeyecek?

Felsefe derslerinden aklımda kalıcı olarak yer etmiş bir konu vardır. 'An'ı yaşamak, anın içinde olmak, şimdi içinde bulunduğumuz anın 1 saniye sonra geçmiş zaman olması, 1 saniye sonra yaşayacağımız anın gelecek zaman olması. Biz şimdiki zamandayız. Bu yazının bir üstteki satırını okuduğunuz an geçmiş zamandı, alt satırlar ise gelecek zaman. 1 saniye önce yaptığımız bir şeyi tekrar yapamayız aynısı olmaz, en azından saatin gösterdiği zaman farklı olacaktır. Yarın yapacağımız bir şeyi yapacağımız da kesin değildir, çünkü yarınki şartları tam olarak bilemeyiz, ancak tahminlere dayanarak planlar yapabiliriz. Örneğin; televizyonda belli bir saatte izlemek istediğimiz program yayından kaldırılırsa ya da elektrik kesilirse planımız değişir, programı o anda izleyemeyiz. Karşılaşabileceğimiz pekçok değişken vardır.

Kısaca yapabileceğimiz herşeyi ancak yapacağımız anda yani içinde bulunduğumuz şimdiki zamanda düşündüğümüz, istediğimiz şekilde yapabileceğimiz kesinlik kazanır. Bu durumda yapmak istediklerimiz hakkında plan yapmak bazen onları ertelemek anlamına gelecektir. Oysa içinde bulunduğumuz ve kararlı olduğumuz anda harekete geçmek başarmak için ilk adımı atmak olabilir. Örneğin; rejim yapmak isteyen kişinin haftabaşını beklemek yerine düşündüğü an harekete geçmesi ya da sigarayı bırakmak isteyen kişinin azaltarak bırakırım düşüncesiyle kendine uzun bir vade koymak yerine o anda bırakması bazen daha doğru olabilir. Böylece başaramama endişesini bir süre daha taşımak ve vazgeçmek riski de ortadan kalkacaktır.

Ertelemek yerine içinde bulunduğumuz anda harekete geçmekten sözettik. Bir de geçmişte bıraktıklarımz var. Geçmişte yaşadıklarımız önemlidir, onlar bizi bugüne getirirler. Deneyimlerimiz bugünümüzün zeminini hazırlar. Ancak bazen onları geçmişte oldukları yerde bırakmak, bugüne taşımamak gerekir. Sürekli geçmişi gündemde tutmak bizim ilerlememizi, daha iyi daha huzurlu olmamızı engelleyebilir. Özellikle geçmişte yaşanan kırgınlıklar, üzüntüler, mutsuzluklar en önemlisi de kızgınlıklar, öfkeler. Genel olarak olumsuz duygulanımlara yol açan olaylardan sözediyoruz. Bunlar psikolojik yapımız için sağlıklı değildir, yıkıcı etkileri olabilir. Onların yükünü yeterince taşıdığımızda geçmişte bırakmalı ve hayatımıza onlardan aldığımız derslerin ışığında devam etmeyi öğrenmemiz gerekir. Bu durumla başa çıkmakta zorlandığımızda ise bir uzmandan yardım almaktan çekinmemeliyiz.

Sonuç olarak geçmiş geçti, şu anda yapacaklarımız, yaşayacaklarımız önemli, gelecek için ise hedeflerimiz olmalı ancak değişkenlerin karşımıza çıkabileceğini de hep aklımızın bir köşesinde tutmalıyız. İşte size hayatın en kısa muhasebesi?.

Kaynak: Ayşen Yenici (Psikolog)
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
56
saglik

Kış ayları hastalıkların sürekli kapımızda nöbet beklediği zamanlar... Diğer şehirleri bilemem ama İstanbul'da önüne geleni deviren bir grip salgını var. Çevremdeki tüm insanların yatağa düştüğü bu dönemde ekteki yazı ilgimi çekti. Sizlerin de yararlanmanız dileğiyle paylaşıma açıyorum.


HER İŞİN BAŞI "GERÇEKTEN" SAĞLIK


Hayatlarımıza baktığımızda ne çok sorunla dolu olduğunu görürüz çoğu kez. Bazen onlarla kolayca başa çıkarız, bazen bizi üzerler, canımızı sıkarlar, kolayca çözümleyemeyiz, bizi yıpratırlar, bir türlü çıkış yolunu bulamayız. Bazı sorunlar büyüktür, bazıları küçük. Ancak sorunların büyük ya da küçük oldukları, çözülebilir ya da çözülemez oldukları genellikle kişiden kişiye değişim gösterir.

Hep değindiğimiz gibi her kişi faklı kişilik özelliklerine sahiptir, her birey tektir, kimse kimsenin birebir aynısı değildir. Mutlaka benzeşen fiziksel ya da ruhsal özellikler vardır, hatta bu benzeşen fiziksel özelliklere ya da tutum ve davranışlara bakarak bilimsel çalışmalarda kullanılmak üzere ya da insanlık yararına buluşlar yapmak için genellemeler yapılabilir. Bu farklı bir konu olacağından biz sorunlarımıza devam edelim.

Büyük küçük değişik sorunların ve şiddetlerinin algılanış biçiminin herkese göre farklı olacağını vurgulamaktayız. Bunlarla başa çıkmak için her birey kendine özgü yöntemler geliştirmektedir. Ancak günlük hayatımızın düzeni içerisinde bazen başa çıkılmaz gördüğümüz sorunlarımızın, sağlığımız bozulduğunda, günlük hayat düzenimizi aksatan ya da değiştiren herhangi bir sağlık sorunuyla karşılaştığımızda önemini nasıl yitirdiğine hepimiz tanık olmuşuzdur mutlaka.

Kendimden örnek vermek istiyorum. Bir süredir rahatsızlık nedeniyle günlük düzenim oldukça değişti, yavaşça toparlanmaya çalışıyorum, ancak çoklukla evde dinlenerek vakit geçirmem gerekiyor. Bu durumdayken aklımda yer alan pek çok düşünce şu anda benim için ikinci planda, yapılacak işler sırasında ilk olarak sağlığıma kavuşmak ve günlük hayat koşturmama geri dönebilmek var. Yapılması şart olan pek çok şeyi ertelemenin o kadar da büyük bir kayba yol açmayacağını görmek, bilirsiniz, gerçekten rahatlatıcı.

Sanırım şu anda bu ayki yazımızın çıkış noktası belli oldu. Konuyla ilgili söylenebilecek en özlü sözü de başlığımızda kullandım, büyüklerimiz doğru söylemişler. 'Her işin başı sağlık.' Sağlığımız yerinde olduğu sürece her türlü sorunun üstesinden gelebiliriz. Buna inanmak çok önemlidir.

Sağlığımız derken fiziksel ve ruhsal sağlığımızdan bir bütün olarak sözettiğimi belirtmek isterim, çünkü ikisi birbirinden ayrılmaz bir bütündür. İkisi birbirini etkiler ve tamamlar. Birinin bozulması diğerini de bozabilir. Özellikle ruhsal sağlığın bozulması fiziksel sağlığın da bozulmasına yol açan nedenlerden biridir.

Sonuç olarak sorunlarımız konusunu buraya bağlarsak; eğer sorunlarımızı gereğinden fazla gözümüzde büyüterek endişe mekanizmamızı fazlasıyla çalıştırırsak, ruh sağlığımıza olumsuz etki yapar ve fiziksel sağlığımıza da zarar verebiliriz. Oysa sağlıklı olduğumuz oranda sorunlarımızla başa çıkabileceğimizi bilmeliyiz.

Kaynak: Ayşen Yenici (Psikolog)
 

grafikerersin

🌱Yeni Üye🌱
Katılım
25 Eyl 2007
Mesajlar
15
Tepkime puanı
0
Yaş
39
gerçekten çok teşekkür ederim....

bende oldukça bir değişiklik yapacağına inanıyorum.

tekrar teşekkür ederim emeğine sağlık.
 

ufukdural

♾️Grafik Gurusu♾️
Katılım
28 Ocak 2008
Mesajlar
1,556
Tepkime puanı
26
Yaş
59
harika tam aradığım kaynak olmuş..daha tam olarak okumadan hatta sindirmeden..emeğine teşekkür etmek istedim...
mükemmel bir paylaşım..
yürekten teşekkürler sana..
 

moonlight34

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
21 Kas 2007
Mesajlar
147
Tepkime puanı
11
Yaş
56
Arkadaşlar,

Fikirlerinizi paylaştığınız için teşekkürler. Yararlı olabildiysem ne mutlu bana...

İlginizi çeken, bilgi edinmek istediğiniz konuları belirtirseniz o konulardaki araştırmaları toparlayıp aktarmaya çalışırım. Kişisel gelişim şemsiyesi altına gireceğini düşündüğünüz yazılara rastlarsanız lütfen sizler de paylaşın. Ne demiş atalarımız 'birlikten kuvvet doğar'. :)

sevgiyle kalın.
 

aligsf

🌱Yeni Üye🌱
Katılım
18 Mar 2008
Mesajlar
6
Tepkime puanı
0
merhaba ben grafik tasarım da okuyorum, kişisel gelişim benimde merak ettiğim bir konuydu güzel bilgiler vermişsiniz iyi oldu teşekkürler...
 

avcı1

🌱Yeni Üye🌱
Katılım
17 Şub 2008
Mesajlar
23
Tepkime puanı
0
Ellerinize sağlık,gerçekten çok güzel bilgiler.İnşallah bu bilgileri gerektiği yerde, gerektiği gibi, hayatımıza aksettirerek kendimizin yanısıra çevremizdekilere de faydamız olur.
KEŞKE DAHA ÖNCE BÖYLE FAYDALI BİLGİLERE VAKIF OLABİLSEYDİK.
TÜM ARKADAŞLARIN OKUMASINI DİLERİM.
 

avcı1

🌱Yeni Üye🌱
Katılım
17 Şub 2008
Mesajlar
23
Tepkime puanı
0
Ellerinize sağlık,gerçekten çok güzel bilgiler.İnşallah bu bilgileri gerektiği yerde, gerektiği gibi, hayatımıza aksettirerek kendimizin yanısıra çevremizdekilere de faydamız olur.
KEŞKE DAHA ÖNCE BÖYLE FAYDALI BİLGİLERE VAKIF OLABİLSEYDİK.
TÜM ARKADAŞLARIN OKUMASINI DİLERİM.
 

fuzinnes

🌱Yeni Üye🌱
Katılım
1 Nis 2008
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
çok güzel bir paylaşım.işim grafikerlikle alakalı bir iş olmamasına rağmen yazılarınızın bir çoğunu pür dikkat okudum.bunun için size çook teşekkür ederim.
 

Yasemin

Belgisiz Sıfat
👑Efsanevi Grafiker👑
Katılım
14 Ağu 2007
Mesajlar
3,962
Tepkime puanı
175
Yaş
41
harika bir paylaşım emeginie saglık çok yararlı olucak hepsini okudum cıktısını alıp özellikle tekrar tekrar okudum harikasınız tekrar teşekkürler
 

korhanya

⭐Deneyimli Tasarımcı⭐
Katılım
12 Ocak 2008
Mesajlar
249
Tepkime puanı
5
mahcup ediyorsun bizi
teşekkür ederiz de
altında kalmamak lazım bunların

hay Allah ne yapsak
 
Üst